ܝܘܣܦ
Süryani Kültüründe Özgünlükler ve Farklılıklar

Süryani Kültüründe Özgünlükler ve Farklılıklar

Süryani kültürüne göre, özgünlükler ve farklılıklar yaratılışın özüdür. Bu özün ana kaynağı ruhtur. Ruh, insanda ilahi yazılımın programıdır. Yenilenmeyi ve gelişmeyi sağlayan bu yazılım öğrenilirse ve iyi kullanılırsa, her şey daha rahat ve daha güzel olur. Çünkü ruh, insanın özünü oluşturur ve mutlak özgürlüğün kaynağına ulaştırır. Bu özü tanımadan ve öğrenmeden insanın kendini tanıması kolay değil. Bu özü keşfettiği ve anladığı kadar insan kendini tanıyabilir. Bu özü anladığı/kavradığı kadar insan yaşama dair farkındalığını geliştirebilir. Aksi halde kendi özüne yabancılaşır. Kendi özüne yabancı yazılımların/programların etkisi altına girer. Bu durum çok rağbet görüyorsa da, huzursuzluğa sevk etmektedir. Çünkü ruhun devrede ve işbaşında olmadığı bütün girişimlerin/çalışmaların bir bacağı devamlı eksiktir. Aklın ışığı olan bilginin ve ruhun ışığı olan sevginin ortaya çıkması için bilimsel/toplumsal bütün girişimlerde/çalışmalarda buna dikkat edilmesi hayati önem taşır. Bunu gözetmeyenler, önünde sonunda bir boşluğa düşmekten kurtulamazlar.

Bu hakikat, hikmet/bilgi sevgisiyle, bilme/bulma/olma yolculuğuyla ulaşılan bir menzildir. Bir şeyin özüne doğru, özünün, ruhunun kavranması için yapılan varoluşsal kazı çalışmasıdır. Özlü bir ifadeyle, bir şeyin özü, bozulmamış hâli, tabiatı, fıtratıdır.

Bu açıdan baktığımızda var oluşta, kâinatta, sosyal yaşamda aynılıkların/benzerliklerin değil, çoğulculuğu yücelten, görünen ve görünmeyen özgünlüklerin ve farklılıkların olduğunu görürüz. Toplumsal yaşamı devam ettiren bu değerler (özgünlükler ve farklılıklar), birbirimize muhtaç olmamızı isteyen ilahi sistemin tasarısı gereğidir. İnsan onurunu yücelten sosyal anahtarlar gibidirler. Adaleti ve hakkaniyeti gözettiğinde/özendirdiğinde diğer insani değerler kadar gerekli ve anlamlıdır.   

Bu bilinçle insana/mana dünyasına değer vermek, başkasını bir başka kendisi olarak görmeyi; o kişinin insan olma onurundan kaynaklanan temel haklara saygının bir gereğidir. Burada özgürlük ve özgünlük arasındaki denge hayati önem taşır. Çünkü farkındalık, özgürlük ve özgünlük arasında bir ışıktır. Farkındalık olmadan özün gürleşmesi ve farklılıkların gözetilmesi kolay değil. Bunu görmek için temiz kalplere ve saf bakışlara ihtiyaç vardır.

Esas hatırlanması gereken unutulan bu temel hakikattir. Asıl yaşam yolculuğuna buradan başlamak gerekir.

Çünkü hakikatte Sen, başka bir Ben’sin. Ben’se, başka bir Sen!

Sende yoksa bende olanı göremezsin. Bilemezsin!

Gerçek olan, güzel gören, var edendir.

Yani BEN, seni SEN yaparken, SEN de beni, BEN yapacaksın!

Ülkemiz/coğrafyamız seni, SEN yapan; beni, BEN yapan bu yaklaşımlara çok özlem duymaktadır. Su ve oksijen kadar!

Unutmamak gerekir ki; elması ELMAS yapan küçük parçalarıdır. Hiçbir değer tek başına oluşmaz. Onu değerli kılan diğer parçalarıyla bütünleşmesidir!

Eşiklerin öte tarafına ötelenen bu hakikate, tevazua, anlayışa, demokratik erdeme, samimiyete, sorumluluğa, sadakate, sadeliğe, barışa, disipline, özdenetim ruhuna, güçlü iradeye, sosyal olgunluğa, uyuma, gayretkeşliğe, çalışkanlığa, hakkaniyete, eşitliğe, özgünlüğe, özgürlüğe, proaktif yapıcı dile, aşırılardan kaçınmaya, dengeye, yüksek frekanslı duygulara ve tutarlı ahlaka sarılmadan hakikatin arzulanan yeni anlayışlara evirilmesi ve zihinleri dönüştürmesi zaman alacaktır.

Süryani kültürünün derinliklerinde hakikat konusuna dalınca, ‘‘İnsan, hak ve hakikate doğrulukla, yaratılanlara da ahlakla davrandığında insan olur’’  gerçeğiyle yüz yüze kalmamak mümkün değil. Çünkü hakikati kelimelerin büyüleyici çağrışımlarıyla anlatmaya çalışan, ürettikleriyle manevi yaralara merhem olan aziz Süryani malfonelerin/üstatlarının, kelam ve kalem erbaplarının, gönül doktorlarının hissiyatını anlamaya çalıştığımda, bu derin vurgularla/temalarla karşılaşıyorum.

O üstatların yazınsal üretkenliğine göre, insanın maddi-manevi yönden büyümesi, sorumluluk alanındaki cömertliğine ve çalışma disiplinine bağlıdır. Hizmet odaklı düşünceyi özümsemişse, insan onuruna değer verir. Böylece ruhtan güç alır. Yaşam enerjisi benliğinin içinden akar ve benliğini ışık içinde tutar. Hizmet odaklı düşünceyi şiar edinmemişse, ruhtan güç almadığı için yaşam enerjisi aleyhine döner, benliğe (egoya) yenilir. Hizmet odaklı düşünce, daha fazlasını alabilmek için alınanları hayata -olduğu gibi katıksız bir şekilde- geri vermeyi zorunlu kılar. Maddi-manevi alınan -(ve sahip olunan)- her şey alıkonulursa, cimrilik ve tembellik yapılırsa, o alınanlar durgunlaşır. Zamanla değerini kaybeder ve yoksullaşmaya neden olur. Su değirmeni, kullandığı suyu tutmaya başlarsa, çok geçmeden o durgun suyun içinde boğulur. Ancak su serbest akarsa, suyun yarattığı enerji değirmen için bir değer olur. Öğütülen undan herkes faydalanır. Aynı şey insan için de geçerlidir. İlahi iradenin bedava verdiklerini öz yarar için, başkalarının faydası için, bireysel ve toplumsal huzur için hayata değer olarak aktarması, hayata geri vermesi gerekir. Aksi takdirde su değirmeni gibi insan kendi suyunda boğulmaktan kurtulamayacaktır.

Hayatı anlama ve anlamlandırma çabalarında, yaşamın olmazsa olmazlarından birisi paylaşımdır. Bunun insanlar arasında yetkinleşmesi, hayatın karmaşası içinde çaresiz ve umutsuzca debelenmeyi önleyen sosyal formüllere kapı aralar. Bu nedenle, yaşama/insana hizmet eden bütün kurum ve kuruluşlar, insan organizmasındaki farklı organlara benzer. Yekdiğerini tamamlayan her bir organın kendine özgü işlevi yanında, diğerleriyle sarsılmaz bir uyum içinde çalışarak organizmanın devamlılığını sağlar. En küçük organdaki bir rahatsızlık nasıl bütün organizmayı etkiliyorsa, aynı şekilde sivil ve kamu kuruluşları arasındaki uyum/uyumsuzluk da ortak yaşamı etkiler.

Ancak bilinmelidir ki, bilgiyi eyleme geçirmedikçe, bilginin hiçbir faydası yoktur. Çünkü yapmak, kavrayışı bilgeliğe taşır; eylem de bilgiyi bilgeliğe dönüştürür. Ünlü Alman düşünür/yazar Goethe’nin dediği gibi, ‘‘Bilmek yeterli değil, uygulamak gerek; istemek yeterli değil, yapmak gerek.’’

Süryani edebiyatının/mistisizminin büyük ismi Nusaybinli Aziz Mor Afrem (MS 303-373) bunu şöyle vurgular:

‘‘Bedene ait organların her birinin diğer bir organın ihtiyacını karşılaması gibi, bu evrenin insanları da genel maslahat/yarar için tümel ihtiyaçları karşılamaktadır. O halde bizler, birbirimize muhtaç olduğumuz için sevinelim. Zira aramızdaki ahenk ve uyum bu durumun bir sonucudur. İnsanlar birbirlerine muhtaç oldukları içindir ki büyük olan, ileri gelenler, sıradan insanlara karşı herhangi bir mahcubiyet duymaksızın tevazuu durumuna geçerler. Böylelikle küçükler korkuya kapılmaksızın büyüklere yönelirler. Öyle ki benzer durumu bizler hayvanlarla olan münasebetlerde de görürüz ki, onlara muhtaç oluşumuz, onlara ilgi ve ihtimam içinde yaklaşmamızı gerekli kılmaktadır.’’

Konuya ilişkin Aziz Mor Baselius (MS + 378) da şöyle fikir beyan eder:

‘‘Çünkü hiçbirimiz kendi başına bedensel ihtiyaçlarını karşılayamaz. Bilakis her birimiz söz konusu ihtiyaçları karşılayabilmek adına bir başkasına ihtiyaç duyar ve bu yüzden birbirimizin maslahatlarına/yararlarına önem vermek durumundayız ki, bu durumu uzlete çekilmek ve tek başına yaşamakla gerçekleştirmek mümkün değildir.’’

Hayatı anlamlandıran ve ortak yaşamı yücelten bu anlayışa göre, esas mesele, maddenin alma arzusundan, mananın verme arzusuna yönelmektir. Çünkü madde, ruhun tekâmülü için bir araçtır. Bu tekâmül sürecinde akışın içinde, hizmet halinde olmak gerekir. Çünkü vermek ve tamamlamak ruhun özüdür. Yaşamak için oksijene ne kadar ihtiyaç varsa, biz insanların sevgiyle işleyişe/akışa pozitif katkı sunması, hizmet etmesi, hayatı/dünyayı olduğundan daha iyi yapması, zenginleştirmesi, devamlılık açısından hayati önemdedir. Gelinen noktada, rahat ve mutlu bir yaşam için buna çok ihtiyaç var. Bu bağlamda, içimizdeki iyiliği terk etmeden, kötülüğü zorlayan şartlara ve olaylara rağmen, hiçbir kötülüğe başvurmadan, vicdanların ve yüreklerin sesini güçlü tutmanın yolu, şaşmaz bir adaletten ve sağlam bir maneviyattan geçer. Bu bağlamda kendi ilahi hakikatimizi -sevgi olan özümüzü- hatırlamak bütün iyileşmelerin anahtarıdır. Bu hakikate yakınlaştıkça, insan onurunu koruyan, başkalarını kollayan doğal yeteneğimize daha çok yakınlaşırız. Bu şekilde gerçek arkadaşlığı/dostluğu/yoldaşlığı da daha iyi başarmış oluruz. Bu hakikati bilmeden, tanımadan, bilinenlerin, öğrenilenlerin başarıyla uygulanması mümkün değil. Zira hakikat insanın pusulasıdır. Onun için ’’Hakikati bileceksiniz ve hakikat sizi özgürleştirecektir’’ (Yuhanna 8: 31) sözü söylenmiştir.

İnsanın gönül aynası ne kadar saf, temiz, pürüzsüz ise, hakikati o kadar daha rahat anlayabilir, kavrayabilir. O kadar da özdenetim ruhuyla kendine daha rahat hâkim olur. Benlik ve yaşam algısı o denli gelişir ve büyür. Kim bilir belki böyle bir hissiyatta olduğu için Antakyalı Mor İshak (ö: 491) ‘‘Hakikat makamdan, gayret yetkiden üstündür. Adalet de, kurallardan ve düzenden kıdemlidir’’ sözünü tüm estetiğiyle bize miras bırakmıştır.  

Hayatın zorluklarına karşın, sosyal yaşam, insan onurunu kutsayan bir anlayışla, insani değerlere ve erdemlere yaraşır biçimde, sevgi ve saygının terbiyesiyle sürdürülürse, ortak yaşamda yer yer göze çarpan olumsuzluk önyargısı kendiliğinden pozitife dönüşecektir. Ancak acı vericidir ki, buradan uzaklaşma yabancılaşmaya neden olmaktadır. Bu da, toplumdaki farklı insanlara, farklı inançlara, farklı kimliklere ve farklı kültürlere sıkıntılar yaratmaktadır. Bu tür sıkıntıları gidermek için hissetmek, anlamak, tanımak, okumak gerek. Ussal zenginliğe işaret ederek bilginin sorumluluk olduğunu önceden öngören Suruçlu Mor Yakup (MS 451-521) şöyle yazar: ‘‘Cehalet eken, sefalet biçer. Eğitimle alışveriş çoğaldıkça, akıl zenginleşir.’’ 

Bazen hayatı anlamak için hayatı sevmek, hayatı duymak, hayatı düşünmek ve yaşamak gerekiyor. Bunun yolu dar ve engebeli olsa da, sevginin teneffüsleriyle bu hakikat yoluna girmek, büyük bir başarıdır. Hayata ve ortak yaşama büyük bir katkıdır. Çünkü sevgi hayatın tadı ve cazibesidir. Dolayısıyla sevgisiz hayat, donuk ve seviyesizdir. Sevginin suladığı hayat, ortak yaşamın damarlarına dirilik ve sosyal boyutlarına canlılık kazandırır. Böyle bir ortamda olumsuzluk önyargısının zarar verici koşulları ve koşullanmaları barınamaz ve hayat bulamaz.

Unutmamak gerekir ki, hakikatin açılımcı ve kucaklayıcı yönleri, merhametli farkındalığın ve diğerkâmlığın  yükümlülüklerine dayanan bir idrak biçimidir. Bu mantık, gücünü terbiyeden ve kültürden alır. Kendini bilmeye ve nefsi terbiyeye vurgu yapar. Manipülasyon, istismar, sömürü gibi insanın iç dünyasına zarar veren gayri vicdani aldatıcı yaklaşımları ahlaki kötülük ve ruha zülüm olarak görür. Kültürel zenginlik olmadan, maddi zenginliğin, savurganlığa yeni boyutlar kazandırmaktan başka bir amaca hizmet etmeyeceğini öğretir. Dolayısıyla bu idrak biçimi, ahlaki tutarlılığa ve kültürün değerlerine sahip olunmadan akışta kalmanın zorluklarını ifşa eder. Çünkü toplumun hayrına işleyen ahlak ve kültür yolu, içsel dönüşüme ve gelişime zemin hazırlayan insaniyet yoludur. Onun için maddiyatın/nefsaniyetin/bencilliğin dağı ne kadar yüksek olursa olsun, ahlakın ve kültürün yolu onların üzerinden geçer.

Bu kavrayış, günlük rutinler, yeme-içme, beslenme kadar değerlidir. Gelişigüzel keyfi muameleye tabi tutulmamalıdır. Sorumsuz uygulamalara terk edilmemelidir. Bilinmeli ve unutulmamalıdır ki iç dünyada yaşatılmayan hiçbir şey, dış dünyada yaşatamayız. ‘‘Kendini yargılayan, başkasını yargılamaya vakit bulamaz’’ diyen Ninovalı Mor İshak (613-700)’un anlamlı deyişinde vurgulandığı üzere, bunun olabilmesi, insanın kendinden başlamasına, kendini tanımasına, kendini bilmesine, ruhunu ilahi hakikatlerle aydınlatmasına bağlıdır. Ancak iç dünyayı karartan bencilliği dönüştürmek, ruhu katleden kıskançlığı yenmek, sahte benliğin kabuklarını atmak, onlardan kurtulmayı istemek kolay değil. Zor, dikenli, sancılı bir süreç olsa da, insan kendi kitabını okumadan/okuyamadan özüne, asıl olana, ruhuna dönüş yapamaz. Özünde saklı olan hazineleri ve madenleri bulup çıkaramaz. Fakat her isteyen bunu başarabilir. Çünkü kapı çalana açılır, yardım ise isteyene verilir.

Bilinmelidir ki sosyal ölçütler bağlamında makam ve mevki farkı olmaksızın, bu anlatılanların ışığında herkes kendi manevi ve medeni gelişiminden aynı oranda sorumludur. Eksikliğin farkındalığıyla yerine getirilmesi gereken bu prensip, büyükten küçüğe herkesi bağlar. Çünkü içsel yollar temizlendikçe, genişletildikçe, içsel boşluklar dolduruldukça, içsel soğukluk ısıtıldıkça, dışsal yolculuk daha da kolaylaşır. Bu kolaylık sayesinde hayatımız anlamlı hale geldiğinde hayat bir mücadele ve rekabet alanı olmaktan çıkar, heyecanlı bir keşif ve hizmet yolcuğuna dönüşmüş olur.

Bütün mesele yaşam yolculuğunda seyre dalarken, hizmet üretirken, üstünlük/bilgiçlik taslamadan, öz sevgiye, öz saygıya, öz denetime, öz değere, öz şefkate odaklanarak ama tahakküme kaçmadan, ahlaki donanımları korumak, insani değerleri kaybetmemektir. Alınanları geri verme sürecinde yapılan hizmette, o yapılanlar insanın ruhuna dokunabilirse, o ruha ulaşabilirse; dilden dökülen de, yazıya işlenen de, hayata sunulan da aynı şekilde değerli ve anlamlı olacaktır. Çünkü ilahi sevginin ve adaletin dünyadaki temsilcisi olmak kadar büyük bir iş ve büyük bir sorumluluk yoktur. Güzel bir bakış, bir tebessüm, bir söz insana can katar. Kötü bir bakış, bir söz, ağır bir davranış insanın dünyasını karartır, kalbini kırar. Çünkü insanın en güzel varlığı kalbidir, ruhudur. O kalp ve o ruh her daim anlayış ister. İşte, insanı gerçek soyluluğuna ulaştıran bu derinliktir. Bu soyluluğa sahip insan, kimseden üstün olmadığının bilinciyle, devamlı önceki halinden/durumundan daha üstün olmaya gayret ve çabası içinde olur. 

Sonuç olarak demem o ki, toplumsal huzur/uyum/istikrar, insan onurunun ve bu onurdan doğan hakların samimi bir şekilde gözetilmesine; bu doğrultuda tutarlı bir anlam bütünlüğünün geliştirilmesine bağlıdır. Çünkü günün sonunda herkes vicdanının toprağına gömülecektir. Olumlu-olumsuz hayata ne veriyorsak, kendimize yaptığımız bir yatırımdır. Ne yapıyorsak, kendimize yapıyoruz. İnsan kendisinden çıkan ışığın yansımasını yaşayacaktır.

Yusuf Beğtaş

Süryani Dili-Kültürü ve Edebiyatı Derneği Başkanı / MARDİN

ܝܘܣܦ
الدفء الداخلي والنجاح

الدفء الداخلي والنجاح

في هذه الأيام التي تحيط بها البرودة المعروفة لفصل الشتاء ونشعرببرودة العالم الخارجي بعمق، متذكيربصحة الكلمات الموجزة التي تقول “العمل مرآة الإنسان” و“الشخص السائر على الدرب وصل” وربما من خلالها قد تدفأ عوالمنا الداخلية  .               

أنا أكتب بالمسؤولية والشعور بالقدرة على المساهمة في هذا، أي في تدفئة عالمنا الداخلي، حتى ولو بشكل  قليل.

تتشكل الحياة الواقعية بقوانين روحية غير مرئية ولكنها موجودة. لأن الإنسان يتحول إلى كل ما يطعمه في عالمه الداخلي. الثروة النبيلة هي ثروة القلب. أعظم ثروة للإنسان هي معداته التي تعطي الأولوية للاتساق الأخلاقي. إنه استثمار في المعرفة / الحكمة التي تسعى إلى الخير.

مثلما لا يُقبل الجهل بالقانون / الدساتير القانونية كعذر أمام القاضي، فإن نقص الوعي بالحقائق الإلهية / القوانين الروحية التي تشكل الحياة الواقعية ليس عذراً لأحد. إنه ليس عذرا. هذا النقص في الوعي يؤثر على كل شيء في الحياة. يدفعنا الافتقار إلى هذا الوعي إلى الغوص والتعمق في مهنة تفيدنا. هذا الاستحواذ، الذي ينقي أرواحنا من غبار الحياة اليومية، هو عمل جيد للغاية. هذا الاستحواذ يشفينا ويطورنا. إنها تتحرك إلى الأمام. يضيف العمق والنضج. والعكس صحيح (أي عدم الوعي بالقوانين الروحية) هو التخبط والتسويف. هذا يستهلك طاقتنا باستمرار. إنه يفسد صحتنا. دائما يتركنا متقهقرين.

في حين أن العالم الخارجي المادي (البراني) بارد، يجب أن يكون العالم الداخلي الروحي (الجوّاني) دافئًا. يجب أن يبقى دافئاً. هناك طرق مختلفة لتسخين العالم الداخلي وتدفئته. أحدها هو إدراك / إدراك حقيقة المرء. إنها القدرة على النظر إلى نفسه وإلى الحياة بالنورالحقيقي للمعرفة الإلهية. الشخص الذي يمكنه تحقيق ذلك يكون قادرًا على تدفئة وإضاءة برودة عالمه الداخلي بشكل أكثر راحة.

الكلمات التالية التي قالها السياسي البريطاني Benjamin Disraeli بنيامين دزرائيل في التعبيرعن الفرح في هذا السياق لها معاني عميقة: “أعظم لطف يمكنك أن تفعله مع أي شخص هو أن تجعله يكتشف ويكشف ما لديه ، وليس ما لديك”.

يقول المثل الهندي أيضًا في سياق الوضع الاجتماعي والحالة الإنسانية: “لا يوجد شيء نبيل في التفوق على إنسان آخر. النبل الحقيقي هو أن تكون متفوقًا على نفسك السابقة “.

لأنه عالم المعنى الداخلي هو الذي يبقي الناس على قيد الحياة. الحب والاحترام والنوروالمعرفة والوعي والتنوير والأخلاق والفضيلة والمونولوج والحوار والتواصل والتفاعل في هذا العالم أمور حاسمة للغاية في حياة الإنسان. إذا تم تهوية الغرف المادية والعاطفية والعقلية والروحية في هذا العالم بمبادئ المثابرة والتصميم، ومضاءة بقوة الإرادة، فإن الأصالة والحرية تنبض بالحياة. لتقوي روح ضبط النفس. يتعلق الأمر بالحياة. بالتهوية  وهذا بعد الجهد والكدح اللازمين تتفتح أبواب النجاح الذي يرغب فيه المرء..

يمكننا أن نستمر في محاربة برودة (مشاكل) الخارج مع رفاقنا إلى حد ما. إذا ذكرنا أنفسنا بأن رفاقنا سيغادروننا يومًا ما، إذا وضعنا هذه الاحتمالية في الاعتبار، إذا تدربنا / أعدنا أنفسنا وفقًا لذلك ، فلن نشعر بخيبة أمل ويمكننا التعامل مع نزلات البرد والمشاكل بشكل أفضل. يمكننا بسهولة تحويلها إلى إيجابيات. لأن الفرع قد ينكسر يوما ما. إن أجنحتهم هي التي لن تسقط الرجل. إنه دفء العالم الداخلي. إنها معدات داخلية.

هل تعرف قصة طائر السيمورغ، الذي سيلهم الناس ويجعلهم يدركون أن كل رحلاته هي في الواقع رحلته الخاصة؟

أعتقد أنه سيكون من المفيد للغاية اقتباس هذه القصة ذات المغزى:

“بحسب الأسطورة، فإن طائر السيمورغ، الذي يحظى بإعجاب الطيور وهو حاكم كل الطيور، يعيش على قمة جبل قاف ويعرف كل شيء. كانت جميع الطيور تؤمن بحكمة سيمورغ، وعندما ساءت الأمور، ظنوا أن سيمورج سينقذهم وانتظروه.

لكن من الغريب أنه لم ير أي طائر؛ طائر السيمورج هذا من قبل. عندما لم يظهر طائر السيمورغ في أي مكان، فقدت الطيور الأخرى الأمل.

حتى عثر أحد الطيور على ريشة من جناح سيمورج في بلد بعيد. بعد العثور على الريشة،  قررت جميع الطيور التي تؤمن بوجود السيمورغ أن تجد السيمورغ وتطلب منه المساعدة في الأمور التي حدثت بشكل خاطئ..

ومع ذلك، للوصول إلى جبل قاف، كان عليهم عبور سبعة وديان قاسية وصعبة. كان من الصعب عبور هذه الوديان السبعة لدرجة أن العديد من الطيور ضاعت على هذا الطريق.

الوادي الأول هو “وادي الرغبة”، حيث يوجد كل ما تريده الطيور.

تنبهر الطيور بكونها مالكة كل شيء تريده هنا وتضيعه.

الوادي الثاني هو وادي الحب، حيث كانت عيون الطيور مغطاة بالضباب وقد أخطأوا في الأشكال التي رأوها على أنها طيور أو بجعات.

هنا، جرفت العديد من الطيور جمال الدراج والبجع الذي رأوه، وعانوا من خسائر كثيرة.

الوادي الثالث هو وادي الجهل حيث يبدو كل شيء جميل للعيون.

أصيبت بعض الطيور بقسوة أثناء مرورها من هنا. بدأت هذه الطيور في عدم الاهتمام بأي شيء ، ولم يفكروا ما لم يهتموا، ونسوا ما لم يفكروا. حتى أنهم نسوا السيمورغ، التي انطلقوا من أجله. لقد فقدوا أيضًا الكثير أثناء مرورهم عبر هذا الوادي.

الوادي الرابع هو وادي الكفر، حيث يعتقدون أن طريقهم لا طائل منه ولا طائل من ورائه.

بدأت بعض الطيور تعتقد أنها لن تجد السيمورج هنا وأنهم سيموتون عبثًا على هذا الطريق. ظنوا أنهم ذهبوا كل هذا الطريق من أجل لا شيء وعادوا.

لقد فُقدوا مرة أخرى.

الوادي الخامس هو وادي العزلة، حيث يشعرون بالوحدة.

من ناحية أخرى، بدأت بعض الطيورتشعر بالوحدة أثناء مرورها عبرهذا الوادي وفقدت طريقتها في الحركة. ذهبوا للبحث عن أنفسهم وأصبحوا طعامًا للحيوانات الكبيرة. لقد فُقدوا هنا أيضًا.

كان الوادي السادس هو وادي الكثيب، حيث انتشرت الشائعات حول السيمورغ.

خلال الرحلة، انتشرت شائعة من الطائر الخلفي إلى الطائر الأمامي. لقد اعتقدوا أن السيمورج لم يكن موجود بالفعل، وأنه كان مجرد شائعة وأنه من غير المجدي بالنسبة لهم الرحيل، فقد استسلموا في طريقهم وعادوا. في هذا الوادي ،ولقد فقدوا الكثير من الأرقام وخسروا.

وكان الوادي السابع هو وادي الأنا ..

عندما وصلوا إلى هذا الوادي، بدأ كل طائر يلعب على وتر مختلف. لم يعجب أحدهما بجناح الآخر، وبدأ الآخر يدعي أنه يعرف كل شيء وقالوا إنهم يسيرون في المسار الخطأ. كلهم قالوا شيئًا مختلفًا وحاولوا إقناعهم بأن ما قالوه صحيح وأن يكونوا قادة. حتى عبروا هذا الوادي، استمروا في سحق بعضهم البعض للوصول إلى المقدمة بسبب أنانيتهم. لقد فُقدوا هنا أيضًا.

تتالت الخسارات، ووصلوا أخيرًا إلى جبل قاف، ولم يبق منهم سوى ثلاثين طيرًا. عندما وصلت هذه الطيور الثلاثين، التي كانت قادرة على عبور الوديان التي يصعب عبورها، إلى العش، قاموا بحل اللغز. لم يكن هناك طائر سيمورج حيث ذهبوا.

لكن هل مثل هذا الطائر موجود بالفعل؟ أم أنهم يعانون من أجل لا شيء؟ حسنًا، هل ضحوا من أجل العناد؟

كان طائر السيمورغ الذيا يبحثون عنه هم أنفسهم …

في اللغة الفارسية، تعني كلمة “si” ثلاثين وتعني “murg” طائر. هؤلاء الثلاثين طائرًا، الذين وصلوا إلى نهاية رحلتهم، تعلموا أنهم ما يبحثون عنه هم أنفسهم “.

هذه القصة تخبرنا بالضبط. ما يصل إلى مركز حياتنا.

عندما يحدث شيء لنا، علينا أن نبحث عن أنفسنا ونجد أنفسنا، وليس شخصًا آخر. يجب أن نطلب المساعدة من أنفسنا، وليس من الآخرين.

أجد أنه من المفيد تذكيرهم بوعيهم والحفاظ على وعيهم في الاعتبار في رحلة الحياة.

وكما قال الكاتب الشهير Paulo Coelho باولو كويلو: “حتى لو كان الشخص الذي يغادر المكان قيماً للغاية بالنسبة لك، أغلق الباب؛ دع من يبقون بالداخل لا يبردوا..

ويواصل ما يلي عند تقييم الإنسان؛ “الأشخاص الذين أخطأت في تقديرهم ليسوا مضيعة للوقت، فهم مدرّسون لإدراك الشخص المناسب.”

نعم، إذا أردنا أن تكون غدنا أكثر إرضاءً وذا مغزى، فيجب أن ندفن الأمس في التربة المحفورة بعد أن اكتسبنا الدروس والخبرات اللازمة. يجب أن ندفنها حتى تزدهر غدًا أكثر. دعها تزدهر أكثر. لدرجة تكوّن الربيع. والجميع سيستمتع باليمن والبركات!

 

 

ملفونو يوسف بكداش

رئيس جمعية الثقافة واللغة السريانية وادبها / ماردين

 

 

ܝܘܣܦ
القنصل السويسري العام في زيارة لماردين

القنصل السويسري العام في زيارة لماردين

استضفنا جوليان ثوني، القنصل العام السويسري المقيم في اسطنبول، في ماردين في الفترة من 7 إلى 8 فبراير 2022. وقمنا بجولة فيها قدر الإمكان. لنستشعر روح ماردين.

https://www.facebook.com/683934726/posts/10160073253549727/

ليس ما نتعلمه من ذلك المكان / الحياة هو من سيثري المكان الذي نعيش فيه. الشيء الرئيسي هو أن معاني / قيم هذا المكان / الحياة في عالمنا الداخلي سوف تكشف لنا ذلك. تلك هي المسؤوليات المفروضة علينا. عندما نتحمل هذه المسؤولية، سنشعر ونرى “أهمية التفكير الكافي لإحراز تقدم” من أجل التخلص من السلبيات الحالية التي تسبب التشاؤم.

وذلك عندما نكتسب القدرة على تطوير تدابير / وصفات طبية ضد سلبيات التفكير الكافي للبقاء على قيد الحياة.

وبعد ذلك سيكون من السهل فهم أن معنى / رضا الشخص عن الحياة لا يأتي من المادية / المال، ولكن من الخدمة التي ينتجها للمجتمع (والآخرين) بشكل عام. لأن المصالح الفردية دائمًا ما تكون مخفية لصالح العام / الكل. تمامًا مثل فائدة العصا في الكرمة.

في هذا السياق، يذكر الفيلسوف الألماني الشهيرMax Ferdinand Scheler  ماكس فرديناند شيلر (1874-1928) ما يلي: “كل أمة هي مياه توحد وتختلط مع التدفق الحضاري العظيم. تأتي بشيء من نفسها؛ ولكن إذا كانت لا تعرف كيفية إضافته إلى التدفق العظيم، فلن يحدث شيء. لمواكبة التدفق الحضاري يعني معرفة جميع منتجات الأفكار والتثاقف معها ، حتى النقطة التي تتداخل فيها معها.”

لا ينبغي أن ننسى أن الجهود المادية / الاقتصادية والروحية / الثقافية هي ركائز تكمل بعضها البعض. إذا كان أحدهما غير موجود، يبقى الآخر غير مكتمل و ذي عرج.

ومع ذلك، عندما نلاحظ هذين المجهودين في تدفق الحياة، عندما نحاول تحقيق هذين المجهودين، عندما نصبح أكثروعياً بالبركات التي لدينا، فإننا نفهم قيمة الحياة أكثرونبدأ في العيش بمعنى أوسع. من المنظور. يؤدي هذا إلى تغيير حياتنا بطريقة إيجابية.ِ

لأنه عندما نفهم بشكل أفضل ونقدر الخير / الجمال / القيم في حياتنا، فإن تلك القيم / الخير / الجمال ستزداد أكثر. كما أننا نكسب أكثر ماديا وروحيا.

لأنه عندما نفهم بشكل أفضل ونقدر الخير / الجمال / القيم في حياتنا، فإن تلك القيم / الخير / الجمال ستزداد أكثر. كما أننا نكسب أكثر ماديا وروحيا.

يرجى الاطلاع على الرابط المحدد للصور :

https://www.facebook.com/683934726/posts/10160073253549727/

 

مع احتراماتي

ملفونو يوسف بكداش

رئيس جمعية الثقافة واللغة السريانية وادبها / ماردين

ܝܘܣܦ
تَعَالَوْا إِلَيَّ يَا جَمِيعَ الْمُتْعَبِينَ وَالثَّقِيلِي الأَحْمَالِ، وَأَنَا أُرِيحُكُمْ.” (مت 11: 28).بقلم يوسف بكتاش بالسرياني

تَعَالَوْا إِلَيَّ يَا جَمِيعَ الْمُتْعَبِينَ وَالثَّقِيلِي الأَحْمَالِ، وَأَنَا أُرِيحُكُمْ.” (مت 11: 28). بقلم يوسف بكتاش بالرسرياني
ܬܘ ܠܘܬܝ

ܝܘܣܦ
Sorumluluk Alın

Sorumluluk Alın!

Vaktiyle her türlü maddi imkâna sahip olmasına rağmen can sıkıntısından, hayatın yaşanmaya değmez olduğundan yakınan bir prens varmış. Kardeşleri, arkadaşları gezer, ava gider, eğlenirken o odasına kapanır, sürekli düşünürmüş.

Oğlunun bu haline hükümdar babası çok üzülüyormuş. Bir gün hükümdar, ülkesinin en bilge kişisini sarayına çağırtıp ona oğlunun durumunu anlatmış ve buna bir çözüm bulmasını istemiş. Bunun için bilgeye bir hafta mühlet vermiş. Bir hafta içinde bir çare bulamazsa bunun hayatına mal olabileceğini de hatırlatmış.

Yaşlı bilge üç beş gün düşünüp taşınmış; aklına hiç bir çözüm gelmemiş. “En iyisi buralardan kaçıp gideyim. Ancak canımı böyle kurtarırım!” demiş.

Üzgün, dalgın bir şekilde ülkeyi terk ederken, bir köyün yakınında, koyunlarını, keçilerini otlatan küçük yaşta bir çobana rastlamış. Onunla oturmuş biraz dertleşmiş. Kendini dinleyen küçük çoban Bilgeye:

“Amca şu hayvanlarıma biraz göz kulak oluver de, ben de şu görünen köyden yiyecek bir şeyler alıp geleyim, bugün yanıma yiyecek almayı unutmuşum.” der.

Bilge de zevkle kabul eder.

Bilge, kafası, karşılaştığı olaylarla meşgul bir halde hayvanlara göz kulak olurken, aksilik ya, bir keçi yavrusu kenarında oynamakta olduğu uçurumdan aşağı yuvarlanıverir. Aşağı inmesine inecek fakat oldukça tehlikeli bir uçurum. Kendi hayatı da tehlikeye gireceğinden korkar.

Bilge küçük çobana verdiği sözü doğru dürüst tutabilmek için oğlağı kurtarmaya karar verir. Bu amaçla uçurumun dibine iner. Önce oğlağı sırtına bağlar, sonra tırmanmaya başlar. Birkaç tırmanma başarısızlıkla sonuçlanır; ama bilge yılmadan yukarı çıkmaya uğraşır. Epey zahmet çektikten sonra keçi yavrusunu yukarı çıkarmayı başarır.

Küçük dostuna verdiği sözü tutabilmek, bunun için de oğlağı uçurumdan çıkarmak bir süre kafasını öyle meşgul etmişti ki, kendini bu işe o kadar vermişti ki, başından geçmekte olan olayı, canını kurtarabilmek için ülkeyi terk etmekte oluşunu unutur.

Bu durum onun kafasında bir şimşek çakmasına sebep olur.

Şöyle düşünür: “Bir kimse ciddi olarak bir işle meşgul olur, bir girişimde bulunup onu başarı ile sonuçlandırmak arzusu benliğini tam olarak kaplarsa, o kimse için can sıkıntısı, eften püften olayları kafasına takmak diye bir şey söz konusu olamaz.” Bu gerçek, herkes ve dolayısıyla hükümdarın oğlu için de geçerlidir.

Bilge artık kaçma fikrinden vazgeçip hemen geri döner ve hükümdarın huzuruna çıkarak şu çözümü sunar:

“Hükümdarım, eğer oğlunuzun can sıkıntısından kurtulmasını, hayata bağlanmasını istiyorsanız ona bir sorumluluk yükleyin. Zamanını kaplayıcı bir meşguliyet verin. Can sıkıntısının, yaşamaktan şikâyet etmenin ana sebebi başıboşluktur. Oğlunuza yükleyeceğiniz sorumluluk ne derece ciddi, sonucu ne derece ağır olursa, kendini o ölçüde can sıkıntısından kurtaracak, yaşama mücadele ve azmi o derece artacaktır.” der.

Bilge küçük çobanın emanet ettiği hayvan sayesinde hayatını kurtulur. Hem de iyi bir hayat dersi yaşayarak alır.

Tembellik, insanın hayatında yakalanacağı en kötü davranış hastalığıdır. Bazen tevekkülü tembellik olarak algılayanlar büyük bir hataya düşerler. İnsanın boş durması sağlığını olumsuz etkiler. Toplumsal hastalıkların birçoğu tembellikten oluşur, yayılır.

Evrene şöyle bir göz attığımızda hiçbir şey durmaz, hepsi hareket halindedir.

Bu nedenle tembellik yasaklanmış, çalışma ibadet olarak görülmüştür.

Alıntıdır

ܝܘܣܦ
İçsel Sıcaklık ve Başarı

İçsel Sıcaklık ve Başarı

Kış mevsiminin bilinen soğuğuyla iç içe olduğumuz, dış dünyanın soğukluğunu derinden hissettiğimiz bu günlerde ‘‘iş, insanın aynasıdır’’ ve ‘‘yoldan giden yorulmaz’’ diyen veciz sözlerin doğruluğunu hatırlatmak, belki içsel dünyamızın ısınmasına neden olacaktır.

Bir nebze de olsa, buna yani içsel dünyamızın ısınmasına katkı sunabilmenin sorumluluğu ve hissiyatıyla yazıyorum.

Gerçek yaşam, gözükmeyen ama var olan ruhani yasalara göre şekilleniyor. Çünkü insan iç dünyasında kendisini neyle beslerse ona dönüşür. Asil zenginlik gönül zenginliğidir. İnsanın en büyük serveti de ahlaki tutarlılığı önceleyen donanımlarıdır. İyiliği gözeten bilgiye/bilgeliğe olan yatırımıdır.

Hukuksal yasayı/yasaları bilmemek hâkim karşısında nasıl özür kabul edilmiyorsa, gerçek yaşamı şekillendiren ilahi gerçeklerin/ruhsal yasaların farkındalık eksikliği de hiç kimse için özür değildir. Mazeret gerekçesi değildir. Bu farkındalık eksikliği yaşamdaki her şeyimize etki yapar. Bu farkındalığın eksikliğine varmak, bize iyi gelen bir uğraşın içine dalmamıza ve orada derinleşmemize neden olur. Ruhumuzu gündelik hayatın tozlarından temizleyen bu uğraş, çok iyi bir meşguliyettir. Bu meşguliyet bizi iyileştirir, geliştirir. İleriye taşır. Derinlik ve olgunluk kazandırır. Öbür türlü (yani ruhsal yasaların farkındasızlığı)  debelenme ve oyalanmadır. Bu da devamlı enerjimizi tüketir. Sağlığımızı bozar. Bizi hep geride bırakır. 

Fiziksel dış dünya (dışarı) soğuk olunca, ruhsal iç dünya (içeri) sıcak olmalıdır. Sıcak tutulmalıdır. İç dünyayı ısıtmanın ve ışıtmanın farklı yolları var. Bunlardan birisi insanın kendi gerçekliğinin farkına varabilmesidir/varmasıdır. Hem kendine, hem hayata ilahi bilginin hakiki ışığıyla bakabilmesidir/bakmasıdır. Bunu başarabilen insan, kendi iç dünyasının soğukluğunu daha rahat bir şekilde ısıtabilmekte ve ışıtabilmektedir.

İngiliz siyasetçisi Benjamin Disraeli’nin bu bağlamda meramı dile getiren şu sözü derin anlamlar içerir: ”Bir insana yapabileceğin en büyük iyilik, ona kendi sahip olduklarınızı değil, ona sahip olduğu şeyleri keşfetmesini ve açığa çıkarmasını sağlamaktır.’’

Bir Hint atasözü de sosyal konum ve insani haller bağlamında şöyle der: ‘‘Diğer bir insandan üstün olmanın hiçbir soylu tarafı yoktur. Gerçek soyluluk daha önceki halinden üstün olmaktır.’’

Çünkü insanı ayakta tutan içsel mana dünyasıdır. Bu dünyadaki sevgi, saygı, ışık, bilgi, farkındalık, aydınlık, ahlak, erdem, monolog, diyalog, iletişim, etkileşim insanın yaşamında çok belirleyicidir. Bu dünyanın fiziksel, duygusal, zihinsel, ruhsal odaları azim ve kararlılığın disiplinleriyle havalandırılırsa, irade gücüyle ışıklandırılırsa, özgünlük ve özgürlük yaşam bulur. Özdenetim ruhu güçlenir. Hayat bulur. Nefes alır. Bu da, gerekli emek ve çabalardan sonra, insana arzuladığı başarının kapılarını aralamaktadır.

Dışarının soğuğuyla (sorunlarıyla) mücadele etmeyi yoldaşlarımızla bir yere kadar sürdürebiliriz. Yoldaşlarımızın bir gün bizi terk edeceğini kendimize hatırlatırsak, bu ihtimali aklımızdan çıkarmazsak, kendimizi buna göre yetiştirirsek/hazırlarsak, hayal kırıklığı yaşamaz, soğuklarla, sorunlarla daha iyi başa çıkabiliriz. Onları daha rahat pozitife dönüştürebiliriz. Çünkü dal bir gün kırılabilir. İnsanı yere düşürmeyecek olan kendi kanatlarıdır. İçsel dünyanın sıcaklığıdır. İçsel donanımlarıdır.

İnsana ilham olacak ve yaptığı bütün yolculukların aslında kendisine olan yolculuğu olduğunu fark ettirecek Simurg’un hikâyesini bilir misiniz?

Bu çok anlamlı hikâyeyi alıntılayarak aktarmanın büyük fayda sağlayacağına inanıyorum:

“Efsaneye göre, kuşların hayran olduğu ve bütün kuşların hükümdarı olan Simurg kuşu, Kafdağı’nın zirvesinde yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bütün kuşlar Simurg’un bilgeliğine inanır, işler ters gittiğinde ise Simurg’un kendilerini kurtaracağını düşünüp onu beklerlermiş.

Fakat gariptir ki hiçbir kuş bu Simurg kuşunu daha önce görmemiş. Simurg hiçbir yerde görünmeyince diğer kuşlar da iyice umudunu kesmişler.

Ta ki kuşlardan biri uzak bir ülkede Simurgʻun kanadından bir tüy bulana kadar. Tüyü bulduktan sonra Simurgʻun varlığına inanan bütün kuşlar, Simurg’u bulmaya ve yolunda gitmeyen şeyler için ondan yardım istemeye karar vermişler.

Ancak Kaf Dağı’na ulaşmak için yedi dipsiz ve zor vadiyi geçmeleri gerekiyormuş. Bu yedi vadiyi geçmesi o kadar zormuş ki, bir sürü kuş bu yolda kaybolmuş.

Birinci vadi, kuşların isteyeceği her şeyin olduğu “İstek Vadisi’.

Kuşlar burada istediği her şeyin sahibi olabilmenin büyüsüne kapılmış ve kaybolmuş.

İkinci vadi, kuşların gözlerinin sisle kaplandığı ve gördükleri şekilleri birer sülün veya kuğu sandıkları Aşk Vadisi.

Burada birçok kuş, gördükleri sülünlerin ve kuğuların güzelliğine kapılmışlar ve bir sürü kayıp vermişler.

Üçüncü vadi, her şeyin gözlerine güzel göründüğü Cehalet Vadisi.

Buradan geçerlerken bazı kuşları bir vurdumduymazlık almış. Bu kuşlar hiçbir şeyi önemsememeye başlamış, önemsemedikçe düşünmemiş, düşünmedikçe unutmuşlar. Uğruna yola çıktıkları Simurg`u bile unutmuşlar. Bu vadiden geçerken de epey bir kayıp vermişler.

Dördüncü vadi, gittikleri yolun amaçsız ve anlamsız olduğunu düşündükleri İnançsızlık Vadisi.

Bazı kuşlar burada Simurg’u bulamayacaklarını ve bu yolda boş yere öleceklerini düşünmeye başlamışlar. O kadar yolu boşuna gittiklerini düşünüp geri dönmüşler.

Yine kayıp vermişler.

Beşinci vadi, kendilerini yalnız hissettikleri Yalnızlık Vadisi.

Bazı kuşlar ise tam bu vadiden geçerken kendilerini yalnız hissetmeye başlamış ve kendi başlarına hareket eden yollarını kaybetmişler. Kendileri için avlanmaya gidip büyük hayvanlara yem olmuşlar. Burada da kayıp vermişler.

Altıncı vadi, Simurg hakkında yayılan söylentilerin dolandığı Dedikodu Vadisi’ymiş.

Yolculuk esnasında en arkadaki kuştan en öndeki kuşa doğru bir dedikodu almış başını gitmiş. Simurg’un aslında olmadığını, yalnızca bir rivayetten ibaret olduğunu ve gitmelerinin anlamsız olduğunu düşünmüşler, yollarından vazgeçip geri dönmüşler. Bu vadide de epey bir sayıları eksilmiş ve kayıp vermişler.

Yedinci vadi ise Ben Vadisi’ymiş.

Bu vadiye geldikleri sırada her kuş ayrı telden çalmaya başlamış. Biri diğerinin kanadını beğenmemiş, diğeri her şeyi bildiğini iddia etmeye başlayıp yanlış yolda gittiklerini söylemiş. Hepsi farklı bir şey söylemiş ve kendi söylediği şeylerin doğru olduğunu kabul ettirmeye ve lider olmaya çalışmış. Bu vadiyi geçene kadar bencillikleri yüzünden en öne geçmek için birbirlerini ezip durmuşlar. Burada da kayıp vermişler.

Kayıp vere vere nihayet Kaf Dağı’na varmışlar ancak geriye yalnızca otuz kuş kalmış. Geçilmesi zor vadileri aşabilen bu otuz kuş yuvaya vardıklarında işin sırrını çözmüşler. Gittikleri yerde Simurg kuşu yokmuş.

Peki gerçekten var mıydı böyle bir kuş? Ya da boşuna mı çekmişlerdi onca eziyeti? Peki, bir inat uğruna mı kurban gittiler? Hayır.

Aradıkları Simurg kuşu kendileriymiş…

Farsça da ‘si’ otuz, ‘murgʻise kuş demekmiş. Yolculuğun sonuna gelen bu otuz kuş aslında aradıkları şeyin ta kendisi/kendileri olduğunu öğrenmiş.”

Bu hikâye, aslında tam olarak bizi anlatıyor. Hayatımızın merkezine iniyor.

Başımıza bir şey geldiğinde bir başkasını değil, kendimizi aramalıyız ve kendimizi bulmalıyız. Başkasından değil, kendimizden medet ummalıyız.

Bunların bilincini hatırlatmak ve yaşam yolculuğunda bunun farkındalığını akılda tutmakta yarar görüyorum.

Ünlü yazar Paulo Coelho’nun dediği gibi: ‘‘Giden sizin için çok değerli de olsa, kapıyı örtün ki; içeride kalanlar üşümesin.’’

… Ve insanı değerlendirirken şöyle devam ediyor; ‘‘Yanlış insanlar zaman kaybı değil, doğru insanı algılamak için birer öğretmendir.’’

Evet, yarınlarımızın daha doyumlu ve anlamlı olmasını istiyorsak, gereken dersleri ve tecrübeleri edindikten sonra, dünü eşelenmiş toprağa gömmeliyiz. Gömmeliyiz ki, o yarınlar daha çok çiçeklensin. Daha çok çiçek açsın. O denli ki, bahar olsun. Ve herkes neşelenmenin ve şenlenmenin tadını çıkarsın!

Yusuf Beğtaş

Süryani Dili-Kültürü ve Edebiyat Derneği / Mardin

ܝܘܣܦ
ܬܰܘ ܠܘܳܬܝ ܘܐܶܢܐ ܐܰܢܝܼܚܟܘܢ!

ܬܰܘ ܠܘܳܬܝ ܘܐܶܢܐ ܐܰܢܝܼܚܟܘܢ!

ܫܐܝܼܠܘܼܬܳܐ ܘܰܡܫܰܐܠܘܼܬܳܐ ܪܰܒܬܳܐ ܫܟܺܝܼܚܳܐ ܒܰܩܪܳܝܬܳܐ ܗܳܕܐ ܦܳܣܝܼܩܳܝܬܐ ܕܰܩܛܝܼܦܳܐ ܘܰܠܩܝܼܛܳܐ ܡܼܢ ܡܶܠܬܳܐ ܡܰܚܝܳܢܝܼܬܳܐ ܕܐܳܡܪܳܐ: «ܬܰܘ ܠܘܳܬܝ܆ ܟܠܟܘܢ ܠܐܝ̈ܐ܆ ܘܰܫܩܺܝ̈ܠܰܝ ܡܰܘ̈ܒܠܐ ܘܐܶܢܐ ܐܰܢܝܼܚܟܘܢ. ܫܩܘܿܠܘ ܢܝܪܝ ܥܠܰܝܟܘܢ܆ ܘܝܺܠܰܦܘ ܡܶܢܝ ܕܢܺܝܼܚ ܐ̱ܢܐ. ܘܡܰܟܺܝܟ ܐ̱ܢܐ ܒܠܶܒܝ. ܘܡܶܫܟܚܝܼܢ ܐܢ̱ܬܘܢ ܢܝܳܚܐ ܠܢܦ̈ܫܳܬܟܘܢ. ܢܺܝܪܝ ܓܝܪ ܒܰܣܝܼܡ ܗ̱ܘ ܘܡܰܘܒܰܠܝ ܩܰܠܝܼܠܐ ܗ̱ܝ» (ܡܬܝ.11: 28-30) [1].

ܡܰܛܡܘܼܪ̈ܝܳܬܐ ܣܰܟܘܼܠܬܳܢ̈ܳܝܬܳܐ ܕܰܩܪܳܝܬܐ ܗܳܕܐ ܪ̈ܳܡܙܳܢ ܠܰܒܗܝܼܠܘܼܬܐ ܘܚܺܐܪܘܼܬܐ ܓܰܘܳܝܬܳܐ ܕܒܰܪܢܳܫܳܐ. ܗܿܘ ܕܰܟܡܳܐ ܕܡܶܬܟܰܢܰܫ ܗܘܼ ܒܗ ܝܰܬܝܼܪ ܩܳܢܐ ܦܫܝܼܛܘܼܬܐ ܘܩܰܠܘܼܠܘܼܬܐ[2] ܒܓܰܘܶܗ. ܘܥܳܫܢܳܐ ܦܳܪܘܿܫܘܼܬܗ ܕܚܰܘܣܳܢܐ. ܘܝܳܪܒܳܐ ܡܰܕܪܟܳܢܘܼܬܗ. ܒܕ ܐܝܟ ܕܐܰܡܝܪ: «ܡܼܢ ܝܘܼܩܪܐ ܕܡܰܛܳܠܳܐ[3] ܕܚܰܘ̈ܒܶܐ ܚܳܫ̈ܟܳܢ ܥܰܝ̈ܢܰܝ ܡܰܕܥܳܐ ܡܼܢ ܒܘܼܝܳܢܐ.» ܐܰܝܢܐ ܗ̱ܘ ܝܘܼܠܦܢܐ ܕܰܡܥܰܠܰܝ ܘܰܚܠܝܼܡ ܡܼܢ ܗܳܢܐ. ܘܐܰܝܢܐ ܗ̱ܘ ܛܰܥܡܳܐ ܕܰܡܡܰܕܰܟ ܘܒܰܣܺܝܼܡ ܡܼܢ ܗܳܢܐ. ܐܰܝܢܐ ܗ̱ܘ ܚܘܼܒܳܐ ܕܚܰܬܺܝܼܬ ܘܪܝܼܫܳܝ ܡܼܢ ܗܳܢܐ…..!

ܒܳܣܡܳܐ ܕܐܶܒܕܘܿܪ ܘܐܶܦܪܘܿܣ ܬܘܼܩܦܳܐ[4] ܕܰܛܡܝܼܪ ܒܛܶܟܢ̈ܝ «ܢܺܝܼܚܘܼܬܳܐ ܘܒܰܣܝܼܡܘܼܬܳܐ». ܕܒܗܘܢ ܡܬܶܩܪܶܝܢܰܢ ܕܢܶܫܩܘܿܠ ܢܺܝܼܪܗ ܠܡܶܬܕܰܡܳܝܘܼ ܒܰܡܫܝܼܚܐ. ܕܠܐ ܢܶܗܘܐ ܡܼܢ ܗܿܢܘܢ ܕܝܳܕܥܺܝܼܢ ܠܡܶܠܬܳܐ ܒܪܰܡ ܠܐ ܥܳܡܩܺܝܼܢ ܒܣܘܼܟܳܠܐ. ܘܟܕ ܠܐ ܥܳܡܩܺܝܼܢ ܠܐ ܡܶܣܬܰܟܠܺܝܼܢ ܠܡܶܠܬܳܐ ܘܐܳܦܠܐ ܠܣܘܼܟܳܠܐ. ܘܐܶܢܐ ܡܗܰܝܡܶܢ ܐ̱ܢܐ ܕܪܳܒܝܳܐ ܝܕܰܥܬܰܢ ܘܒܳܣܡܳܐ ܬܰܪܥܝܼܬܰܢ ܘܝܳܗܒܳܐ ܦܺܐܪ̈ܐ ܟܕ ܥܳܡܩܺܝܼܢܢ ܒܩܰܛܝܼܢܘܼܬ ܚܘܼ̈ܟܳܡܰܝܗܘܢ ܝܘܼܠܦ̈ܳܢܳܝܐ ܘܐܳܣܝ̈ܘܼܬܳܢܝܐ ܘܰܟܢܘܼܫ̈ܝܳܝܐ. ܘܒܰܕܡܘܬ ܬܐܡ̈ܐ ܐܢܘܢ ܕܡܶܬܬܰܪܣܝܢ ܡܼܢ ܚܕܕ̈ܐ. ܘܡܼܢ ܗܘܼ ܟܕ ܗ̱ܘ ܫܘܼܡܢܳܐ ܕܰܡܠܘ̈ܐܐ ܙܘܼܡ̈ܳܝܐ. ܡܛܠܗܕܐ ܩܫܳܥܳܐ[5] ܡܰܠܝܳܐ ܡܬܚܰܫܒܺܝܼܢ ܒܩܘܼܝܳܡܐ ܘܪܘܼܒܳܝܐ ܕܢܰܦܫܳܐ ܘܫܘܼܘܫܳܛܳܐ ܕܐ̱ܢܳܫܘܼܬܳܐ. ܘܬܰܩܢܘܼܬܐ ܕܒܰܪܢܳܫܳܐ ܒܚܰܘܓܳܐ ܡܣܰܩܕܳܢܐ ܕܦܘܼܠܚܳܢܳܐ ܘܫܘܼܠܚܳܢܳܐ ܥܳܠܡܳܢܳܝܐ. ܒܕ ܐܰܟܡܐ ܕܐܡܿܪ ܩܕܝܫܐ ܡܪܝ ܐܦܪܝܡ: «ܐܰܣܺܝܼܪܺܝܼܢܢ ܘܰܡܢܳܚܺܝܼܢܢ. ܦܟܺܝܪܺܝܼܢܢ ܘܰܚܬܺܝܼܪܺܝܢܢ. ܫܰܠܝܼܛܐ ܗ̱ܝ ܚܐܪܘܼܬܰܢ ܕܐܰܣܘܪ̈ܝܗܿ[6] ܬܶܦܣܘܿܩ ܡܢܗܿ. ܠܢ ܗ̱ܝ ܡܬܒܰܥܝܳܐ ܕܢܶܗܘܐ ܣܳܢ̈ܐܐ ܠܰܚܛܝܼܬܐ. ܘܢܶܩܛܘܿܠ ܥܰܘܠܐ ܕܩܰܛܠܰܢ ܒܣܰܝܦܐ ܕܕܰܟܝܘܼܬ ܪܶܥܝܳܢܢ. ܘܢܶܫܕܐ ܡܶܢܰܢ ܟܠ ܝܘܼܩܪ̈ܺܝܢ ܡܛܰܒܥ̈ܳܢܐ ܕܫܰܦܝܪ̈ܳܬܐ. ܘܢܶܠܒܰܫ ܙܰܝܢܐ ܪܘܼܚܳܢܐ ܠܘܼܩܒܰܠ ܚܰܫ̈ܐ ܡܕܰܘ̈ܕܳܢܐ.»

ܠܫܢܐܝܬ ܡܿܢ ܢܝܼܚܘܬܐ܆ ܡܬܦܰܫܩܐ ܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ ܘܫܰܠܝܘܼܬܐ ܘܰܒܗܝܼܠܘܼܬܐ. ܘܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ ܕܝܢ܆ ܗܰܢܝܐܘܼܬܐ ܕܠܺܝܼܦܳܐ ܒܚܰܕܘܼܬܐ. ܘܐܰܝܟܰܢܳܝܘܼܬܐ ܚܘܼܠܡܳܢܳܝܬܐ ܐܰܡܝܼܢܬܳܐ. ܘܛܳܒܘܼܬ ܨܒܝܳܢܐ ܟܝܳܢܳܝܳܐ ܕܛܳܒܬܐ. ܘܰܟܢܝܼܟܘܼܬܐ ܘܢܺܝܼܚܘܼܬܐ ܡܶܬܦܰܫܩܐ. ܘܩܶܨܰܬ ܡܰܥܒܕܳܢܘܼܬܐ ܪܰܒܬܳܐ ܕܫܳܒܩܺܝܼܢ ܒܓܘܼܫܡܳܐ ܘܬܘܼܩܳܢܐ ܕܒܰܪܢܳܫܳܐ ܒܰܙܒܰܢ ܟܶܣܦܳܐ ܪܰܒܐ ܡܶܬܬܰܦܩ ܒܰܒܥܳܬܗܘܢ. ܕܐܙܠ̱ܝܼܢ ܓܝܪ ܒܢܰܝ̈ܢܳܫܐ ܠܕܘ̈ܟܝܳܬܐ ܪ̈ܰܚܝܼܩܳܬܐ ܒܰܒܥܳܬ ܚܘܼܠܡܢܐ ܕܫܘܼ̈ܟܳܢܝܗܘܢ ܗܰܘܢܳܢ̈ܝܐ ܘܪ̈ܘܼܚܳܢܳܝܐ.

ܚܝ̈ܐ ܡܿܢ ܡܬܬܟܝܼܢܺܝܼܢ ܠܦܘܬ ܛܘܼܟܳܣܐ ܘܬܘܼܩܳܢܐ ܕܫܪܪܐ ܪܰܒܐ -(ܕܰܡܫܝܼܚܳܐ)- ܗܢܐ ܕܡܰܢܗܪ ܥܰܡܘ̈ܛܳܬܐ ܘܩܳܦܶܠ ܚܶܫܘ̈ܟܳܬܐ. ܕܒܰܡܩܰܕܡܘܼܬ ܝܕܰܥܬܗ ܝܳܕܥ ܗ̱ܘܐ ܕܒܶܠܥܰܕܘܗܝ ܡܳܝܛܝܼܢܢ ܘܫܳܪܥܝܼܢܢ ܘܢܳܦܠܝܼܢܢ. ܘܡܶܬܚܰܒܠ ܘܡܶܬܢܰܘܰܠ ܚܘܼܠܡܳܢܢ. ܘܠܐ ܡܨܝܢܢ ܕܢܶܛܥܰܢ ܛܰܥܢܳܐ ܕܥܳܠܡܳܐ ܝܰܨܪܳܢܳܐ ܘܚܰܫܳܢܳܐ. ܡܶܛܠܗܳܕܐ ܩܪܳܝܬܳܐ «ܕܬܰܘ ܠܘܳܬܝ ܘܐܶܢܐ ܐܰܢܺܝܼܚܟܘܢ» ܡܛܠܬܢ ܗ̱ܝ ܚܢܰܢ ܗܿܢܘܢ ܕܚܳܐܝܢܢ ܒܝܢܬ ܡܰܚ̈ܫܘܼܠܐ ܙܩܝ̈ܦܐ ܕܗܰܦܟ̈ܝܳܬܐ ܘܣܰܩܘܼ̈ܒܠܳܝܳܬܐ ܕܥܳܠܡܐ: ܕܚܰܝܳܒܝܼܢܢ ܕܢܶܦܠܘܿܚ ܘܢܶܫܬܰܘܫܰܛ ܒܗ ܡܛܠ ܢܝܼ̈ܫܶܐ ܦܪ̈ܺܝܼܫܶܐ ܟܕ ܠܐ ܡܶܬܕܰܡܝܢܢ ܒܗ. ܒܪܡ ܒܥܳܬܐ ܗܕܐ ܠܐ ܟܳܫܪܳܐ܆ ܘܐܳܦܠܐ ܢܳܨܚܳܐ ܐܠܐ ܕܢܶܥܩܘܿܪ ܗܰܦܟ̈ܝܳܬܐ ܘܣܰܩܘܼ̈ܒܠܳܝܬܐ ܡܼܢ ܐܰܪܥܐ ܕܠܶܒܳܐ ܘܨܺܝܼܠܐ[7] ܡܰܚܫܰܒܬܳܢܳܝܐ ܕܒܰܪܢܳܫܢ ܓܰܘܳܝܳܐ ܥܰܬܝܼܩܳܐ: ܗܢܐ ܕܕܝ̈ܠܳܝܳܬܗ ܕܳܡ̈ܝܳܢ ܠܗܿܢܶܝܢ ܕܚܰܩܠܐ ܕܥܶܕܝܳܐ[8] ܕܙܳܕܩ ܕܢܶܫܬܰܚ̈ܠܦܳܢ ܠܐܝܟܰܢܳܝܘܼܬܐ ܚܕܰܬܐ ܐܝܟ ܗܿܝ ܐܰܪܥܐ ܕܫܶܩܝܳܐ[9] ܡܛܠ ܡܰܝܬܝܘܼܬ ܦܺܐܪ̈ܐ ܒܰܣܝ̈ܡܶܐ. ܘܥܰܝܢܐ ܕܪܶ݁ܥܝܳܢܐ ܘܡܰܕܥܳܐ ܘܠܶܒܳܐ ܟܡܐ ܕܢܳܗܪܳܐ ܝܰܬܝܼܪ ܩܳܢܝܳܐ ܚܰܝܠܐ ܥܪܺܝܼܡܳܐ ܘܰܪܡܺܝܼܣܳܐ ܕܬܶܥܘܼܠ ܘܬܶܥܒܰܪ ܒܝܢܬ ܡܰܟܫܘܼ̈ܠܐ ܘܡܰܚܫܘܼ̈ܠܐ. ܘܝܰܬܝܼܪ ܩܳܢܝܐ ܚܰܝܠܐ ܠܡܶܥܨܰܒ ܟܘܼܪ̈ܗܳܢܐ ܡܕܰܒܪ̈ܳܢܘܼܬܳܢܳܝܐ ܕܚܳܠܕܺܝܼܢ ܡܰܚܫ̈ܒܳܬܐ.

ܬܠܳܬܐ ܚܰܝ̈ܠܐ ܐܰܡܝܼܢܳܐܝܬ ܡܶܬܶܚܪܶܝܢ ܘܡܰܩܪܒܺܝܼܢ ܒܓܰܘܶܗ ܘܰܒܒܰܪܗ ܕܒܰܪܢܳܫܐ. ܘܐܝܬܝܗܘܢ: ܪܘܼܚܳܐ ܘܦܰܓܪܳܐ ܘܢܰܦܫܳܐ. ܘܪ̈ܓܝܓܳܬܗܘܢ ܦܪ̈ܝܫܺܝܼܢ ܒܨܘܼܝܳܒܐ. ܘܚܶܪܝܳܢܐ ܘܰܩܪܒܐ ܗܢܐ ܓܰܘܳܝܐ ܡܰܘܠܕ ܣܰܩܘܼܒܠܳܝܘܼܬܐ ܕܡܬܩܰܪܝܐ «ܬܪܰܝܢܘܼܬܐ»[10]. ܘܡܶܟܐ ܡܬܝܰܠܕܝܼܢ ܩܶܛܪ̈ܐ ܘܒܘ̈ܠܒܳܠܐ ܓܰܘ̈ܳܝܐ ܘܒܰܪ̈ܳܝܐ. ܘܠܐ ܒܳܗܶܠ ܘܐܳܦܠܐ ܢܳܐܚ ܒܪܢܫܐ ܥܕܡܐ ܕܢܗܘܘܢ ܣܘ̈ܟܳܠܐ ܕܪܘܼܚܳܐ ܡܨܰܝ̈ܒܳܢܐ ܘܰܡܫܰܒ̈ܠܳܢܐ ܕܢܰܦܫܐ ܘܦܰܓܪܐ. ܘܢܰܪܘܚܘܢ ܘܰܢܦܰܬܘܢ ܕܰܘ̈ܩܶܐ ܓܰܘ̈ܳܝܐ. ܘܐܢ ܠܐ ܡܶܫܬܰܘܙܰܒ ܡܼܢ ܬܪܳܝܳܢܘܼܬܐ܆ ܠܐ ܐܳܬܝܳܐ ܢܝܼܚܘܼܬܐ ܘܠܐ ܡܶܬܡܰܠܟܐ ܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ. ܘܫܘܼܒܗܳܪܐ ܘܫܘܼܦܪܳܚܐ[11] ܕܒܪܢܳܫܐ ܙܳܥܰܪ ܘܝܳܪܶܒ ܠܦܘܼܬ ܕܰܪܓܳܐ ܕܰܒܨܝܼܪܘܼܬܐ ܘܰܣܦܺܝܼܩܘܼܬܐ ܓܰܘܳܝܬܳܐ. ܘܡܟܐ ܫܳܪܳܐ ܗܿܝ ܕܠܐ ܡܰܨܝܳܐ ܕܢܰܒܰܥ ܘܢܰܦܪܶܐ ܐܠܐ ܗܿܘ ܕܢܺܝܼܚ ܘܒܰܣܺܝܼܡ ܘܰܣܦܺܝܪ ܒܝܕܰܥܬܐ ܕܗܳܠܝܢ. ܘܗܟܢܐ ܡܶܬܦܰܫܰܩ ܫܰܪܒܳܐ ܗܢܐ ܒܝܕ ܡܪܝ ܥܒܕܝܫܘܥ ܕܨܘܒܐ: «ܟܕ ܓܝܪ ܬܠܳܬܐ ܚܰܝ̈ܠܐ ܐܝܬ ܠܢܰܦܫܳܐ ܡܠܝܼܠܬܐ: ܕܐܝܬܝܗܘܢ ܪܶܓܬܳܐ ܘܚܶܡܬܳܐ ܘܦܳܪܘܿܫܘܼܬܐ. ܡܼܢ ܝܬܝܪܘܬܐ ܕܗܠܝܢ ܘܰܒܨܝܼܪܘܼܬܐ ܡܶܬܝ̈ܰܠܕܳܢ ܨܥܺܝܼܪ̈ܳܬܐ ܘܣܰܟܠܘ̈ܳܬܐ. ܘܡܼܢ ܫܰܘܝܘܼܬܗܝܢ ܡܬܝ̈ܰܠܕܳܢ (ܟܠ) ܡܝܰܬܪ̈ܳܬܐ. ܠܟܠ ܚܕܐ ܡܶܢܗܝܢ ܒܗܿܢܝܢ ܕܠܥܠ ܡܼܢ ܟܝܳܢܐ ܡܕܰܪܶܫ ܐܶܘܰܢܓܰܠܝܘܢ ܕܝܠܢ.»[12]

ܘܠܐ ܫܳܪܝܐ ܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ ܘܢܝܼܚܘܼܬܐ ܕܰܡܫܝܼܚܳܐ ܒܝܢܬ ܚܶܪܝܳܢܐ ܕܟܝܼܪܐ ܐܠܐ ܕܰܢܫܰܚܠܶܦ ܘܢܶܥܒܶܕ ܐܰܪܥܳܐ ܕܠܶܒܰܢ ܘܨܺܝܼܠܐ ܕܡܰܚܫܰܒܬܰܢ «ܐܰܦܢܳܐ» ܟܐܡܬ ܚܰܩܠܐ ܟܰܗܝܼܢܬܐ ܕܚܳܝܪܳܐ ܠܫܶܡܫܳܐ ܘܚܳܫܚܳܐ ܠܙܰܪ̈ܥܶܐ ܡܶܬܐܰܟ̈ܠܳܢܐ ܘܰܡܬܰܪ̈ܣܝܳܢܐ. ܫܘܼܚܠܳܦܐ ܗܢܐ ܐܶܣܳܢܳܝܐ ܘܥܶܩܳܪܳܝܐ «ܡܰܘܠܳܕܐ ܬܪܰܝܢܐ» ܐܘ «ܒܰܪܢܳܫܐ ܚܰܕܬܐ» ܡܶܬܟܰܢܐ. ܘܠܐ ܡܶܫܬܰܡܠܐ ܐܠܐ ܒܝܕ ܚܰܝܠܐ ܕܪܘܼܚܳܐ ܩܰܕܝܼܫܳܐ ܘܙܘܼܝܳܚܐ ܘܩܘܼܒܳܠܐ ܘܦܘܼܫܳܪܐ ܕܣܘ̈ܟܳܠܝܗܿ ܕܩܪܳܝܬܐ. ܗܕܐ ܕܡܛܠܬܗܿ ܐܶܬܐ ܘܣܰܥܪܰܢ ܡܫܝܼܚܐ ܐܝܟܢܐ ܕܢܶܓܠܘܿܓ[13] ܠܘܺܝܼܠܐ ܕܡܚܰܦܝܳܐ ܗ̱ܘܬ ܠܣܘܼ̈ܟܳܠܐ ܠܐ ܡܬܝ̈ܕܥܳܢܐ ܕܢܶܗܘܘܢ ܡܶܣܬܰܟ̈ܠܳܢܐ ܒܰܦܬܘܼܚܝܳܐ ܕܥܰܝܢܐ ܬܠܝܼܬܳܝܬܐ ܗܿܝ ܕܡܶܬܩܰܪܝܐ «ܥܰܝܢܳܐ ܕܪܘܼܚܳܐ» ܡܼܢ ܗܰܘ̈ܢܐ ܡܠܺܝܼ̈ܠܐ. ܘܒܝܕ ܚܰܝܠܐ ܡܫܰܒܠܳܢܐ ܕܕܰܘܩ̈ܝܗܿ ܓܰܘܳܝ̈ܐ[14] ܡܰܨܝܐ ܕܢܶܫܩܘܿܠ ܘܢܶܛܥܰܢ ܢܺܝܪܗ ܒܰܣܝܼܡܳܐ ܘܩܰܠܘܿܠܐ ܕܡܫܝܼܚܐ: ܗܢܐ ܕܰܡܬܰܚܶܡ ܕܘܼܒܳܪ̈ܝܢ ܒܐܘܼܪܰܚ ܫܰܦܝܼܪܘܼܬ ܙܢ̈ܝܐ.

ܐܪܐ ܡܦܳܣܝܼܢܢ ܒܦܪܘܿܫܘܼܬܐ ܕܰܩܪܳܝܬܐ ܗܕܐ ܘܚܰܝܠܐ ܕܥܰܝܢܳܐ ܕܪܘܼܚܐ؟ ܟܡܐ ܟܰܝ ܪܳܡ ܘܥܶܠܳܝ ܕܰܪܓܐ ܕܡܶܣܬܰܟܠܳܢܘܼܬܗܿ ܠܘܬܢ؟ ܐܪܐ ܦܳܪܫܝܼܢܢ ܠܒܘ̈ܫܐ ܨܰܥ̈ܠܐ ܕܒܰܪܢܳܫܐ ܥܰܬܝܩܳܐ ܡܼܢ ܗܿܢܘܢ ܢܰܩܕ̈ܐ ܕܒܰܪܢܳܫܐ ܚܰܕܬܐ؟ ܐܪܐ ܡܦܳܣܝܼܢܢ ܕܐܰܝܟܰܢ ܡܶܫܬܰܚܠܦܳܐ ܐܰܪܥܳܐ ܕܥܶܕܝܳܐ ܠܗܿܝ ܕܫܶܩܝܳܐ؟ ܐܪܐ ܝܳܕܥܝܢܢ ܕܐܰܝܟܳܢܐ ܗܿܘܐ ܠܶܒܢ ܘܨܺܝܠܐ ܕܡܰܚܫܰܒܬܢ ܚܰܩܠܐ ܟܰܗܝܼܢܬܐ ܟܐܡܬ ܐܰܦܢܳܐ ܠܰܡܫܝܼܚܳܐ؟ ܠܐ ܢܶܛܥܐ ܕܢܝܼܫܳܐ ܡܳܪܳܢܳܝܐ ܠܰܝܬܰܘܗܝ ܐܠܐ ܕܢܶܬܚܰܦܰܛ ܠܡܺܐܠܰܦ ܘܠܡܰܐܠܳܦܘܼ ܫܒܝ̈ܠܐ ܕܛܘܼܒܬܳܢܘܼܬܐ ܥܳܠܡܳܢܳܝܬܐ ܘܥܳܠܡܺܝܼܢܳܝܬܐ. ܒܕ ܠܐ ܚܳܐܝܢܢ ܠܡܶܐܟܰܠ. ܐܠܐ ܐܳܟܠܺܝܼܢܢ ܠܡܶܐܚܳܐ ܡܶܛܠ ܫܘܼܡܠܳܝܐ ܕܢܝܼܫܳܐ ܗܢܐ ܡܥܰܠܝܳܐ.

ܡܢܟܠܦܪܘܣ ܩܪܳܝܬܐ ܗܕܐ ܬܰܪܒܝܼܬܳܢܳܝܬܐ ܘܡܰܪܕܘܼܬܳܢܳܝܬܐ ܩܰܢܝܐ ܣܘ̈ܟܳܠܐ ܥܳܠܡܺܝܼ̈ܢܳܝܐ. ܐܠܐ ܬܢܳܢ ܢܝܼܫܳܐ ܕܝܠܝ ܠܝܬܘܗܝ ܐܠܐ ܣܘ̈ܟܳܠܐ ܕܚܰܝ̈ܐ ܬܢܳܢ̈ܝܐ. ܕܡܶܢܗܿ ܢܺܐܠܰܦ ܠܡܶܐܚܐ ܚܰܝ̈ܐ ܕܫܰܘܬܳܦܘܼܬܐ ܒܰܝܢܳܬ ܟܶܢܫܳܐ ܘܓܰܘܳܐ. ܒܕ ܩܪܳܝܬܐ ܗ̱ܝ ܕܰܡܩܰܪܒܐ ܠܢ ܠܰܚܕ̈ܕܐ ܘܡܼܢ ܚܕ̈ܕܐ. ܘܟܕ ܩܳܪܒܝܼܢܢ ܠܚ̈ܕܕܐ ܒܢܝܼܫܳܐ ܬܪܝܼܨܳܐ܆ ܐܦ ܬܡܢ ܫܳܪܐ ܡܫܝܼܚܐ-ܐܠܗܐ ܘܗܿܘܐ ܥܰܡܰܢ ܘܒܰܝܢܳܬܰܢ ܒܡܰܥܒܕܳܢܘܼܬܗ ܟܣܝܼܬܐ ܘܬܰܩܝܼܦܬܐ ܐܝܟ ܕܐܡܼܪ: «ܐܝܟܐ ܓܝܪ ܕܰܬܪܝܢ ܐܘ ܬܠܳܬܐ ܟܢܺܝܼܫܺܝܼܢ ܒܫܶܡܝ܆ ܬܰܡܢ ܐ̱ܢܐ ܒܰܝܢܳܬܗܘܢ» (ܡܬܝ 18: 20).

ܐܶܣܛܘ̈ܟܣܶܐ ܡܰܪ̈ܕܘܼܬܳܢܳܝܐ ܕܰܩܪܳܝܬܐ ܗܕܐ ܡܙܰܡܢܺܝܼܢ ܠܢ ܕܢܶܣܬܰܟܰܠ ܟܠܢ ܐܰܟܚܰܕ ܕܐܝܬܰܝܢ ܗܰܕܡ̈ܐ ܦܪ̈ܝܫܶܐ ܕܓܘܼܫܡܳܐ ܒܪܝܼܟܳܐ ܕܰܡܫܝܼܚܳܐ. ܘܟܠ ܗܰܕܳܡܐ ܡܰܡܬܠܳܢܐ ܗ̱ܘ ܕܟܠܗ ܓܘܼܫܡܳܐ. ܘܟܕ ܚܠܝܼܡ܆ ܚܠܝܼܡ ܓܘܫܡܐ. ܘܟܕ ܟܪܝܼܗ܆ ܟܪܝܼܗ ܓܘܫܡܐ. ܘܟܕ ܚܳܟܡܝܼܢܢ ܗܕܐ ܗܳܝܕܝܢ ܩܳܪܒܝܼܢܢ ܠܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ ܘܢܝܼܚܘܼܬܐ ܕܰܥܠܝܗܿ ܛܳܝܦܐ ܡܶܠܬܐ. ܘܝܳܠܦܝܼܢܢ ܥܶܢܝܳܢܐ ܕܠܶܫܳܢܗܝܢ ܐܠܗܳܝܐ.

ܐܰܝܟܐ ܗ̱ܘ ܩܶܛܪܐ ܟܕ ܠܐ ܝܳܬܪܝܼܢܢ ܡܼܢ ܩܪܳܝܬܐ ܗܕܐ ܒܗܳܠܝܢ ܕܚܰܝ̈ܐ ܝܰܘܡ̈ܳܝܐ؟ ܐܪܐ ܠܘ ܡܰܛܥܳܝܘ ܡܰܛܥܝܢܢ ܘܰܡܫܰܕܠܝܼܢܢ ܢܰܦܫܰܢ ܟܕ ܠܐ ܩܳܝܡܝܼܢܢ ܒܠܘ̈ܒܳܒܐ ܕܥܰܡܠܐ ܘܦܳܝܫܝܢܢ ܒܠܚܘܕ ܒܒܘ̈ܣܳܡܐ ܕܡܶܠܬܐ؟ ܫܰܦܝܪ ܥܳܒܕܝܼܢܢ ܟܕ ܠܐ ܫܳܒܩܝܼܢܢ ܕܚܘܼܫܳܒܐ ܗܢܐ ܢܰܘܚܠ[15] ܘܢܰܫܦܶܠ ܠܒܝܼܒܘܼܬܰܢ. ܒܕ ܚܘܼܫܳܒܐ ܗ̱ܘ ܕܠܝܬ ܒܗ ܡܰܦܪܝܳܢܘܼܬܐ ܡܒܰܢܝܳܢܝܬܐ ܣܛܪ ܡܼܢ ܗܿܝ ܡܣܰܚܦܳܢܝܼܬܐ. ܡܛܠܗܕܐ ܛܰܥܡܐ ܕܣܘ̈ܟܳܠܝܗܿ ܙܕܩ ܕܰܢܩܰܘܘܢ ܒܚܘܼܫܳܒܰܢ ܘܡܶܠܬܰܢ ܘܰܥܒܳܕܢ ܝܰܘܡܳܐܝܬ ܒܰܕܡܘܼܬ ܡܶܐܟܘܠܬܐ ܕܨܰܦܪܳܐ ܘܛܰܗܪܳܐ ܘܪܰܡܫܳܐ.

ܐܶܢܗܘ ܕܠܐ ܪܳܓܫܝܼܢܢ ܒܕܘܼܒܳܪ̈ܐ ܕܦܘܼܠܚ̈ܢܰܝܢ ܒܡܰܥܒܕܳܢܘܼܬܐ ܕܚܰܝܠܐ ܗܢܐ ܬܰܩܝܼܦܳܐ ܙܳܕܩ ܕܢܶܒܩܶܐ ܕܰܪܓܳܐ ܕܕܰܟܝܘܼܬ ܠܶܒܰܘ̈ܳܬܢ ܘܕܰܪܓܳܐ ܕܰܙܠܝܼܡܘܼܬܐ ܕܬܰܪܥܝܼܬܢ! ܒܕ ܚܰܕܘܼܬܐ ܕܰܩܪܳܝܬܐ ܗܕܐ ܠܐ ܡܶܫܬܰܟܢܐ ܐܠܐ ܠܫܰܦܝܘܼܬܐ ܘܕܰܟܝܘܼܬܐ ܕܪܶܥܝܳܢܐ ܥܡ ܚܕ̈ܕܐ ܘܥܡ ܐ̱ܚܪ̈ܢܐ. ܟܠܗܿ ܨܶܦܬܐ ܕܰܡܫܝܼܚܳܐ ܕܢܶܦܠܘܿܚ ܐܪܥܐ ܕܡܰܚܰܫܒܬܰܢ ܘܢܰܫܩܶܐ ܡܰܫܡܰܥܬܰܢ ܘܢܶܫܒܘܿܩ ܠܢ ܚܙܝ̈ܩܶܐ ܒܣܘܼ̈ܟܠܐ ܕܰܩܪܳܝܬܐ ܗܕܐ ܕܠܐ ܡܬܩܰܢܝܐ ܐܠܐ ܒܐܝܩܪܐ ܘܬܘܼܟܠܢܐ ܘܚܘܼܒܳܐ ܘܰܚܢܳܢܐ ܘܫܰܝܢܐ ܘܰܫܠܳܡܐ ܕܥܡ ܚܕܕ̈ܐ. ܘܡܰܠܦ ܐܦ ܕܢܰܘܪܒ ܓܰܘ̈ܝܳܬܗܿ ܒܫܘܼܘ̈ܫܳܛܐ ܘܫܘܼ̈ܚܠܳܦܐ ܕܙܰܒܢ̈ܐ ܘܕܳܪ̈ܐ!

ܠܦܘܼܬ ܝܕܰܥܬܐ ܘܝܘܼܠܦܳܢܐ ܕܕܳܪܢ ܢܰܗܝܼܪܐ ܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ ܘܢܝܼܚܘܼܬܐ ܠܐ ܡܶܫ̈ܬܰܟܢܳܢ ܐܠܐ ܒܥܰܡܠܐ ܪܒܐ ܕܬܰܩܢܘܼܬܐ ܕܠܶܒܐ ܘܪܘܼܚܳܐ ܘܗܰܘܢܳܐ ܘܰܒܛܘܼܳܪܦܐ ܕܝܼܕܰܥܬܐ ܘܰܚܦܘܼܪܝܳܐ ܘܰܚܛܘܼܛܝܳܐ ܕܢܰܦܫܐ. ܘܣܓܝ̈ܐܐ ܠܐ ܨܳܒܝܢ ܒܗܕܐ ܡܛܠ ܥܰܣܩܘܬܗܿ ܕܰܨܒܘܼܬܐ. ܒܪܡ ܫܦܝܪ ܐܡܿܪ ܝܰܕܘܼܥܬܳܢܐ ܦܳܪܣܳܝܐ ܕܳܪܳܢܳܝܐ: «ܛܳܠܰܥܬܐ ܗ̱ܘ ܦܘܼܢܳܩܳܐ ܡܛܠ ܪܘܼܚܳܐ.» ܘܡܟܐ ܒܳܥܛ ܫܘܐܠܐ ܘܛܐܦ ܠܡܐܡܪ: ܐܝܟܢܐ ܡܬܦܰܬܚܐ ܥܝܢܰܢ ܬܠܝܬܝܬܐ ܘܡܶܫܬܰܝܢܝܼܢܰܢ ܥܡ ܢܰܦܫܰܢ ܟܕ ܠܐ ܫܳܡܥܝܼܢܢ ܩܳܠܐ ܕܩܪܝܬܗ ܘܠܐ ܝܳܠܦܝܼܢܢ ܥܶܢܝܳܢܗ ܕܰܡܫܝܼܚܐ؟ ܕܠܘ ܒܰܩܥܳܬܐ ܫܩܰܠܘ ܙܕܝ̈ܩܐ ܢܶܨܚ̈ܢܰܝܗܘܢ ܐܠܐ ܒܫܶܡܥܳܐ ܕܰܩܪܳܝܬܗܘܢ ܘܡܶܣܬܰܟܠܳܢܘܼܬܗܿ ܘܡܶܬܚܰܫܚܳܢܘܼܬܗܿ ܕܟܰܟܪ̈ܝܗܘܢ…

ܐܰܝܟܳܢܐ ܢܳܝܚܝܼܢܢ ܘܒܳܣܡܝܼܢܢ ܟܰܕ ܫܳܝܥܝܼܢܢ ܘܣܳܟܪܝܼܢܢ ܢܰܦܫܰܢ ( ܟܐܡܬ ܡܰܥ̈ܠܳܢܐ ܕܪ̈ܶܓܫܰܝܢ ܘܬܘ̈ܥܶܐ ܕܡܘܼܚܰܢ ܘܫܶܦ̈ܥܶܐ ܕܪܘܼܚܰܢ) ܒܰܣܝܳܢܐ ܕܚܘܼܫ̈ܒܝ ܣܶܢܶܐܬܐ ܘܐܶܢܳܢܳܝܘܼܬܐ ܗܿܢܘܢ ܕܒܳܛܢܺܝܼܢ ܘܝܳܠܕܺܝܢ ܚܰܘܪܳܐ ܩܰܪܣܳܢܳܐ ܡܳܪܐ ܥܝ̈ܳܕܐ ܫܟܺܝܼܪ̈ܐ ܘܙܰܠܝܼ̈ܠܐ ܘܰܥܒ̈ܕܐ ܙܥܝܼ̈ܦܐ ܘܪ̈ܰܫܝܼܥܐ. ܕܡܳܛܝܢ ܒܰܙܒܰܢ ܥܕܰܡܳܐ ܠܗܿܝ ܕܰܢܕܘܼܫܘܢ ܘܢܶܛܠܡܘܢ ܦܘܼܪ̈ܫܳܢܐ ܘܕܘܼܪ̈ܟܳܢܐ ܕܰܫܟܺܝܼܚܺܝܢ ܒܝܢܬ ܣܶܕܪ̈ܐ ܕܓܰܘܳܐ.

ܐܰܝܟܢܐ ܡܶܬܡܰܠܝܳܐ ܒܨܝܼܪܘܼܬܰܢ ܘܡܬܥܰܫܢܐ ܡܚܝܼܠܘܼܬܰܢ ܟܕ ܪܰܚܝܼܩܝܼܢܢ ܡܼܢ ܝܡܐ ܪܒܐ ܕܡܰܠܝܘܼܬܗ ܕܡܫܝܼܚܐ: ܕܐܝܬܘܗܝܿ ܒܕܡܘܬ ܟܰܗܪܳܒܳܐ ܕܠܐ ܡܬܚܙܐ ܐܠܐ ܒܪܡ ܡܰܢܗܰܪ ܘܰܡܫܰܡܶܫ ܘܰܡܬܰܪܣܐ ܒܰܫܒܝ̈ܠܐ ܦܪ̈ܝܼܫܶܐ. ܘܕܰܢܝܼܚ ܫܪܳܪܐ ܗܢܐ ܒܡܰܬܠܐ ܕܐܡܿܪ: «ܐܢܐ ܐ̱ܢܐ ܓܦܶܬܐ ܕܫܪܪܐ. ܘܐܒܝ ܗ̱ܘ ܦܰܠܳܚܐ. ܟܠ ܫܒܺܫܬܐ ܕܒܝܼ ܦܐܪ̈ܐ ܠܐ ܝܳܗܒܐ܆ ܫܳܩܠ ܠܗܿ. ܘܐܰܝܕܐ ܕܝܳܗܒܳܐ ܦܐܪ̈ܐ܆ ܡܕܰܟܐ ܠܗܿ: ܕܦܺܐܪ̈ܐ ܣܰܓܝ̈ܐܐ ܬܰܝܬܐ. ܐܢ̱ܬܘܢ ܡܼܢ ܟܰܕܘ ܕܟܶܝܢ ܐܢ̱ܬܘܢ. ܡܛܠ ܡܶܠܬܐ ܕܡܰܠܠܬ ܥܰܡܟܘܢ. ܩܰܘܰܘ ܒܝܼ. ܘܐܢܐ ܒܟܘܢ. ܐܝܟܢܐ ܕܫܒܺܫܬܐ ܠܐ ܡܶܫܟܚܳܐ ܕܬܶܬܶܠ ܦܐܪ̈ܐ ܡܼܢ ܢܰܦܫܗܿ܆ ܐܠܐ ܡܩܰܘܝܐ ܒܰܓܦܶܬܐ܆ ܗܳܟܰܢܐ ܐܦ ܠܐ ܐ̱ܢܬܘܢ. ܐܠܐ ܬܩܰܘܘܢ ܒܝܼ. ܐܶܢܐ ܐ̱ܢܐ ܓܦܶܬܳܐ ܘܐܢ̱ܬܘܢ ܫܒܺܫ̈ܬܶܐ. ܡܰܿܢ ܕܰܡܩܰܘܐ ܒܝܼ ܘܐܢܐ ܒܗ܆ ܗܳܢܐ ܡܰܝܬܐ ܦܺܐܪ̈ܐ ܣܰܓܝ̈ܐܐ. ܡܛܠ ܕܰܕܠܐ ܐܢܐ܆ ܠܐ ܡܶܫܟܚܝܼܢ ܐܢ̱ܬܘܢ ܠܡܥܒܰܕ ܡܕܡ. ܐܠܐ ܕܝܢ ܐ̱ܢܳܫ ܡܩܰܘܐ ܒܝܼ܆ ܡܶܫܬܕܐ ܠܒܰܪ. ܐܝܟ ܫܒܺܫܬܳܐ ܕܝܳܒܫܳܐ܆ ܘܠܳܩܛܝܼܢ ܘܪܳܡܝܢ ܠܗܿ ܒܢܘܪܐ ܕܬܐܩܰܕ» (ܝܘܚܢܢ 15: 6). 

ܟܠ ܡܐ ܕܐܰܡܝܼܪ ܠܰܡܫܝܼܚܳܐ ܚܟܡܬܐ ܗ̱ܝ ܕܣܺܝܼܡܳܐ ܘܰܩܒܺܝܼܥܐ ܒܪܘܼܚܗ ܕܰܟܝܳܢܐ ܡܠܝܼܠܐ. ܘܩܶܨܰܬ ܓܠܝܼܙܘܼܬܰܢ ܘܐܰܫܝܼܠܘܼܬܰܢ ܒܙܒܢ ܐܝܟ ܣܰܩܘܼܒܠܳܝܐ ܡܶܬܚܫܶܒ ܠܗܿܘ ܡܐ ܕܝܼܕܝܼܥ ܘܰܕܪܝܫ ܠܘܳܬܢ. ܘܡܰܬܠܐ ܕܰܓܦܶܬܐ ܘܰܫܒܺܫ̈ܬܐ ܛܘܼܦܣܐ ܗ̱ܘ ܛܒܐ ܕܟܰܗܪܳܒܐ: ܡܶܨܥܳܝܐ ܛܳܒܐ ܕܩܘܼܝܡ ܚܝ̈ܐ. ܐܠܐ ܐܝܟ ܕܝܼܕܝܼܥܐ ܡܶܬܓܠܶܙ ܡܼܢ ܦܘܼܪ̈ܦܳܥܐ ܒܰܪܢܳܫܐ ܕܠܐ ܐܰܣܝܼܪ ܒܰܝܬܗ ܒܰܚܛܘ̈ܛܐ ܟܰܗܪ̈ܳܒܳܝܐ. ܡܛܠܗܕܐ ܙܕܩ ܕܰܢܕܘܼܩ ܘܢܶܣܬܰܟܰܠ ܒܶܣܬܪܳܝܘܼܬܐ ܕܗܿܘ ܡܐ ܕܩܳܪܶܝܢܢ ܘܫܳܡܥܝܼܢܢ. ܘܐܢ ܠܐ ܦܳܝܫܝܢܢ ܐܰܣܝܪ̈ܐ ܒܓܦܶܬܐ (ܒܬܘܼܩܦܳܐ ܟܰܗܪܳܒܳܝܐ) ܠܐ ܡܨܝܐ ܕܰܢܟܰܦܰܪ ܐܘ ܕܢܶܪܚܰܩ ܡܼܢ ܫܥܝܼܢܐ ܕܢܰܦܫܳܐ ܝܰܨܪܳܢܳܝܬܐ ܘܐܶܢܳܢܳܝܬܐ ܗܿܝ ܕܡܫܰܘܚܪܳܐ ܡܰܘܠܳܕܐ ܬܪܰܝܢܐ. ܘܠܐ ܫܳܒܩܳܐ ܕܢܶܡܛܐ ܠܣܘܼܟܳܠܐ ܕܢܝܼܚܘܼܬܰܢ ܘܒܰܣܝܼܡܘܼܬܰܢ. ܘܗܳܕܐ ܠܐ ܒܳܪܝܐ ܐܠܐ ܕܠܝܼܚܘܼܬܐ ܘܡܰܪܝܼܪܘܼܬܐ: ܕܫܳܚܩܳܐ ܘܬܳܒܪܳܐ ܠܶܒܰܢ ܘܡܳܚܝܳܐ ܘܫܳܩܦܳܐ ܚܘܼܠܡܳܢܢ ܗܰܘܢܳܢܳܝܐ ܘܢܰܦܫܳܢܳܝܐ.

ܠܝܬ ܡܕܡ ܕܒܰܣܝܼܡ ܡܼܢ ܗܿܝ ܕܢܶܗܘܶܐ ܒܰܪܢܳܫܐ ܐܝܙܓܰܕܐ ܕܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ ܘܢܺܝܼܚܘܼܬܐ ܕܰܡܫܝܼܚܳܐ. ܘܠܐ ܕܳܒܶܩ ܛܝܢܐ ܕܡܶܬܛܝܼܫ ܒܒܰܩܝܘܼܬܐ ܬܐܪܬܢܳܝܬܐ ܕܡܶܬܥܰܙܝܐ ܒܐܘܼܪܰܚ ܢܝܼܚܘܼܬܐ ܘܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ. ܒܪܡ ܠܐ ܟܰܣܝܐ ܕܠܡ ܣܘܼܟܳܠܐ ܕܰܫܐܝ̈ܠܳܬܐ ܬܰܠܝܰܐ ܗ̱ܘ ܒܣܳܦܩܘܼܬܐ ܡܰܕܥܳܢܳܝܬܐ ܘܝܕܰܥܬܳܢܳܝܬܐ ܕܡܶܣܬܰܟܠܳܢܐ. ܘܟܠ ܐ̱ܢܫ ܠܦܘܼܬ ܪܰܒܘܼܬ ܣܘܼܦܳܩܗ ܘܬܰܪܘܳܕܗ ܡܶܬܬܰܪܣܐ ܡܼܢ ܫܐܝ̈ܠܳܬܐ. ܒܗܿ ܒܰܕܡܘܼܬܐ ܡܶܬܦܰܫ̈ܩܳܢ ܘܡܶܬܕ̈ܰܠܠܢ ܥܰܡܘ̈ܛܳܬܗܝܢ ܠܦܘܬ ܪܰܒܘܼܬ ܕܰܪܓܳܐ ܕܒܘܼܝܳܢܐ ܗܰܘܢܳܢܳܝܐ ܘܝܕܰܥܬܳܢܳܝܐ ܕܰܡܦܰܫܩܳܢܐ..

ܡܫܝܼܚܳܐ ܡܿܢ ܐܶܬܐ ܘܣܰܥܪܢ ܒܕܺܝܠܗ ܐܰܝܟܰܢܐ ܕܢܶܡܙܘܿܓ ܣܘ̈ܟܳܠܐ ܡܬܘ̈ܡܳܝܐ ܕܪܘܼܚܳܐ ܒܣܘ̈ܟܳܠܐ ܬܢܳܢ̈ܳܝܐ ܕܢܰܗܦܶܟ ܘܢܶܬܠ ܠܢ ܚܘܼܒܐ ܘܫܰܝܢܐ ܘܐܝܩܪܐ ܘܫܘܼܒܚܐ ܘܚܰܘܣܳܢܐ ܓܰܘܳܝܐ ܡܛܠ ܬܘܼܩܳܢܐ ܕܒܰܪܢܫܐ ܒܰܪܳܝܐ: ܚܰܕܬܐ. ܘܩܰܕܶܡ ܘܶܐܬܐ ܠܘܳܬܢ ܘܣܰܥܪܰܢ ܒܕܝܼܠܢ ܐܝܟܢܐ ܕܰܢܛܰܥܶܡ (ܕܰܢܦܰܛܪܶܡ) ܝܰܨܪܰܢ ܒܕܝܼܠܳܝ̈ܬܗ ܘܢܶܥܒܕ ܠܗ ܒܓܰܘܰܢ ܕܘܼܟܬܐ ܙܥܘܿܪܬܐ ܕܢܶܫܪܐ ܒܗܿ ܘܢܶܬܬܢܺܝܼܚ ܘܢܶܬܒܰܣܰܡ ܒܗܿ. ܘܰܚܢܰܢ ܢܶܣܥܪܺܝܘܗܝ ܬܰܡܢ ܒܕܝܠܗ ܡܛܠ ܬܘܼܩܳܢܐ ܒܘܼܣܳܡܳܐ. ܒܕܝܠܢ ܐܶܬܐ܆ ܘܠܐ ܐܶܣܬܰܟܠܢܝܗܝ! ܘܐܰܝܟܰܢ ܡܶܣܬܰܟܠܝܼܢ ܗ̱ܘܝܢ ܟܕ ܒܕܝܠܗ ܐܳܬܐ ܘܣܳܥܪ ܗ̱ܘܐ ܠܢ؟ ܘܥܡ ܗܕܐ ܩܰܬܝܼ̈ܬܳܢ ܥܝ̈ܢܘܗܝ ܘܐܰܡܝܢܳܐܝܬ ܡܣܰܟܐ ܕܢܶܣܥܪܝܘܗܝ ܐܝܟܢܐ ܕܢܶܬܶܠ ܠܰܢ ܚܰܝܠܐ ܣܰܟܘܼܠܬܳܢܐ ܕܗܿܘ ܡܐ ܕܚܳܫܰܚ ܠܬܘܼܠܡܳܕܐ ܕܝܰܨܪܢ ܘܬܰܪܒܝܼܬܰܢ ܘܡܰܪܕܝܬܰܢ. ܗܝ ܗܕܐ ܒܳܥܐ ܚܰܨܝܼܦܳܐܝܬ ܘܰܡܣܰܟܐ ܪܰܗܝܳܐܝܬ ܡܛܠ ܗܶܢܝܳܢܐ ܕܬܰܩܢܘܼܬܰܢ ܘܒܰܣܝܼܡܘܼܬܰܢ ܘܢܝܼܚܘܼܬܰܢ. ܡܛܠ ܕܰܒܨܝܼܪܘܼܬܢ ܘܰܣܦܝܼܩܘܼܬܢ ܓܰܘܳܝܬܐ ܠܐ ܡܶܬܡܰܠܝܳܐ ܒܩܰܢܝ̈ܳܬܳܐ ܘܒܰܪ̈ܳܝܳܬܳܐ ܕܪܳܕܦܝܼܢܢ ܒܳܬܰܪܗܝܢ. ܐܠܐ ܒܡܰܠܝܘܼܬܐ ܕܚܘܼܒܗ ܘܦܳܪܘܿܫܘܼܬܐ ܕܚܰܘܣܳܢܗ ܫܦܺܝܼܥܐ. ܡܛܠܗܕܐ ܩܰܕܡ ܘܐܡܼܪ: «ܛܘܒ̈ܝܗܘܢ ܠܡܣ̈ܟܢܐ ܒܪܘܚ ܕܕܝܼܠܗܘܢ ܗ̱ܝ ܡܰܠܟܘܼܬܐ ܕܰܫܡܰܝܐ» (ܡܬܝ 5: 3).

ܐܬܐ ܠܘܳܬܢ ܘܣܰܥܪܢ ܒܕܝܠܢ ܠܰܡܫܰܘܙܳܒܘܼ ܠܢ ܡܼܢ ܣܰܩܘܼܒܠܳܝܘܼܬܐ ܓܰܘܳܝܬܐ ܡܫܰܚܩܳܢܝܼܬܐ[16] ܘܠܡܶܬܰܠ ܠܢ ܬܰܪܥܘܼܬܐ ܓܰܘܳܝܬܐ. ܘܰܠܡܰܠܦܘ ܠܢ ܐܘܼܪܚ ܥܘܼܫܳܦܳܐ ܘܥܘܼܕܳܕܐ ܕܝܰܥܪ̈ܐ ܘܙܝ̈ܙܳܢܐ ܡܰܟܝ̈ܳܢܐ ܕܐܰܘܥܺܝ ܘܐܰܦܪܰܥ ܗ̱ܘܐ ܨܝܠܐ ܐ̱ܢܳܫܳܝܳܐ ܒܚܰܩܠܐ ܕܡܰܚܫܰܒܬܢ. ܐܠܐ ܐܟܡܐ ܕܡܬܬܡܝܼܫܐ ܒܙܰܒܢܐ ܗܢܐ ܡܰܪܥܳܐ ܕܰܠܝ̈ܠܐ ܐܢܘܢ ܕܐܙܠܝܼܢ ܠܘܬܗ ܘܣܳܥܪܝܢ ܡܰܣܥܳܪܐ[17] ܐܘ ܒܝܬ ܟܪ̈ܝܗܐ ܕܝܠܗ. ܕܣܘܿܓܐܐ ܠܐ ܨܳܒܝܢ ܒܫܘܼܒܳܚܳܐ[18] ܕܟܳܬܒܳܐ ܨܶܒܥܐ ܕܐܳܣܝܘܼܬܗ ܒܪܺܝܼܟܬܐ ܘܰܒܦܘܪ̈ܓܳܠܐ ܕܠܶܫܢܗ ܐܠܗܳܝܐ. ܘܐܦܠܐ ܪܳܥܶܝܢ ܒܡܘܼܕܳܟܐ ܕܕܰܪ̈ܡܳܢܐ ܡܢܝܼ̈ܚܳܢܐ ܕܨܰܝܕܠܳܝܬܗ. ܠܡܢܐ ܟܝ ܟܠܗܿ ܗܕܐ ܚܰܨܝܼܦܘܼܬܐ ܘܓܘܼܡܕܳܢܘܬܐ؟  ܠܝܬܝܗܿ ܟܝ ܚܰܝܠܐ ܐܶܢܳܢܳܝܐ ܕܝܰܨܪܐ؟ ܠܝܬܝܗܿ ܟܝ ܡܰܕܫܳܢܘܼܬܳܐ[19] ܘܰܡܫܳܟܳܝܘܼܬܳܐ[20] ܒܠܝܼܠܬܐ ܕܢܳܒܥܐ ܡܼܢ ܣܰܩܘܼܒܠܳܝܘܼܬܐ ܘܰܬܪܰܝܳܢܘܼܬܐ ܓܰܘܳܝܬܐ ܡܚܰܒܠܰܬ ܪܶܕܝܳܐ ܘܛܘܼܟܳܣܐ ܐ̱ܢܳܫܳܝܐ؟ ܕܘܼܡܳܪܐ ܗ̱ܘ ܕܥܕܡܐ ܠܗܫܐ ܠܐ ܢܰܗܝܪ ܫܰܪܒܳܐ ܗܢܐ ܘܡܬܬܚܝܼ̈ܒܢܘܳܬܗ. ܕܘܡܪܐ ܗ̱ܘ ܕܥܕܡܐ ܠܗܳܫܳܐ ܠܐ ܐܶܫܬܰܝܰܢ ܒܰܪܢܳܫܐ ܥܰܬܝܩܳܐ ܥܡ ܗܿܘ ܚܕܬܐ. ܕܘܼܡܳܪܐ ܗ̱ܘ ܕܥܕܟܝܠ ܒܪܢܫܐ ܥܰܬܝܼܩܳܐ ܨܳܠܒ ܠܗܿܘ ܚܰܕܬܐ ܒܶܠܥܳܕ ܫܰܝܢܐ ܒܗܝܼܠܐ ܘܬܰܪܥܘܼܬܐ ܓܰܘܳܝܬܐ!

ܡܰܢܘܼ ܕܰܣܢܝܼܩ ܗ̱ܘ ܥܠ ܚܘܼܠܡܳܢܐ ܣܛܪ ܡܼܢ ܟܪܝܗܐ؟ ܡܰܢܘܼ ܕܰܣܢܝܼܩ ܗ̱ܘ ܥܠ ܡܰܠܝܳܐ ܣܛܪ ܡܼܢ ܣܦܺܝܼܩܳܐ؟ ܡܰܢܘ ܕܰܣܢܝܼܩ ܗ̱ܘ ܥܠ ܫܘܼܡܠܳܝܐ ܣܛܪ ܡܼܢ ܒܨܺܝܼܪܳܐ؟ ܡܰܢܘܼ ܕܰܣܢܝܼܩ ܗ̱ܘ ܥܠ ܝܕܰܥܬܐ ܣܛܪ ܡܼܢ ܐܰܫܝܼܠܐ[21] ܘܰܨܪܺܝܼܟܳܐ؟ ܡܰܢܘ ܕܰܣܢܝܼܩ ܗ̱ܘ ܥܠ ܢܘܼܗܪܳܐ ܣܛܪ ܣܰܡܝܳܐ؟ ܡܰܢܘܼ ܕܰܣܢܝܼܩ ܗ̱ܘ ܥܠ ܫܰܦܝܼܪܐ ܣܛܪ ܡܼܢ ܫܟܝܼܪܐ؟ ܡܰܢܘܼ ܕܣܢܝܼܩ ܗ̱ܘ ܥܠ ܢܝܼܚܘܼܬܐ ܣܛܪ ܡܼܢ ܠܐܝܐ ܘܰܥܡܺܝܼܠܐ؟ ܡܰܢܘܼ ܕܰܣܢܝܼܩ ܗ̱ܘ ܥܠ ܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ ܣܛܪ ܡܼܢ ܗܿܘ ܡܢܰܘܠܐ ܘܡܰܪܝܼܪܐ؟

ܡܢܐ ܗ̱ܝ ܡܣܟܢܘܼܬܐ؟ ܠܝܬܝܗܿ ܐܰܪܐ ܒܨܝܼܪܘܼܬܐ ܡܼܢ ܩܶܢܝܳܢܐ ܘܝܘܼܬܪܢܐ ܕܡܕܡ. ܘܓܠܝܼܙܘܼܬܐ ܡܼܢ ܥܰܬܝܼܪܘܼܬܐ ܘܫܰܘܬܳܦܘܼܬܐ ܘܛܰܝܒܘܼܬܐ ܘܝܳܪܬܘܼܬܐ ܘܒܘܼܣܳܡܐ ܘܢܘܼܗܪܐ؟ ܐܰܝܟܰܢ  ܡܬܡܰܠܝܳܐ ܒܨܝܪܘܬܐ؟ ܐܰܝܟܰܢ ܥܳܬܪܳܐ ܡܶܣܟܺܢܘܼܬܐ؟ ܐܰܝܟܰܢ ܥܳܒܪܐ ܓܠܝܼܙܘܼܬܐ؟ ܐܰܝܟܢܐ ܗܳܘܝܢܢ ܡܣܟ̈ܢܐ ܒܪܘܼܚܐ ܟܕ ܠܐ ܡܬܓܰܠܙܝܼܢܢ ܡܢܗܿ؟ ܐܝܟܢܐ ܛܳܠܩܐ ܘܫܳܠܡܐ ܓܠܝܼܙܘܼܬܢ ܟܕ ܠܐ ܡܩܰܒܠܝܼܢܢ ܒܨܝܼܪܘܼܬܢ ܘܡܣܟܢܘܼܬܢ؟ ܐܰܝܟܢܐ ܡܰܬܡܰܠܝܐ ܒܨܝܼܪܘܼܬܢ ܟܕ ܠܐ ܪܓܝܼܫܝܢܢ ܒܡܰܠܝܘܼܬܐ؟ ܐܰܝܟܳܢܐ ܢܳܗܪܝܼܢܢ ܟܕ ܠܐ ܨܳܠܶܝܢܢ ܐܶܕܢܳܐ ܠܗܳܠܶܝܢ ܕܣܳܦ̈ܩܳܢ ܠܣܰܟܘܼܠܬܳܢܘܼܬܢ؟

ܩܢܘ̈ܢܐ ܕܪܘܼܚܳܐ ܡܿܢ ܡܰܘܕܥܝܼܢ ܕܠܐ ܡܬܡܰܠܝܐ ܣܦܝܼܩܘܼܬܐ ܘܐܦܠܐ ܡܶܬܓܰܡܪܳܐ ܒܨܝܪܘܼܬܐ ܐܠܐ ܒܡܰܠܝܘܼܬܐ ܘܣܰܟܘܼܠܬܳܢܘܼܬܐ ܪܒܬܐ. ܡܟܐ ܕܳܢܚܳܐ ܕܠܡ ܡܰܢܘ ܕܰܣܢܝܼܩ ܗ̱ܘ ܠܡܘܼܠܳܝܐ ܐܠܐ ܗܿܘ ܕܰܣܦܝܼܩ؟ ܘܡܰܢܘ ܕܰܣܢܝܼܩ ܗ̱ܘ ܠܓܘܼܡܳܪܐ ܐܠܐ ܗܿܘ ܕܰܒܨܝܼܪ؟ ܟܠܢ ܓܝܪ ܥܡ ܪ̈ܒܐ ܘܰܙܥܘܿܪ̈ܐ ܣܢܝܼܩܝܼܢܢ ܠܡܘܼܠܳܝܳܐ ܕܰܣܦܝܼܩܘܼܬܢ ܘܰܠܓܘܼܡܪܳܐ ܕܰܒܨܝܼܪܘܼܬܢ. ܘܠܐ ܡܶܬܶܡܠܶܝܢܢ ܘܐܦܠܐ ܡܶܬܓܰܡܪܝܼܢܢ ܟܕ ܠܐ ܡܩܰܒܠܝܼܢܢ ܒܨܝܼܪܘܬܐ ܘܰܣܦܝܼܩܘܼܬܐ. ܘܠܐ ܡܬܡܰܠܝܳܐ ܣܦܝܼܩܘܼܬܐ ܘܐܳܦܠܐ ܡܬܓܰܡܪܳܐ ܒܨܝܪܘܼܬܐ ܐܠܐ ܒܨܶܒܝܳܢܐ ܚܐܪܐ ܘܒܰܒܥܳܬܐ ܚܰܨܝܼܦܬܐ ܕܡܶܬܩܰܒܠܳܢܐ. ܐܝܟ ܕܐܡܝܪܐ: ܟܕ ܢܳܩܫܺܝܼܢܢ ܡܶܬܦܬܰܚ ܠܢ. ܟܕ ܫܳܐܠܝܼܢܢ ܡܶܬܝܗܶܒ ܠܢ. ܘܟܕ ܒܳܥܝܢܢ ܡܶܬܡܠܶܝܢܢ. ܘܟܕ ܨܳܒܝܢܢ ܡܬܓܰܡܪܝܼܢܢ. ܘܟܕ ܚܳܟܼܡܺܝܼܢܢ ܘܦܳܪܫܺܝܼܢܢ ܗܿܝ ܕܐܝܬܝܢ ܡܣܟ̈ܢܐ ܒܪܘܼܚܐ ܗܝܕܝܢ ܡܶܬܬܰܪܥܳܐ ܡܶܫܬܰܦܥܳܐ ܥܠܝܢ ܛܝܒܘܬܗܿ. ܘܡܶܬܓܠܝܢ ܠܢ ܣܬܝܪ̈ܳܬܐ ܕܐ̱ܪ̈ܳܙܝܗ ܟܣ̈ܰܝܐ. ܘܥܰܡܝܼܩ ܪܥܝܢܐ ܡܝܰܬܪܐ ܕܡܰܚܟܘܼܡܬܰܢ ܪܒܐ ܒܪܥܒܪܝܐ (1226-1286) ܗܢܐ ܕܐܡܿܪ: «ܟܕ ܢܬܕܟܐ ܡܼܢ ܫܥܝܼܢܐ܆ ܗܳܝܕܝܢ ܢܡܬܘܩ ܡܼܢ ܡܥܝܢܐ.»

ܘܠܝܬ ܡܕܡ ܕܒܰܣܝܼܡ ܘܚܰܣܝܼܢ ܐܝܟ ܓܰܘܣܳܐ ܘܣܰܘܓܳܐ ܕܚܶܟܡܰܬ ܐ̱ܪ̈ܳܙܐ ܟܣ̈ܰܝܐ ܕܡܶܬܡܰܬܩܝܼܢ ܡܼܢ ܡܥܺܝܼܢܳܐ ܕܕܰܟܝܐ ܡܢ ܫܥܺܝܼܢܳܐ[22] ܕܣܰܩܘ̈ܒܠܳܝܳܬܐ. ܕܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ ܘܢܝܼܚܘܼܬܐ ܘܬܰܩܢܘܼܬܐ ܕܡܶܣܬܰܟܠܳܢܘܼܬܗܘܢ ܢܳܩܠܝܼܢ ܐܦ ܐܘܪܰܚ ܡܰܟܝܼܟܘܼܬܐ ܘܬܰܡܝܼܡܘܼܬܐ ܘܰܥܪܝܼܡܘܼܬܐ ܒܰܨܳܝܬܐ ܘܒܰܥܳܝܬܐ..

ܟܕ ܛܒ ܩܰܕܡ ܐܰܘܕܰܥ ܟܕ ܐܡܿܪ: «ܐܢܐ ܐ̱ܢܐ ܐܘܪܚܐ ܘܰܫܪܳܪܐ ܘܚܝ̈ܐ» (ܝܘܚܢܢ 14: 6) ܕܒܰܢܗܘܿܪ ܐܘܪܰܚ ܫܪܪܗ ܡܚܰܪܪܳܢܐ ܢܶܩܢܶܐ ܚܰܝܠܐ ܘܡܰܕܥܳܐ ܣܳܦܩܐ ܠܡܶܙܟܳܐ ܠܒܰܪܢܳܫܢ ܥܰܬܝܼܩܐ ܒܰܫܒܝ̈ܠܐ ܡܶܬܡܰܨܝ̈ܢܐ ܕܓܳܠܓܝܢ ܘܺܝܠܐ ܕܐ̱ܪ̈ܳܙܐ ܟܣ̈ܰܝܐ ܘܓܳܠܚܝܼܢ ܣܘ̈ܟܳܠܐ ܢܝܼ̈ܚܶܐ ܘܒܰܣܝ̈ܡܐ ܕܰܩܪܳܝܬܗ ܡܢܰܨܚܳܢܝܼܬܐ. ܒܪܡ ܚܢܢ ܥܰܪܢܳܐܝܬ[23] ܘܥܰܪܝܳܐܝܬ[24] ܘܪܰܫܝܼܥܳܐܝܬ ܥܳܨܶܝܢܢ ܘܣܳܒܟܝܼܢܢ ܒܬܰܪܥܝܼܬܐ ܕܒܰܪܢܫܐ ܥܰܬܝܩܐ ܟܐܡܬ ܒܐܘܼܪܚܗ ܥܰܬܝܼܩܬܐ. ܒܰܫܪܳܪܗ ܥܰܬܝܼܩܐ. ܘܚܰܝ̈ܘܗܝ ܥܰܬܝ̈ܩܳܐ. ܘܗܝ ܗܕܐ ܡܰܘܩܪܐ ܡܰܘܒܠܰܢ ܘܕܳܠܚܳܐ ܢܝܼܚܘܼܬܢ ܘܫܳܓܫܐ ܒܰܣܝܼܡܘܼܬܢ. ܘܠܐ ܨܳܒܝܢܢ ܘܐܳܦܠܐ ܡܶܬܪܰܟܢܝܢܢ ܠܡܶܬܩܰܪܒܘ ܙܰܪܬܐ ܠܐܘܪܚܐ ܘܫܪܪܐ ܘܚ̈ܝܐ ܕܝܠܗ. ܕܐܝܬܝܗܘܢ ܒܰܕܡܘܬ ܚܰܝܬܳܐ ܡܛܠ «ܡܘܠܕܐ ܬܪܝܢܐ». ܗܢܐ ܕܒܗ ܡܶܬܗܰܕܝܢܢ ܠܘܳܬ ܫܘܼܓܳܢܳܝܐ ܕܡܰܪܕܘܼܬܐ ܘܡܰܪܕܝܼܬܐ ܕܒܰܪܢܳܫܐ ܚܰܕܬܐ: ܢܝܫܐ ܡܼܳܪܳܢܳܝܐ ܕܰܓܒܝܼܠܬܰܢ. ܗܕܐ ܕܝܢ ܠܐ ܗܳܘܝܐ ܐܠܐ ܒܰܫܠܳܚ ܢܰܚ̈ܬܐ ܕܚܘܼܒܳܠܐ ܒܝܼܫܳܐ ܕܩܘܼ̈ܡܠܐ ܢܰܦܫ̈ܳܢܳܝܐ[25] ܕܒܰܪܢܳܫܳܐ ܥܰܬܝܩܐ ܟܕ ܠܳܒܫܝܢܢ ܠܒܘ̈ܫܘܗܝ ܚܕ̈ܬܐ ܟܐܡܬ: ܚܘ̈ܫܳܒܐ ܘܰܥܒ̈ܕܐ ܡܝܰܬܪ̈ܐ. ܐܝܟ ܕܐܰܡܝܼܪ ܘܰܟܬܝܼܒ: «ܠܐ ܐ̱ܢܳܫ ܪܳܡܶܐ ܐܘܪܩܥܬܐ ܚܕܰܬܐ ܥܠ ܢܰܚܬܐ ܒܠܳܝܳܐ. ܕܠܐ ܬܶܬܘܿܦ ܡܠܝܘܼܬܗ ܡܼܢ ܗܿܘ ܢܰܚܬܐ܆ ܘܢܶܗܘܐ ܒܶܙܥܳܐ ܝܰܬܝܪܐ. ܘܠܐ ܪܳܡܶܝܢ ܚܰܡܪܐ ܚܰܕܬܐ ܒܙܶܩ̈ܐ ܒܠܳܝ̈ܬܐ. ܕܠܐ ܡܶܨܛܰܪ̈ܝܳܢ ܙܶܩ̈ܐ܆ ܘܚܰܡܪܐ ܡܬܐܫܕ: ܘܙܶܩ̈ܐ ܐܳܒܕ̈ܳܢ. ܐܠܐ ܪܳܡܶܝܢ ܚܰܡܪܐ ܚܰܕܬܐ ܒܙܶܩ̈ܐ ܚܰܕ̈ܬܳܬܐ ܘܰܬܪ̈ܰܝܗܘܢ ܡܶܬܢܰܛܪܝܼܢ» (ܡܬܝ 2: 21).

ܟܡܐ ܩܪܝܼܚ ܘܰܦܫܝܼܩ ܠܡܶܣܬܰܟܠܳܢܐ ܣܘܼܟܳܠ ܡܬܠܐ ܗܢܐ ܕܐܘܪܩܰܥܬܐ ܚܕܬܐ ܘܢܰܚܬܳܐ ܥܰܬܝܩܳܐ (ܟܐܡܬ ܒܠܳܝܳܐ) ܘܚܰܡܪܐ ܚܰܕܬܐ ܘܙܩ̈ܐ ܥܬܝ̈ܩܳܬܐ (ܒܠܝ̈ܬܳܐ)…!

ܐܝܟܢ ܡܨܝܢܢ ܕܢܗܘܐ ܐܘܪܩܰܥܬܐ ܚܕܰܬܐ ܒܢܰܚ̈ܬܐ ܡܚܰܒ̈ܠܐ ܕܒܪܢܫܢ ܥܬܝܩܐ؟ ܡܢܘ ܣܘܼܟܳܠ ܐܘܪܩܰܥܬܐ ܘܢܰܚ̈ܬܐ ܒܠܰܝ̈ܐ؟ ܘܡܢܘ ܣܘܼܟܠ ܚܰܡܪܳܐ ܚܕܬܐ ܘܙܩ̈ܐ ܒܠܳܝ̈ܬܐ ܕܡܶܨܛܰܪ̈ܝܳܢ؟

ܐܝܟܢ ܗܳܘܝܢܢ ܐܘܪܩܰܥܬܐ ܚܕܰܬܐ ܟܕ ܠܐ ܥܳܐܠܝܼܢܢ ܒܰܫܪܪܐ ܕܐܘܼܪܚܳܐ ܘܚܰܝ̈ܐ ܕܝܠܗ؟

ܐܝܟܢ ܒܳܣܡ ܛܰܥܡܰܢ ܘܗܳܘܝܢܢ ܚܰܡܪܐ ܚܰܕܬܐ ܟܕ ܠܐ ܥܳܐܠܝܼܢܢ ܒܢܘܼܗܪܗ: ܕܒܗ ܚܳܙܝܢܢ ܢܘܼܗܪܐ ܫܪܝܪܐ؟ ܕܢܘܼܗܪܶܗ ܠܐ ܡܰܓܗܰܪ ܐܠܐ ܡܰܢܗܰܪ. ܘܠܝܬ ܒܗ ܣܳܟ ܐܶܢܳܢܳܝܘܼܬܐ ܣܛܰܪ ܡܼܢ ܐܶܢܰܚܢܳܝܘܼܬܐ [26].

ܟܕ ܠܐ ܢܳܗܪܝܼܢܢ ܒܢܘܼܗܪܳܐ ܕܝܠܗ܆ ܠܐ ܡܨܝܐ ܕܢܶܚܟܼܘܿܡ ܫܪܳܪܗ. ܟܕ ܠܐ ܚܳܟܡܝܼܢܢ ܫܪܳܪܗ܆ ܠܐ ܢܳܦܩ ܡܼܢ ܓܰܘ̈ܝܳܬܰܢ ܫܪܳܪܳܐ ܕܝܠܢ ܙܠܺܝܼܡܳܐ ܘܰܒܨܺܝܼܪܳܐ. ܡܥܰܫܢܳܢܐ ܕܰܬܪܰܝܳܢܘܼܬܐ ܘܣܰܩܘܼܒܠܳܝܘܼܬܐ ܓܰܘܳܝܬܐ. ܘܠܐ ܡܨܝܐ ܕܢܗܘܐ ܐܘܪܩܰܥܬܐ ܚܕܰܬܐ. ܐܠܐ ܦܳܝܫܝܼܢܢ ܐܘܪܩܰܥܬܐ ܥܰܬܝܼܩܬܐ ܕܒܳܙܥܳܐ ܠܢܰܚܬܐ ܘܙܶܩ̈ܐ ܒܠܳܝ̈ܬܐ ܕܡܶܨܛܰܪ̈ܝܢ ܘܠܐ ܡܩܰܒ̈ܠܳܢ ܚܰܡܪܐ ܚܕܬܐ!

ܟܕ ܠܐ ܢܳܗܪܝܢܢ ܒܢܘܼܗܪܗ܆ ܠܐ ܡܰܨܝܳܐ ܕܢܶܪܕܶܐ ܒܐܘܼܪܚܗ ܕܐܝܬܝܗܿ: ܝܕܰܥܬܐ ܕܢܰܦܫܳܐ ܘܝܳܬܐ ܪܨܺܝܼܦܰܬ ܟܐܦ̈ܐ ܕܚܘܼܒܐ ܘܚܟܡܬܐ ܘܡܫܐܠܘܼܬܐ ܕܐܰܣܝܼܪܐ ܒܚܐܪܘܼܬܐ ܓܰܘܳܝܬܐ…

ܘܟܕ ܪܳܕܝܢܢ ܒܐܘܼܪܚܗ ܡܕܰܪܥܳܢܝܼܬܐ ܘܰܢܩܝܼܠܬܐ܆ ܠܐ ܡܨܝܐ ܕܢܶܬܪܰܥܐ ܒܗܿܝ ܕܝܠܢ ܥܰܬܝܩܬܐ ܡܕܰܥܪܳܢܝܼܬܐ ܘܰܙܓܝܼܪܬܐ. ܗܳܝ ܕܫܳܒܩܳܐ ܠܢ ܒܰܙܒܰܢ ܕܢܶܗܘܐ ܐܰܪ̈ܕܳܠܐ[27] ܠܢܰܦܫܢ ܘܠܐܚܪ̈ܢܐ…

ܘܟܕ ܪܕܝܢܢ ܒܐܘܪܚܗ ܫܳܪܶܐ ܠܘܬܢ ܫܪܳܪܗ. ܘܰܠܦܘܼܬ ܪܰܒܘܼܬܐ ܘܰܙܥܘܿܪܘܼܬܐ ܕܡܣܬܰܟܠܳܢܘܬܢ ܡܨܛܰܠܡܝܼܢܢ ܘܡܬܓܰܫܡܝܼܢܢ ܘܡܬܦܰܓܕܝܼܢܢ ܒܢܘܼܗܪܐ ܕܚܝ̈ܘܗܝ. ܘܒܝܕ ܐܘܼܪܚܐ ܗܕܐ ܗܳܘܝܢܢ ܐܰܪ̈ܓܘܼܒܠܐ ܘܐܪ̈ܕܟܠܐ ܛܒ̈ܐ ܠܢܰܦܫܰܢ ܘܠܐܚܪ̈ܢܐ.

ܡܳܕܝܢ ܓܕ ܢܐܨܦ ܠܡܰܘܪܳܒܘ ܟܰܘ̈ܐ ܘܕܰܘ̈ܩܶܐ ܕܝܠܢ ܓܰܘ̈ܳܝܐ ܠܰܡܢܰܨܳܚܘܼ ܡܶܣܬܰܟܠܳܢܘܼܬܢ ܘܦܳܪܘܿܫܘܼܬܢ. ܘܰܢܪܰܡܪܡ ܘܰܢܙܰܝܚ ܚܘܼܒܳܐ ܘܰܚܢܳܢܐ ܘܪܘܼܚܳܦܐ ܒܗܰܘ̈ܢܰܝܢ ܘܡܰܕ̈ܥܰܝܢ ܘܠܒܘ̈ܬܢ ܘܕܘܼܒܳܪ̈ܝܢ. ܒܕ ܓܰܠܝܐ ܕܠܐ ܥܳܡܰܪ ܐܠܐ ܒܢܝܼܚ̈ܐ ܘܡܟܝ̈ܟܐ. ܘܫܳܪܳܐ ܕܠܐ ܫܳܪܶܐ ܘܐܦܠܐ ܥܳܪܶܐ ܒܩܰܠܒ̈ܐ ܥܝ̈ܩܐ ܘܐܰܡܘ̈ܡܶܐ ܚܘܼܫ̈ܒܳܝܐ ܕܕܘܼܪ̈ܟܳܢܐ ܩܒܝܼ̈ܥܐ[28] ܗܿܢܘܢ ܕܒܳܪܝܢ ܡܪܝܼܡܳܢܘܬܐ ܕܕܝ̈ܢܐ ܩܰܕܡ̈ܐ[29] .

ܐܪܐ ܩܳܝܡܝܢܢ ܒܟܠܗ ܗܢܐ ܚܪܝܳܢܐ ܨܶܒܝܳܢܝܐ ܐܝܟܢܐ ܕܠܐ ܢܐܙܠ ܠܘܬܗ ܘܢܣܥܪܝܘܗܝ؟

ܐܪܐ ܝܳܕܥܝܼܢܢ ܕܢܝܼܚܘܼܬܗ ܘܒܰܣܝܼܡܘܼܬܗ ܡܰܩܢܝܐ ܬܰܩܢܘܬܐ ܠܐܢܳܫܘܼܬܢ؟ ܐܪܐ ܝܳܕܥܝܢܢ ܕܡܶܨܛܰܠܡ̈ܢ ܘܡܬܓܰܫ̈ܡܢ ܒܠܒܐ ܬܪܝܼܨܐ ܘܪܘܼܚܐ ܬܰܩܢܬܐ ܗܿܝ ܕܰܡܟܰܝܢܐ ܡܰܣ̈ܩܳܬܐ ܡܼܢ ܥܰܣ̈ܩܳܬܐ؟

ܒܙܰܒܢܢ ܗܢܐ ܟܕ ܡܡܰܚܰܝ ܡܰܕܥܳܐ ܐ̱ܢܳܫܳܝܳܐ ܒܒܝܼܫܬܐ ܐܺܝܬܺܝܩܳܝܬܐ܆[30] ܚܳܒܨ ܪܘܼܫܥܳܐ ܡܼܢ ܕܘܼܟ ܕܘܼܟ. ܘܫܘܼܩܪܐ ܦܳܓܰܥ ܡܼܢ ܫܘܼܩ ܫܘܼܩ. ܘܰܒܟܠ ܕܘܼܟ ܠܗܳܬܳܐ ܘܰܢܗܳܓܳܐ ܫܟܝܼܚ ܕܰܡܠܐ ܛܘܼܪ̈ܦܐ ܗܰܘܢ̈ܢܳܝܐ ܘܫܘܼ̈ܢܳܩܐ ܟܢܘܼܫ̈ܝܳܝܐ. ܠܡܳܢܐ ܟܝ ܗܳܢܐ ܟܠܗ ܛܘܪܦܐ؟ ܘܰܠܡܳܢܐ ܟܠܗ ܗܢܐ ܪܰܘܒܳܐ ܫܓܝܼܫܐ؟

ܠܟܠܗܝܢ ܗܠܝܢ ܦܘ̈ܢܳܝܐ ܐܝܬ ܗ̱ܘ ܒܒܘ̈ܚܳܢܐ ܝܘܼܠܦ̈ܢܳܝܐ ܒܕܳܪܐ ܢܰܗܝܼܪܐ ܕܫܘ̈ܘܫܛܐ ܘܛܘܼܘܳܪ̈ܐ. ܐܠܐ ܠܝܬ ܠܝ ܢܝܼܫܐ ܕܐܶܥܘܠ ܒܐܶܫܟܳܪ̈ܐ ܘܚܰܘ̈ܩܐ ܕܝܕܰܥܬܐ ܘܝܘܼܠܦ̈ܢܐ ܕܳܪ̈ܳܢܳܝܐ. ܬܢܢ ܒܰܠܚܘܼܕ ܡܶܣܬܰܦܰܩ ܐ̱ܢܐ ܒܣܘܼ̈ܟܠܐ ܡܰܢܗܪ̈ܢܐ ܕܩܪܝܬܐ ܕܥܠܝܗܿ ܫܳܩܠܐ ܚܐܦܐ ܡܠܬܝ: «ܬܘ ܠܘܳܬܝ ܘܐܶܢܐ ܐܰܢܝܼܚܟܘܢ

ܐܶܢ ܢܺܝܼܪܳܐ ܕܰܡܫܝܼܚܐ ܒܰܣܝܼܡ ܘܡܰܘܒܠܗ ܩܰܠܝܠܐ ܗ̱ܝ ܠܡܳܢܐ ܟܰܝ ܫܚܝܼܩܝܼܢܢ ܘܰܡܕܰܘܕܝܼܢܢ ܒܟܠ ܐܰܬܰܪ ܘܦܶܢ̈ܝܢ ܒܐܰܩ̈ܡܐ ܘܕܰܪ̈ܓܐ ܘܥܘܼܬܪ̈ܐ ܘܫܘܼܪ̈ܬܳܚܐ ܕܝܠܢ ܥܠܝ̈ܐ؟

ܗܝ ܡܠܝܼܠܘܬܐ ܡܰܠܦܳܐ ܕܰܢܫܰܚܠܶܦ ܟܰܘܬܰܢ ܘܚܰܘܪܰܢ ܘܕܘܼܒܳܪܢ ܐܢ ܠܐ ܨܳܒܝܢܢ ܒܐܰܝܟܰܢܳܝܘܼܬܐ ܕܒܗܿ ܩܳܝܡܝܢܢ ܘܐܡܝܼܢܐܝܬ ܠܗܿ ܕܳܪܫܝܼܢܢ ܘܥܳܕܠܝܼܢܢ. ܘܐܠܐ ܡܐܰܡܢܝܼܢ ܕܘܘ̈ܳܕܐ ܘܢܘܘ̈ܳܓܶܐ ܡܰܚܫܰܒ̈ܬܳܢܳܝܐ. ܘܠܐ ܬܳܩܢܺܝܼܢܰܢ ܘܐܦܠܐ ܒܳܗܠܺܝܢܰܢ ܐܢ ܠܐ ܥܳܡܩܝܼܢܢ ܘܪܳܡܝܢܢ ܫܬܐܣܬܢ ܥܠ ܫܘܥܐ ܐܝܟ ܕܐܰܡܝܼܪܐ: «ܟܠ ܗܟܝܠ ܕܫܳܡܥ ܡ̈ܠܝ ܗܠܝܢ ܘܥܳܒܕ ܠܗܝܢ܆ ܢܶܬܕܰܡܐ ܠܓܰܒܪܐ ܚܰܟܝܼܡܐ ܗܿܘ ܕܰܒܢܳܐ ܒܰܝܬܗ ܥܠ ܫܘܥܐ. ܘܢܚܬ ܡܛܪܐ. ܘܐܬܰܘ ܢܰܗܪ̈ܰܘܳܬܐ ܘܰܢܫ̈ܒܝ ܪ̈ܘܚܐ. ܘܐܬܛܰܪܝܘ ܒܗ ܒܒܰܝܬܐ ܗܿܘ ܘܠܐ ܢܦܰܠ. ܫܶܬܶܐܣܘ̈ܗܝ ܓܝܪ ܥܠ ܫܘܥܐ ܣܝ̈ܡܳܢ ܗ̱ܘ̈ܝ. ܘܟܠ ܡܿܢ ܕܫܳܡܰܥ ܡ̈ܠܰܝ ܗܠܝܢ ܘܠܐ ܥܳܒܕ ܠܗܝܢ܆ ܢܶܬܕܰܡܐ ܠܓܰܒܪܐ ܣܰܟܠܐ܆ ܕܰܒܢܳܐ ܒܝܬܗ ܥܠ ܚܳܠܑܳܐ. ܘܰܢܚܬ ܡܶܛܪܐ. ܘܐܬܘ ܢܰܗܪ̈ܰܘܳܬܐ. ܘܰܢܫ̈ܒܝ ܪ̈ܘܚܐ ܘܐܬܛܰܪܝܘ ܒܒܝܬܐ ܗܿܘ ܘܰܢܦܰܠ ܘܰܗܘܳܬ ܡܦܘܠܬܗ ܪܒܐ» (ܡܬܝ 7: 25-27).

ܡܢܐ ܒܳܥܝܢܢ ܝܬܝܪ ܡܼܢ ܣܘܼܟܳܠܐ ܗܢܐ ܦܫܺܝܼܩܳܐ ܘܰܩܪܺܝܼܚܐ؟ ܒܪܡ ܨܒܝܳܢܐ ܚܐܪܐ ܐܝܬ ܠܢ ܕܢܶܓܒܳܐ ܗܿܝ ܕܫܳܦܪܳܐ ܠܣܰܟܘܼܠܬܳܢܘܼܬܢ. ܐܢ ܒܳܥܝܢܢ ܬܰܩܢܘܼܬܐ ܪܳܕܝܢܢ ܒܐܘܪܰܚ ܫܘܼܥܳܐ. ܘܰܥܒܳܕܢܳܐܝܬ ܡܫܰܡܠܝܢܢ ܗܿܘ ܡܐ ܕܡܬܒܥܐ ܡܢܢ ܒܶܠܥܕ ܪܛܢܳܐ ܘܬܰܚܬܘܼܪܳܐ ܘܬܰܟܬܘܼܫܳܐ. ܘܐܶܢ ܨܳܒܝܢܢ ܒܚܳܠܐ ܓܰܕܰܢ ܗܳܘ̈ܝܳܢ ܥܳܪ̈ܘܿܨܳܬܐ ܘܡܰܦ̈ܠܬܐ ܘܫܰܦ̈ܠܳܬܐ ܘܫܪܟܐ ܕܰܒܠܝ̈ܠܳܬܐ. ܘܫܰܦܝܪ ܡܬܒܰܕܩ ܫܰܪܒܐ ܗܢܐ ܒܪܶܥܝܢܐ ܕܡܪܝ ܐܦܪܝܡ ܗܳܢܐ ܕܐܳܡܿܪ: «ܐܢ ܕܝܢ ܒܩܰܝܬ ܐܶܢܘܢ ܕܐܰܦܝܼܫܘ ܒܓܰܠܝ̈ܳܬܐ. ܟܡܳܐ ܛܳܝܦܺܝܼܢ ܣܰܟ̈ܠܐ ܒܝܰܡܳܐ ܕܟܰܣ̈ܝܳܬܐ!…. ܢܦܼܰܠܘ ܓܝܪ ܫܘܼܪ̈ܝܗܿ ܕܐܝܼܪܝܼܚܘܼ ܕܥܠ ܚܳܠܐ ܒܢܳܬ ܬܘܼܟܠܳܢܗܿ. ܒܢܼܳܐ ܡܘܼܫܐ ܫܘܼܪܳܐ ܒܝܰܡܳܐ ܕܥܰܠ ܫܘܼܥܳܐ ܒܢܳܐ ܪܶܥܝܳܢܗ.»

ܐܪܐ ܐܝܢܐ ܒܝܬܐ ܙܕܩ ܕܢܒܢܐ ܥܠ ܫܘܼܥܐ ܠܐ ܡܙܕܥܙܥܢܐ؟ ܒܝܬܐ ܕܗܰܘܢܐ ܘܪܥܝܢܐ؟ ܒܝܬܐ ܕܪ̈ܓܫܐ؟ ܒܝܬܐ ܕܦܰܓܪܐ؟ ܒܝܬܐ ܕܪܘܼܚܐ؟ ܒܝܬܐ ܕܥܘܼܡܪܐ ܘܥܳܡܘܿܪ̈ܐ؟ ܐܘ ܒܝܬܐ ܕܗܝܡܢܘܬܐ؟ ܐܘ ܒܝܬܐ ܕܩܢܘܡܝܘܼܬܐ؟ ܐܘ ܒܝܬܐ ܕܝܕܥܬܐ ܘܝܘܠܦܢܐ؟ ܐܘ ܒܝܬܐ ܕܚܟܡܬܐ؟ ܐܘ ܒܝܬܐ ܕܬܪܒܝܬܐ ܘܡܪܕܘܬܐ؟ ܐܘ ܒܝܬܐ ܕܥܘܼܡܩܐ؟ ܐܘ ܒܝܬܐ ܕܩܢܝ̈ܢܐ ܘܥܘܬܪܐ؟ ܐܘ ܒܝܬܐ ܕܛܘܼܒܬܳܢܘܼܬܐ ܗܢܐ ܕܡܬܕܰܠܠ ܒܢܝܼܚܘܼܬܐ ܘܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ؟ ܐܪܐ ܐܝܢܐ ܒܝܬܐ ܡܼܢ ܗܠܝܢ ܝܬܝܪ ܐܠܨܝ ܘܙܕܩ ܕܢܶܬܒܢܐ ܥܠ ܫܘܼܥܐ ܠܐ ܡܙܕܥܙܥܢܐ؟ ܐܝܢܐ ܡܢܗܘܢ ܡܨܝܐ ܕܢܰܗܡܐ ܘܢܫܒܘܿܩ ܠܣܛܪ؟ ܐܪܐ ܠܐ ܣܢܝܼܩܝܢܢ ܠܟܠܗܘܢ ܒܪܕܝܐ ܕܚ̈ܝܐ ܬܢܢܝ̈ܐ ܐܝܟܢܐ ܕܢܶܫܬܰܘܙܰܒ ܡܼܢ ܩܰܢܝܼܛܘܼܬܐ ܕܪܥܝܢܐ؟

ܟܕ ܥܳܡܩܝܼܢܢ ܒܚܘܼ̈ܟܳܡܐ ܝܘܼܠܦ̈ܢܳܝܐ ܘܢܰܦܫ̈ܳܢܝܐ ܕܗܝ ܕܐܰܡܝܼܪܐ: «ܢܝܪܝ ܓܝܪ ܒܰܣܝܼܡ ܗ̱ܘ ܘܡܰܘܒܰܠܝ ܩܰܠܝܠܐ ܗ̱ܝ» ܗܿܝܕܝܢ ܡܶܣܬܰܟܠܝܼܢܢ ܕܠܡ ܠܐ ܪܳܨܢܝܼܢܢ ܘܐܦܠܐ ܓܳܡܪܝܼܢܢ ܟܕ ܠܐ ܣܳܥܪܝܼܢܢ ܘܡܬܢܰܦܫܝܼܢܢ ܒܒ̈ܳܬܐ ܕܰܕܟܝܼܪܝܼܢ. ܘܡܶܟܐ ܡܬܝܰܠܦܐ ܗܿܝ ܕܙܕܩ ܕܢܶܒܢܐ ܐܳܦܰܕܢܐ ܐܘ ܩܰܨܪܐ ܪܒܐ ܕܚܳܒܫ ܒܡܕܝܪ̈ܘܗܝ ܟܠܗܘܢ ܗܠܝܢ ܒ̈ܬܐ ܡܶܬܒܰܥܝ̈ܢܐ ܘܡܶܣܬܰܢܩ̈ܢܐ. ܒܕ ܠܐ ܡܬܩܰܢܝܐ ܒܣܝܼܡܘܬܐ ܘܢܝܼܚܘܬܐ ܐܠܐ ܒܫܘܼܟܠܳܠܐ ܕܐܳܦܰܕܢܐ ܐܘ ܩܰܨܪܐ ܫܰܦܝܼܪܐ ܘܢܰܗܝܪܐ ܒܥܳܠܡܐ ܓܰܘܳܝܐ ܕܒܰܪܢܳܫܐ.

ܒܪܡ ܠܐ ܡܰܨܝܳܐ ܕܢܶܣܬܰܟܠ ܣܘܼܟܳܠܐ ܗܢܐ ܦܫܝܼܩܳܐ ܘܰܩܪܝܼܚܳܐ ܟܕ ܠܐ ܪܳܚܩܝܼܢܢ ܡܼܢ ܚܘܼ̈ܟܳܡܐ ܥܘܺܝܪ̈ܐ ܘܚܘܼ̈ܫܳܒܐ ܙܠܝ̈ܡܐ ܕܡܰܒܰܥ ܒܰܪܢܳܫܐ ܥܰܬܝܩܐ. ܗܢܐ ܕܥܳܪܩ ܡܼܢ ܟܠܗܘܢ ܚܒܘ̈ܫܝܶܐ. ܐܠܐ ܠܐ ܡܬܦܰܪܰܣ ܠܡܶܥܪܰܩ ܡܼܢ ܚܒܘܼܫܝܳܐ ܕܪ̈ܶܥܝܳܢܐ ܐܰܡܘ̈ܡܳܝܐ[31] ܗܿܢܘܢ ܕܡܰܘܠܕܝܢ ܕܝ̈ܢܐ ܩܰܕܡ̈ܐ[32]. ܡܛܠܗܕܐ ܠܐ ܡܰܨܝܐ ܕܢܶܡܛܐ ܠܕܰܪܓܳܐ ܕܡܶܣܬܰܟܠܳܢܘܼܬܗ ܐܠܐ ܒܠܶܒܳܐ ܕܰܟܝܳܐ ܡܓܰܡܪܳܢܐ ܘܰܡܠܰܒܳܒܳܢܐ ܘܰܡܒܰܝܐܢܳܐ ܕܰܫܦܝܼܥ ܒܪ̈ܰܚܡܐ ܘܚܰܘܣܳܢܳܐ ܘܰܚܢܳܢܐ ܠܐܦ̈ܝ ܢܰܦܫܰܢ ܘܠܐܦ̈ܝ ܠܐܚܪ̈ܳܢܐ. ܐܰܝܟܰܢ ܡܰܨܝܳܐ ܕܰܢܫܰܡܠܐ ܗܿܕܐ ܟܕ ܠܐ ܡܣܰܦܩܝܼܢܢ ܚܰܕܘܼ̈ܨܶܐ ܕܠܶܒܘ̈ܳܬܢ ܡܼܢ ܥܶܬܳܐ ܘܣܶܢܶܐܬܐ ܘܶܐܠܡܳܐ ܘܐܰܟܬܳܐ ܘܝܰܥܪ̈ܰܝ ܐܶܢܳܢܝܘܼܬܐ ܘܰܛܠܘܼܡܝܳܐ ܘܢܶܡܠܐ ܚܠܦܝܗܘܢ ܢܝܼܚܘܼܬܐ ܘܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ ܡܢܰܨܚܳܢܝܼܬܐ ܕܡܫܝܼܚܐ؟ ܘܐܠܐ ܦܳܝܫܝܼܢܢ ܒܩܰܫܝܘܼܬܐ ܘܰܙܥܝܼܦܘܼܬܐ ܗܿܝ ܕܬܳܒܪܳܐ ܘܫܳܚܩܳܐ ܐܶܣܳܪ̈ܐ ܕܚܰܝ̈ܐ ܬܪ̈ܝܨܐ ܘܟ̈ܐܢܐ. ܒܕ ܐܠܘܼܠܐ ܒܘܼܗܳܪܐ ܕܪܘܼܚܳܐ ܠܐ ܡܶـܬܢܰܩܠܐ ܐܘܼܪܚܳܐ ܓܰܘܳܝܬܐ ܘܒܰܪܳܝܬܐ. ܘܐܠܘܠܐ ܒܘܼܗܳܪܐ ܕܪܘܼܚܳܐ ܠܐ ܡܶܫܬܰܡܠܶܝܢ ܫܘܼܘ̈ܫܳܛܐ ܘܛܘܼܘܳܪ̈ܐ. ܘܐܳܦܠܐ ܡܶܫܬܰܟܢܝܼܢ ܟܘܼܫܳܪ̈ܐ ܘܢܨܚ̈ܢܐ ܒܰܪ̈ܳܝܐ. ܒܕ ܠܐ ܢܳܗܪܳܐ ܪܘܼܚܳܐ ܗܳܝ ܕܡܬܥܰܠܒܳܐ ܡܼܢ ܝܰܨܪ̈ܐ ܐܶܢܳܢ̈ܝܐ. ܘܦܳܝܫܳܐ ܟܕ ܚܒܺܝܼܫܳܐ ܒܚܶܫܟܳܐ ܪܘܼܚܳܐ ܗܿܝ ܕܡܶܙܕܰܟܝܳܐ ܡܼܢ ܡܪܝܼܡܳܢܘܼܬܐ ܕܕܝ̈ܢܐ ܩܰܕܡ̈ܐ.

ܡܢܟܠܦܪܘܣ ܗܿܘ ܕܨܳܒܐ ܒܢܝܼܚܘܼܬܐ ܘܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ ܚܳܟܡ ܕܰܓܠܝܙܘܼܬܗܝܢ ܕܳܠܚܳܐ ܠܛܘܼܟܳܣܳܐ ܓܝܳܕܳܢܳܝܐ ܘܫܳܓܫܳܐ ܚܰܘܪܐ ܘܕܘܼܒܳܪܐ ܕܒܰܪܢܫܐ. ܡܟܐ ܡܬܠܣܛܪ ܡܼܢ ܗܿܝ ܕܰܢܒܘܬ ܠܘܬ ܦܰܟܳܢܘܼܬܐ ܒܠܝܼܠܬܐ ܕܒܪܢܫܐ ܥܰܬܝܩܐ ܗܢܐ ܕܓܳܒܐ ܙܘܼܥܙܳܥܐ ܫܓܝܼܫܐ ܘܥܳܪ̈ܘܿܨܳܬܐ ܕܚܳܠܐ ܘܠܘ ܬܘܼܩܳܢܐ ܒܗܝܼܠܐ ܕܫܘܼܥܐ.

ܠܡܢܐ ܟܝ ܠܐ ܡܶܣܬܰܟܠܝܼܢܢ ܫܪܪܐ ܗܢܐ ܕܐܝܬܘܗܝ ܚܰܝܠܐ ܡܨܰܝܒܳܢܐ ܕܥܶܠܬܳܐ ܘܥܶܠܬܳܢܘܼܬܐ…؟

ܠܡܢܐ ܟܝ ܠܐ ܡܶܣܬܰܟܠܝܼܢܢ ܕܠܰܘܛܬܐ ܥܰܬܝܩܬܐ ܐܫܬܰܚܠܦܰܬ ܠܒܘܼܪܟܬܐ ܘܠܰܚܢܳܢܐ ܘܪܘܼܚܳܦܳܐ ܚܕܬܐ ܒܰܙܩܝܼܦܐ ܘܰܨܠܝܼܒܳܐ ܕܡܫܝܼܚܐ؟

ܠܡܳܢܐ ܟܝ ܠܐ ܡܶܣܬܰܟܠܝܼܢܢ ܕܰܚܢܳܢܐ ܘܪܘܼܚܳܦܳܐ ܕܰܨܠܝܼܒܳܐ ܫܰܚܠܶܦ ܘܫܰܓܢܺܝ ܡܰܪܝܼܪܘܼܬܐ ܘܰܫܓܝܼܫܘܼܬܐ ܕܫܳܐܘܳܠ ܠܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ ܘܢܝܼܚܘܼܬܐ ܕܦܘܠܘܣ؟

ܠܡܢܐ ܛܪܝܼܕܝܢ ܘܰܪܕܝܼܦܝܼܢ ܡܼܢ ܕܳܪ̈ܳܬܰܢ ܚܢܳܢܳܐ ܘܚܰܘܣܳܢܐ ܡܗܰܒܒܳܢܐ ܘܰܡܫܰܘܫܛܳܢܐ؟

ܠܡܳܢܐ ܟܝ ܡܶܫܬܰܥܠܝܢܢ ܘܡܶܫܬܰܠܛܝܼܢܢ ܚܕ ܥܠ ܚܕ ܒܕܘܼܒܳܪܐ ܘܬܘܼܡܳܡܐ ܕܬܫܡܫܬܢ؟ ܐܪܐ ܠܘ ܡܛܠ ܕܐܰܒܝܼܕ ܚܡܺܝܪܳܐ ܕܚܢܢܐ ܘܠܶܫܳܢܐ ܐܠܗܳܝܳܐ ܕܣܝܼܡ ܗ̱ܘ ܒܪܘܚܢ؟

ܠܡܳܢܳܐ ܟܝ ܡܙܰܡܪܝܢܢ ܩܠܐ ܕܐܳܡܿܪ: «ܡܪܰܚܡܳܢܘܼܬܗ ܕܐܠܗܐ ܕܰܦܪܝܣܳܐ ܥܠ ܒܪ̈ܝܬܐ. ܠܟܠܢܫ ܐܝܟ ܟܐܒ̈ܘܗܝ ܐܳܣܝܘܼܬܐ ܫܰܕܪܰܬ.» ܐܪܐ ܠܐ ܥܘܕ ܡܫܰܕܪܐ ܐܣܝܼܘܬܐ؟ ܩܠܝܼܕܗܿ ܡܿܢ ܛܰܫܝܐ ܗ̱ܘ ܒܩܰܛܝ̈ܢܳܬܐ ܕܛܘܼܟܳܣܳܐ ܐܠܗܳܝܐ ܘܐ̱ܪ̈ܳܙܐ ܕܝܰܩܪ̈ܰܘܗܝ[33]. ܗܿܢܘܢ ܕܐܢ ܠܐ ܡܶܬܝܰܠܦܝܼܢ ܠܐ ܦܳܬܚܝܼܢ ܬܰܪܥܳܗܿ ܕܰܡܪܰܚܡܳܢܘܼܬܐ. «ܡܛܠ ܕܗܘܼ ܐܶܡܼܪ܆ ܕܛܘܒܘܗܝ ܠܐܝܢܐ ܕܝܳܗܒ ܝܰܬܝܪ ܡܼܢ ܐܰܝܢܳܐ ܕܢܳܣܶܒ»  (ܦܪܟܣܝܣ 20: 35).

ܘܡܶܫܬܰܪܰܪܐ ܗܕܐ  ܒܡܶܠܰܬ ܩܕܝܫܐ ܡܪܝ ܐܦܪܝܡ ܗܢܐ ܕܐܡܿܪ: «ܓܢܝܼܙ ܡܪܝ ܡܰܒܘܥܳܟ܆ ܠܐܝܢܐ ܕܠܐ ܨܗܶܐ ܠܟ. ܘܰܣܦܺܝܼܩ ܒܶܝܬ ܓܰܙܳܟ ܠܐܝܢܐ ܕܣܳܢܐ ܠܟ. ܚܘܼܒܳܐ ܓܺܙܰܒܪܗ ܕܓܰܙܳܟ ܫܡܰܝܢܳܐ…. ܡܰܢܘ ܕܰܡܪܰܚܡܳܢ؟ ܗܿܘ ܕܰܡܪܰܚܡܳܢ ܐܝܟ ܐܠܗܐ.»

ܘܒܗ ܒܢܝܼܫܐ ܥܳܢܐ ܡܪܝ ܢܰܪܣܰܝ ܘܐܡܿܪ: «ܟܰܪܝܐ ܗ̱ܝ ܡܶܠܰܬ ܒܳܥܘܿܬܢ ܘܠܐ ܡܳܛܝܳܐ ܠܪܰܘܡܳܐ ܕܰܠܥܶܠ. ܦܫܘܿܛ ܠܰܢ ܐܝܕܳܐ ܕܰܚܢܳܢܳܟ ܘܢܶܣܰܩ ܒܗܿ ܠܘܳܬ ܫܘܼܒܩܳܢܐ. ܕܝܰܩܝܼܪ ܓܶܦܶܗ ܕܪܶܥܝܳܢܢ ܘܠܐ ܡܨܶܐ ܦܳܪܰܚ ܨܝܕ ܚܘܼܒܳܟ. ܒܓ̈ܶܦܶܐ ܕܪ̈ܰܚܡܰܝܟ ܢܶܬܕܰܠܐ ܡܼܢ ܥܘܼܡܩܳܐ ܠܘܳܬ ܪܰܒܘܼܬܳܟ.»    

ܐܝܟܢܐ ܡܨܝܐ ܕܢܙܪܘܥ ܘܢܰܫܘܰܚ ܘܢܰܦܪܥ ܘܢܰܘܪܒ ܙܰܪ̈ܥܐ ܒܕܺܝܪ̈ܐ ܕܡܶܣܬܰܟܠܳܢܘܬܐ ܗܕܐ ܒܡܰܚܫܰܒܬܢ ܘܒܒܘܼܝܳܢܐ ܕܟܠ ܩܰܘ̈ܡܳܢ ܘܡܘܼ̈ܫܚܳܢ؟ ܕܡܛܠܬܗܿ ܟܳܬܒܝܼܢ ܡܰܠܦ̈ܢܐ ܪ̈ܒܐ ܕܣܘܼܪܝܳܝܘܼܬܐ.

ܐܡܿܪ ܡܪܝ ܐܦܪܝܡ: «ܕܳܚܠܰܬ ܕܠܐ ܢܶܟܬܳܟ ܚܶܘܝܳܐ. ܘܰܕܠܐ ܬܶܡܚܶܝܟ ܥܶܩܰܪܒܳܐ. ܘܡܳܚܐ ܪܘܼܓܙܐ܆ ܠܐ ܕܳܚܠܰܬ. ܘܕܳܒܨܳܐ ܐܰܟܬܐ ܘܠܐ ܙܳܝܥܰـܬ.»

ܘܡܰܩܶܦ ܘܐܡܿܪ: «ܟܕ ܢܳܒܚܐ ܚܶܡܬܳܐ ܥܰܡܳܟ܆ ܘܫܳܕܝܳܐ ܪܺܝܪܳܗܿ ܐܰܝܟ ܟܰܠܒܳܐ. ܫܕܝܼ ܫܰܝܢܳܐ ܒܰܕܡܘܼܬ ܟܺܐܦܐ܆ ܘܰܟܠܺܝ ܠܪܘܓܙܐ ܕܠܐ ܢܶܒܘܿܚ. ܟܕ ܬܶܚܙܐ ܚܶܘܝܳܐ ܒܒܰܝܬܳܟ܆ ܐܢ ܨܳܝܕܰܬ ܠܗ ܩܳܛܠܰܬ ܠܗ. ܘܰܫܕܶܐ ܪܘܼܓܙܐ ܒܓܰܘ ܢܰܦܫܳܟ܆ ܕܩܳܛܠ ܠܟ ܘܠܐ ܡܰܦܩܰܬ ܠܗ.»

ܘܟܳܬܒ ܡܪܝ ܝܥܩܘܒ ܕܣܪܘܓ: «ܠܐ ܫܰܦܝܪ ܠܡܰܢ ܕܐܝܬ ܠܗ ܫܘܼܚܢܳܐ ܕܢܶܪܚܰܩ ܡܼܢ ܬܰܪܥܶܗ ܕܐܳܣܝܳܐ.»   

ܘܥܳܢܐ ܡܪܝ ܐܝܣܚܩ ܕܢܝܢܘܐ ܟܕ ܐܡܿܪ: «ܩܰܒܶܠ ܨܠܝܼܒܐ. ܒܪܡ ܠܐ ܬܶܨܠܘܿܒ ܠܐܚܪ̈ܢܐ.»

ܐܠܨܝܬܐ ܗ̱ܝ ܕܢܶܩܪܐ ܘܢܶܣܬܟܠ ܘܢܶܚܟܘܿܡ ܪ̈ܥܝܳܢܐ ܗܠܝܢ ܐܰܒܳܗ̈ܝܶܐ. ܘܟܕ ܫܰܪܝܪܐܝܬ ܡܶܣܬܟܠܝܼܢܢ ܕܐܝܬܝܢ ܒܨܝܪ̈ܐ ܘܚܳܟܡܝܼܢܢ ܚܢܳܢܳܐ ܘܪܘܼܚܳܦܳܐ ܕܨܠܝܼܒܐ܆ ܡܳܛܝܢܢ ܠܢܝܼܚܘܼܬܢ ܘܒܰܣܝܼܡܘܬܢ ܒܗܿ ܒܕܡܘܼܬܐ ܕܦܘܠܘܣ ܫܠܝܼܚܐ. ܘܗܿܘ ܕܢܝܼܚ ܘܒܰܣܝܼܡ܆ ܟܳܠܐ ܐܦ ܪܘܓܙܗ. ܘܠܐ ܫܳܒܶܩ ܕܢܶܒܘܿܚ. ܘܟܕ ܣܝܼܡ ܫܘܼܚܢܗ ܒܦܰܣܰܬ ܐܝܕ̈ܘܗܝ܆ ܠܐ ܨܳܠܒ ܠܐܚܪ̈ܢܐ. ܘܗܿܘ ܕܠܐ ܨܳܠܶܒ ܠܐܚܪ̈ܢܐ܆ ܗܿܘܐ ܢܝܼܚܳܐ ܘܒܰܣܝܼܡܐ ܘܰܡܫܰܝܢܐ. ܘܰܣܛܰܪ ܡܼܢ ܬܫܡܫܬܐ ܡܠܝܼܠܬܐ ܠܐ ܡܩܰܪܶܒ ܒܰܙܒܰܢ ܣܢܝܼܩܘܬܐ.

ܘܗܿܘ ܕܡܶܣܬܰܟܰܠ ܕܠܡ ܠܘܛܬܐ ܥܰܬܝܩܬܐ ܐܫܬܰܚܠܦܰܬ ܠܒܘܼܪܟܬܐ ܘܠܰܚܢܳܢܐ ܘܪܘܼܚܳܦܳܐ ܚܕܬܐ ܒܰܨܠܝܼܒܳܐ܆ ܡܼܢ ܠܐ ܦܪܘܿܣ ܚܳܟܡ ܐ̱ܪ̈ܳܙܐ ܟܣ̈ܰܝܐ ܕܪܶܕܝܳܐ ܛܘܼܟܳܣܳܝܐ ܘܬܘܼܩܳܢܝܐ ܕܗܢܐ ܟܠ. ܗܝܕܝܢ ܠܐ ܛܳܥܐ ܚܶܟܡܬܐ ܗܿܝ ܕܐܳܡܪܳܐ «ܗܿܘ ܡܐ ܕܐܝܬ ܠܢ ܠܝܬܘܗܝ ܕܝܠܢ» ܟܕ ܢܳܛܪ ܓܘܼܥܠܳܢܗ ܘܣܳܚܐ (ܟܐܡܬ ܚܳܝܐ) ܒܝܰܡܳܐ ܪܰܒܳܐ ܘܰܫܦܝܼܥܳܐ ܕܪ̈ܰܚܡܶܐ ܘܚܰܘܣܳܢܐ ܐܠܗܳܝܐ. ܗܿܘ ܕܡܶܬܬܰܪܣܐ ܡܼܢ ܓܘܼܪ̈ܳܓܝܗܿ ܕܠܘܓܺܝܩܺܝ ܗܕܐ ܗܳܘܐ ܚܘܺܝܼܚܳܐ ܘܰܦܨܝܼܚܐ ܘܪܰܚܝܼܩ ܡܼܢ ܪܡܳܝܳܐ ܕܚܘܼ̈ܒܠܐ. ܕܰܡܗܰܝܡܶܢ ܦܘܪܥܳܢܗ ܗܿܘܐ ܡܼܢ ܡܰܒܘ̈ܥܐ ܐܠܗ̈ܝܐ ܟܕ ܝܳܗܶܒ ܡܼܢ ܕܝܼܠܗ. ܘܗܿܘ ܕܰܡܩܰܒܠ ܛܒܬܐ ܡܕܡ ܙܕܩ ܕܢܩܰܒܠ ܛܰܝܒܘܼܬܐ ܒܐܝܩܳܪܐ ܘܢܰܘܕܐ ܠܥܳܒܘܿܕܐ ܐܝܟܢܐ ܕܠܐ ܢܶܬܚܫܶܒ ܥܡ ܛܳܠܡ̈ܝ ܚܘܼܒ̈ܠܐ. ܘܐܡܿܪ ܒܢܝܼܫܐ ܗܢܐ ܡܰܚܟܘܼܡܬܐ ܓܳܝܬܶܐ ܐܠܡܰܢܝܐ (Goethe) : «ܡܰܘܬܐ ܒܟܝܼܪܳܝܳܐ ܐܶܢܘܢ ܚܰܝ̈ܐ ܕܰܓܠܝܼܙܝܢ ܡܼܢ ܝܘܼܬܪܢܐ.»

ܒܘܼ̈ܚܳܢܐ ܘܪ̈ܘܼܨܳܢܶܐ ܝܘܼܠܦܳܢ̈ܳܝܐ ܕܕܳܪܐ ܡܰܘܕܥܝܼܢ ܕܚܰܝ̈ܐ ܦܨܝ̈ܚܶܐ ܘܬܰܩܢ̈ܐ ܘܚܘܼܠܡܳܢܐ ܫܰܠܡܳܐ ܘܰܓܡܝܪܳܐ ܠܐ ܡܶܫܬܰܟܢܝܼܢ ܐܠܐ ܒܢܝܼܚܘܼܬܐ ܘܒܰܣܝܼܡܘܼܬܐ. ܘܗܝܼ ܗܕܐ ܣܢܝܼܩܐ ܗ̱ܝ ܠܪ̈ܶܦܬܶܐ ܚܘܼܒ̈ܢܳܝܐ ܕܠܶܒܐ. ܡܛܠܗܕܐ ܘܳܠܝܼܬܢ ܠܝܬܝܗܿ ܐܠܐ ܕܢܶܫܒܘܿܩ ܪܶܦܬܐ ܗܢܐ ܚܰܝܐ. ܒܕ ܒܰܪܢܫܐ ܠܐ ܗܿܘܐ ܘܐܦܠܐ ܝܳܕܥ ܢܰܦܫܗ܆ ܐܠܐ ܟܕ ܢܝܼܚ ܘܒܰܣܝܼܡ. ܒܕ ܒܪܺܝܼܬܰܢ ܢܰܦܫܳܢܝܬܐ ܩܳܝܡܐ ܘܪܳܕܝܐ ܒܚܰܝܠܐ ܕܪ̈ܰܚܡܐ ܘܚܰܘܣܳܢܐ. ܗܳܢܘܢ ܕܠܐ ܡܬܢܰܛܪܝܢ ܝܘܼܬܪ̈ܢܰܝܗܘܢ ܐܠܐ ܕܰܢܦܘܼܫ ܘܰܢܟܰܬܪ ܒܪܢܫܐ ܟܕ ܢܺܝܼܚ ܘܒܰܣܝܼܡ. ܡܟܐ ܫܳܪܳܐ ܕܠܐ ܡܨܶܐ ܕܢܶܗܘܶܐ ܢܝܼܚܳܐ ܘܒܰܣܝܼܡܳܐ ܘܡܰܟܝܼܟܳܐ ܐܰܝܢܐ ܕܐܝܬܘܗܝ ܥܰܪܝܳܐ ܘܥܰܪܢܳܐ. ܘܐܦܠܐ ܡܨܐ ܕܢܶܗܘܶܐ ܢܝܼܚܳܐ ܘܒܰܣܝܼܡܳܐ ܘܡܰܟܝܼܟܳܐ ܐܝܢܐ ܕܒܳܥܐ ܫܘܒܗܪܐ ܘܪܰܒܘܬܐ ܘܕܰܪܓܳܐ ܘܪܳܗܛ ܒܳܬܪ ܫܘܼܥܠܳܝܐ ܘܫܘܼܒܙܳܙܐ ܘܫܘܼܒܚܳܐ ܣܪܝܼܩܐ. ܠܗܿ ܠܗܕܐ ܪܳܡܶܙ ܩܰܕܝܼܫܐ ܡܪܝ ܐܦܪܝܡ ܟܕ ܩܳܥܐ ܡܼܢ ܥܘܼܡܩܳܐ ܕܡܰܪܕܘܼܬܐ ܣܘܼܪܝܝܬܐ: «ܒܪܺܝܼ ܒܝܼ ܡܳܪܝ ܠܶܒܳܐ ܕܰܟܝܳܐ. ܥܰܠ ܕܐܬܚܰܒܰܠ ܩܰܕܡܳܝܳܐ.»[34]

ܡܟܝܠ «ܐܝܟ ܕܒܢܘܼܗܪܳܐ ܙܳܕܩ ܠܰܢ ܠܰܡܛܰܟܳܣܘܼ ܗܰܠܟ̈ܳܬܢ.» ܘܢܶܫܪܐ ܦܟܳܪ̈ܐ ܡܢܢ. ܘܢܶܛܥܢ ܐܝܟ ܚܰܝܠܰܢ ܟܕ ܪܳܕܝܢܢ ܠܐܝܢܐ ܕܡܨܝܢܢ ܡܛܠ ܢܝܼܚܘܼܬܢ ܘܒܰܣܝܼܡܘܼܬܢ ܘܰܦܨܝܼܚܘܼܬܐ ܕܐ̱ܚܪ̈ܢܐ. ܒܕ ܠܝܬ ܡܕܡ ܕܫܰܦܝܪ ܡܼܢ ܗܿܝ ܕܢܶܫܪܐ ܦܟܳܪ̈ܝܢ. ܘܢܶܬܡܰܠܰܟ ܒܢܝܼܚܘܼ ܘܒܰܣܝܼܡܘܼ ܟܕ ܡܩܰܕܫܝܼܢܢ ܘܰܡܙܰܕܩܝܼܢܢ ܢܰܦܫܰܢ ܒܬܰܨܒܝ̈ܬܐ ܕܝܠܗܝܢ ܡܛܠ ܥܩܘܼܪܝܐ ܕܣܘܼܪ̈ܚܳܢܐ ܘܚܘܼܣܪ̈ܳܢܐ. ܠܡܚܣܢ ܒܐܘܼܪܚܐ ܗܕܐ ܡܫܟܚܝܼܢܢ ܒܘܼܝܐܐ ܬܰܩܝܼܦܐ ܠܰܬܘܳܪܐ ܪܒܐ ܕܰܟܪܺܝܟ ܠܢܰܦܫ̈ܬܢ ܘܒܳܪܶܡ ܡܰܚܫ̈ܒܳܬܰܢ…

ܡܳܢܐ ܡܰܨܝܳܐ ܕܢܶܥܒܕܘܢ ܙܰܠܓ̈ܐ ܨܰܡܘ̈ܚܶܐ ܕܫܶܡܫܳܐ ܠܗܿܘ ܕܗܘܼ ܒܐܝܕܗ ܣܳܟܰܪ ܬܰܪܥܳܐ ܘܟܰܘ̈ܐ ܕܒܰܝܬܗ؟ ܡܶܟܳܐ ܠܐ ܡܰܓܼܰܪ ܘܐܳܦܠܐ ܡܩܰܘܐ ܥܰܡܰܢ ܡܫܝܼܚܳܐ ܐܠܐ ܕܚܢܢ ܢܦܘܼܫ ܘܢܰܓܰܪ ܥܡܗ. ܘܐܢܗܘܼ ܕܒܳܥܝܢܢ ܕܢܦܣܘܿܩ ܨܰܘܬܳܐ ܘܢܶܥܒܶܕ ܦܰܘܫܳܐ ܒܫܶܡܥܳܐ ܕܐ̱ܢܳܫܘܼܬܐ܆ ܙܕܩ ܕܢܶܦܬܰܚ ܬܰܪܥܰܢ ܕܢܶܥܘܼܠ ܠܒܝܰܬܰܢ ܘܰܢܒܘܼܬ ܥܰܡܰܢ. ܘܰܢܟܰܬܰܪ ܥܰܡܗ ܕܐܦ ܗܘܼ ܢܩܰܘܐ ܥܰܡܢ. ܘܐܠܐ ܡܫܰܐܠ ܒܝܰܘܡܳܐ ܐ̱ܚܪܳܝܳܐ: ܐܶܬܝܬ ܘܰܣܥܰܪܬܳܟ ܕܐܰܢܺܝܼܚܳܟ. ܐܠܐ܆ ܠܐ ܚܙܺܝܼܬܳܟ ܒܒܰܝܬܳܟ. ܘܦܳܐܫ ܗ̱ܘܝܬ ܥܰܡܟ. ܐܠܐ܆ ܐܰܢ̱ܬ ܠܐ ܝܕܰܥܬ ܢܰܦܫܳܟ. ܨܳܒܶܐ ܗ̱ܘܝܬ ܕܐܶܗܘܶܐ ܥܰܡܳܟ. ܐܠܐ܆ ܐ̱ܰܢܬ ܥܡ ܡܿܢ ܐܝܬܝܟ ܗ̱ܘܰܝܬ؟

ܣܳܟܐ ܠܡܺܐܡܰܪ: ܩܳܐܠ ܛܰܥܢܳܐ ܕܡܶܬܛܥܶܝܢ ܒܪܘܼܚܳܐ ܘܰܫܪܳܪܳܐ ܕܢܰܘܚܳܐ ܒܗܝܼܠܐ ܘܒܰܣܝܼܡܳܐ ܕܪܘܼܚܳܐ. ܘܰܦܨܺܝܼ̈ܚܐ ܘܰܕܟܺܝܪ̈ܐ ܦܳܝܫܺܝܼܢ ܗܿܢܘܢ ܕܕܳܟܪܺܝܼܢ ܘܛܳܥܢܝܼܢ ܘܒܳܕܩܺܝܼܢ ܘܥܳܒܕܺܝܼܢ ܘܰܡܫܰܡܠܶܝܢ!

 

 

 ܝܘܣܦ ܒܓܬܫ

ܚܘܼܕܪܐ ܕܡܰܪܕܘܼܬܐ ܘܣܶܦܪܳܝܘܼܬܐ ܕܠܶܫܳܢܐ ܣܘܼܪܝܝܐ. ܡܪܕܝܢ

ܢܘܼܗܳܪܐ:  ܢܣܺܝܼܒܝܼܢ ܘܰܠܩܺܝܼܛܝܼܢ ܦܘܼ̈ܫܳܩܐ ܕܐܝܼܩܳܪܐ ܩܰܕܡܳܝܐ ܡܼܢ ܡܢܳܬܐ ܩܰܕܡܳܝܬܐ ܕܦܘܼܫܳܩܐ ܕܐܘܢܓܠܝܘܢ ܩܕܝܫܐ ܕܡܪܝ ܕܝܘܢܳܣܝܘܣ ܝܥܩܘܒ ܒܰܪ ܨܠܝܒܝ ܡܝܛܪܘܦܘܠܝܼܛܐ ܕܐܡܝܼܕ (+  1171) ܗܢܐ ܕܡܰܨܰܚ ܠܡܝܩܪܐ ܢܰܗܝܪ ܐܰܩܓܰܝ ܘܰܚܬܺܝܼܡ ܘܰܦܪܺܝܣ ܒܐܣܛܢܒܘܠ ܫܢܬ 2020 ܒܝܕ ܡܕܰܒܪܳܢܘܼܬܐ ܕܚܘܼܓܬܐ ܕܗܘܼ̈ܓܳܝܐ ܣܘܼܪ̈ܝܝܐ ܕܒܝܬ ܦܛܪܝܪܟܘܬܐ ܕܣܘܼܪ̈ܝܝܐ ܐܪ̈ܬܘܕܟܣܘ.

[1] 28 : ܬܘ ܠܘܳܬܝ ܠܐܝ̈ܐ: ܗܢܘ ܠܐܝ̈ܐ ܐܘܟܝܬ ܡܫܰܦ̈ܠܐ ܩܳܪܐ ܠܰܛܥܝܼ̈ܢܰܝ ܡܰܘܒ̈ܠܐ. ܡܰܘܒܠܐ ܕܝܢ ܛܥܘܼܢܬܳܐ ܡܶܕܶܡ ܝܰܩܝܼܪܬܐ. ܗܪܟܐ ܕܝܢ ܠܡܰܘܒܠܐ ܕܚܛܝܼܬܐ ܡܫܰܡܰܗ ܕܝܰܩܝܪܳܐ ܡܼܢ ܟܠ ܘܳܠܝܬܐ ܡܕܡ ܕܝܰܩܝܼܪ ܡܼܢ ܚܛܝܼܬܐ. ܐܝܟ ܕܐܡܪ ܕܘܝܕ: ܕܐܝܟ ܡܰܘܒܠܐ ܝܰܩܝܼܪܬܐ ܝܩܰܪ̈ܝ ܥܠܰܝ. ܒܫܰܒܥܝܼܢܳܝܐ ܕܝܢ ܕܢܰܛܝܠ ܠܝ. ܘܙܟܪܝܐ: ܟܰܟܪܐ ܕܐܰܒܳܪܐ ܩܳܪܐ ܠܰܚܛܝܬܐ. ܬܘܒ ܠܥܰܣܩ̈ܬܗ ܕܢܡܘܣܐ ܩܳܪܐ ܡܰܘܒܠܐ ܘܠܒܝ̈ܫܳܬܗ ܕܥܳܠܡܳܐ. ܙܕܝܼܩܘܬܐ ܕܝܢ ܘܰܡܝܰܬܪܘܼܬܐ ܩܰܠܝ̈ܠܳܢ ܘܠܪܰܘܡܐ ܡܥܰܠܝ̈ܢ ܠܢܰܦܫܐ.

28: ܘܐܢܐ ܐܰܢܝܼܚܟܘܢ: ܗܢܘ ܡܼܢ ܫܘܼܥܒܳܕܗ ܕܢܡܘܿܣܐ ܕܒܗ ܥܰܡܠܐ ܣܓܝܐܐ ܣܳܒܠܝܼܢ ܐܢܬܘܢ ܘܡܼܢ ܝܘܩܪܐ ܕܚܛܗܝ̈ܟܘܢ.

29: ܫܩܘܿܠܘ ܢܝܪܝ ܥܠܝܟܘܢ: ܗܢܘ ܦܘܼܩܕ̈ܢܐ ܕܝܠܝ ܚܕ̈ܬܐ..

29: ܝܠܦܘ ܡܢܝ ܕܢܝܼܚ ܐ̱ܢܐ: ܗܢܘ ܕܟܕ ܚܳܙܐ ܐ̱ܢܐ ܩܳܛܘ̈ܠܐ ܘܓܰܝܳܪ̈ܐ ܘܓܰܢ̈ܒܐ ܠܐ ܡܬܢܰܩܡ ܐ̱ܢܐ ܐܝܟ ܢܡܘܣܐ. ܐܠܐ ܚܐܪ ܐ̱ܢܐ ܠܰܬܝܳܒܘܼܬܐ ܘܡܰܣܪܰܚ ܐ̱ܢܐ ܫܘܼܒܩܳܢܐ. ܬܘܒ ܕܡܢܝܼܚ ܐ̱ܢܐ ܠܡܣ̈ܟܠܢܐ ܒܝܕ ܬܝܒܘܬܐ ܘܡܰܓܰܪ ܐ̱ܢܐ ܪܘܼܚܐ ܥܠܰܝܗܘܢ.

29: ܘܡܶܫܟܚܝܼܬܘܢ ܢܝܳܚܳܐ: ܗܢܘ ܗܳܪܟܐ ܡܿܢ ܢܝܳܚܐ ܕܡܰܟܝܼܟܘܬܐ ܕܒܝ ܡܕܰܡܶܝܬܘܢ ܘܬܰܡܢ ܒܘܼ̈ܣܳܡܐ ܘܚܝ̈ܐ ܕܠܥܠܡ.

30: ܢܝܼܪܝ ܒܰܣܝܼܡ ܗ̱ܘ: ܗܢܘ ܒܗܳܝ ܕܝܳܗܒ ܫܘܼܒܩܳܢܐ ܠܬܰܝ̈ܒܐ.

30: ܘܡܰܘܒܰܠܝ ܩܠܝܼܠܐ ܗ̱ܝ: ܗܢܘ ܒܗܳܝ ܕܠܘ ܣܘܿܓܐܐ ܕܦܘ̈ܩܕܢܐ ܬܳܒܰܥ ܐ̱ܢܐ ܐܝܟ ܢܡܘܣܐ ܥܬܝܩܐ ܐܠܐ ܨܒܝܢܐ ܕܢܰܦܫܳܐ. ܘܰܕܢܶܓܒܐ ܐ̱ܢܳܫ ܛܒܬܐ ܘܢܰܣܠܐ ܠܒܝܼܫܬܐ. ܘܐܰܝܟܰܢܐ ܡܼܢ ܠܥܶܠ ܐܡܰܪ: ܕܡܐ ܩܰܛܝܼܢ ܬܰܪܥܳܐ ܘܰܐܠܝܨܳܐ ܐܘܪܚܐ. ܗܪܟܐ ܕܢܝܪܝ ܒܰܣܝܼܡ ܗ̱ܘ ܘܡܰܘܒܰܠܝ ܩܰܠܝܼܠܐ ܗ̱ܝ ܗܢܘ ܐܡܬܝ ܕܗܳܘܝܢܢ ܡܰܗ̈ܡܝܳܢܐ ܘܰܚܒܰܢ̈ܢܐ܆ ܗܿܘܐ ܩܰܛܝܼܢ ܬܰܪܥܐ ܘܐܠܝܼܨܐ ܐܘܼܪܚܐ. ܡܐ ܕܝܢ ܕܟܰܫܝܪ̈ܐ ܗܳܘܝܢܢ ܢܝܪܗ ܒܰܣܝܼܡ ܘܡܰܘܒܠܗ ܩܰܠܝܼܠܐ. ܡܳܕܝܢ ܠܦܘܼܬ ܨܶܒܝܳܢܢ ܩܳܪܐ ܠܢܝܪܗ ܘܐܘܪܚܐ. ܬܘܒ ܩܪܳܐ ܠܢܝܪܗ ܩܠܝܼܠܐ ܡܛܠ ܙܰܕܝܼܩܘܬܐ. ܚܛܝܼܬܐ ܓܝܪ ܝܰܩܝܼܪܐ. ܙܰܕܝܩܘܬܐ ܕܝܢ ܩܰܠܝܼܠܐ ܘܰܦܫܝܼܩܳܐ. ܬܘܒ ܒܰܣܝܼܡ. ܒܰܣܝܼܡ ܒܗܳܝ ܕܩܳܪܐ ܠܚܰܛܝܳ̈ܐ ܠܰܬܝܳܒܘܼܬܐ. ܢܡܘܣܐ ܕܝܢ ܝܰܩܝܪ܆ ܒܗܳܝ ܕܠܓܰܝܪ̈ܐ ܪܳ̃ܓܶܡ (ܟܗ̈ܢܐ 20: 10)  ܠܩܳܛܘ̈ܠܐ ܕܝܢ ܩܳܛܠ (ܡܰܦܩܢܐ 21: 12).

ܘܒܡܳܢܳܐ ܒܰܣܝܼܡ ܢܝܪܗ؟ ܕܗܐ ܦܳܩܕ ܕܠܐ ܢܼܶܪܓܰܙ ܐܺܝܩܺܝ ܘܠܐ ܢܚܘܼܪ ܙܠܝܼܠܐܝܬ (ܡܬܝ 5: 22-28) ܘܰܕܢܶܣܢܐ ܢܦܫܢ (ܡܬܝ 10: 16-39)  ܘܫܰܪܟܐ؟ ܘܐܳܡܪܝܼܢܢ: ܕܟܕ ܡܶـܬܦܰܚܡܝܼܢ ܦܘ̈ܩܕܳܢܘܗܝ ܒܦܘܼܪ̈ܥܳܢܐ ܕܰܢܛܝܼܪܝܼܢ ܠܐܝܠܝܢ ܕܫܳܩܠܝܼܢ ܢܝܪܗ܆ ܩܰܠܝ̈ܠܐ ܘܦܫܝ̈ܩܐ ܡܬܚܙܝܢ. ܐܝܟ ܕܐܡܪ ܦܘܠܘܣ: ܕܠܐ ܫܳܘܝܢ ܚܰܫܰܘ̈ܗܝ ܕܙܰܒܢܐ ܗܢܐ ܠܬܫܒܘܼܚܬܐ ܐܰܝܕܐ ܕܰܥܬܝܼܕܳܐ ܕܬܬܓܠܐ ܒܢ (ܪ̈ܗܘܡܝܐ 8: 18).

[2] ܫܶܪܫܳܗܿ «ܩܰܠ» ܥܦܺܝܼܦܳܐ:  ܩܰܠܝܼܠܐ ܘܩܰܠܘܼܠܐ ܗܘ ܟܕ ܗܘ ܣܘܼܟܳܠܐ. ܘܩܰܠܘܼܠܘܼܬܐ: ܪܗܺܝܒܘܼܬܐ ܒܙܰܘܥܳܐ. ܘܰܙܥܘܿܪܘܼܬܐ ܒܢܶܙܠܐ. Hafiflik / Lightness

[3]  ܫܶܪܫܗܿ «ܢܛܰܠ». ܘܝܳܗܒܳܐ ܣܘܼܟܠ ܢܬܰܥ. ܢܙܰܠ. ܝܼܩܰܪ. ܟܐܡܬ ܗܘܼܳܐ ܡܕܡ ܝܰܩܘܼܪܐ ܒܗܿܘ ܕܙܳܠܰܥ. ܘܡܶܟܐ ܡܶܬܶܐܡܰܪ: ܡܰܛܳܠܐ: Kütle / Mass

[4]  ܬܘܼܩܦܳܐ: ܚܝܠܐ ܕ̣ܰܟܡܺܝܼܢ ܘܰܠܒܺܝܼܕ. ܘܬܘܪܟܐܝܬ Enerji ܘܐܶܢܓܠܝܼܫܳܐܝܬ Energy ܡܬܦܰܫܩ.

[5]  ܩܫܳܥܳܐ: ܐܳܬܳܐ ܐܘܟܝܬ Şiar / Slogan / Sign

[6]  ܫܶܪܫܳܗܿ «ܐܶܣܰܪ». ܘܝܳܗܒܐ ܣܘܼܟܠ ܥܰܪܩܠ ܘܫܼܰܪܓܶܠ. ܚܙܰܩ ܐ̱ܢܫ ܐܘ ܡܶܕܶܡ ܒܡܶܕܶܡ ܐ̱ܚܪܺܝܢ. ܘܡܢܗܿ ܐܰܣܺܝܼܪܳܐ ܟܐܡܬ ܚܒܝܼܫܐ. ܘܐܰܣܰܪܳܐ ܘܐܰܣܘܿܪܳܐ:  Bağ / Kelepçe / Bond / Hundcuff / Manacle

[7]  ܨܺܝܼܠܐ: Zihin / Mind

[8]  ܚܰܩܠܐ ܕܥܶܕܝܳܐ. ܗܿܝ ܕܠܐ ܡܬܦܰܠܚܳܐ ܘܐܳܦܠܐ ܡܶܫܬܰܩܝܐ ܐܠܐ ܡܙܕܼܰܪܥܐ ܥܠ ܣܰܒܪܐ ܕܡܶܛܪܐ ܒܰܠܚܘܕ ܘܙܰܪܥܗܿ ܝܳܥܐ ܫܳܘܚ ܒܚܰܝܠܐ ܕܪܛܝܼܒܘܬܐ ܥܝܳܕܳܝܬܐ. ܘܐܝܟ ܕܒܣܘܼܓܐܐ ܥܠܰܠܬܗܿ ܝܳܥܝܐ ܡܼܢ ܨܒܘܼܬ ܢܦܫܗܿ ܡܼܢ ܫܰܪܟܳܢܐ ܕܙܰܪ̈ܥܳܐ ܥܬܝ̈ܩܐ. ܘܰܬܢܢ ܩܰܢܝܳܐ ܣܘܼܟܳܠܐ ܫܐܺܝܠܐ. ܟܐܡܬ ܗܰܘܢܐ ܣܟܺܝܼܪܐ ܕܠܐ ܡܩܰܒܶܠ ܪ̈ܥܝܳܢܐ ܘܫܘ̈ܘܫܳܛܐ ܚܕ̈ܬܐ ܐܠܐ ܒܰܠܚܘܿܕ ܡܶܣܬܰܦܰܩ ܒܗܿܢܘܢ ܥܝܳܕ̈ܝܐ.

[9]  ܚܰܩܠܐ ܕܫܶܩܝܳܐ. ܗܿܝ ܕܡܬܦܰܠܚܳܐ ܘܡܬܟܰܪܒܐ ܘܡܶܙܕܰܪܥܐ ܘܡܶܫܬܰܩܝܐ. ܘܰܬܢܢ ܩܰܢܝܐ ܣܘܼܟܳܠܐ ܫܐܺܝܠܐ. ܟܐܡܬ ܗܰܘܢܐ ܦܬܝܼܚܐ ܕܡܩܰܒܠ ܪ̈ܥܝܢܐ ܘܫܘ̈ܘܫܳܛܐ ܚܕ̈ܬܐ ܘܡܶܬܦܠܰܚ ܘܡܶܬܬܰܫܩܶܐ ܝܘܡܐܝܬ ܒܩܶܪܝܳܢܐ ܘܰܟܬܝܼܒܬܐ ܘܝܕܰܥܬܐ ܘܰܣܛܪ.

[10]  ܬܪܰܝܳܢܘܼܬܐ: ܣܘܼ̈ܟܳܠܐ ܣܰܩܘܼ̈ܒܠܳܝܐ ܒܟܰܪܣܳܐ ܕܚܕ̈ܕܐ. ܟܐܡܬ İkilik / Dualite / Duality

[11]  ܫܘܼܦܪܳܚܳܐ: Kendini Beğenmek / Smugness

[12] ܝܕܥܬܐ ܗܕܐ ܠܩܺܝܼܛܳܐ ܘܰܢܣܺܝܼܒܳܐ ܡܼܢ ܟܬܳܒܐ ܕܡܰܪܓܳܢܝܼܬܐ ܕܥܠ ܫܪܪܐ ܕܟܪܣܛܝܳܢܘܼܬܐ ܕܥܒܝܼܕ ܠܡܪܝ ܥܒܕ ܝܫܘܥ ܡܝܛܪܦܘܠܝܛܐ ܕܨܘܿܒܐ ܘܕܰܐܪܡܶܢܝܰܐ ܘܰܚܬܝܼܡ ܫܢܰܬ 1924 ܒܡܰܘܨܠ ܒܡܰܛܒܰܥܬܐ ܐܬܘܪܝܬܐ ܕܥܕܬܐ ܥܰܬܝܩܬܐ ܕܡܰܕܢܚܐ ܒܝܕ ܩܫܝܫܐ ܝܘܣܦ ܕܩܶܠܝܬܐ.

[13] ܫܪܫܳܗܿ ܓܠܰܓ: ܐܰܪܝܡ. ܫܩܰܠ. ܓܠܳܐ ܘܺܐܠܐ ܘܡܳܐ ܕܕܳܡܐ. Perdeyi Açmak / Ortaya Çıkarmak / Open Curtain etc. / Uncover / Reveal

[14] ܕܰܘܩܐ ܓܰܘܳܝܐ: İçgörü / İnsight

[15] ܫܶܪܫܳܗܿ «ܝܺܚܶܠ». ܘܡܶܢܗܿ ܐܰܘܚܶܠ ܘܢܰܘܚܶܠ. ܟܐܡܬ ܐܰܡܚܶܠ. ܐܰܪܦܺܝ. ܢܰܫܶܫ. Güçsüzleştirmek / Zayıflatmak / Weaken

[16]  ܟܠ ܚܘܼܫܳܒܐ ܣܰܢܝܐ ܘܪܶܥܝܳܢܐ ܡܪܝܼܡܳܢܐ ܘܰܥܒܳܕܐ ܒܝܼܫܳܐ ܡܚܰܒܳܠܘܼ ܡܚܰܒܶܠ ܡܘܼܙܳܓܳܐ ܕܒܰܪܢܳܫܐ. ܘܡܰܘܩܰܪ ܡܰܘܒܠܐ. ܡܼܢ ܓܰܒܐ ܝܘܼܠܦܳܢܝܐ ܕܰܡܡܰܠܠܘܬ ܢܰܦܫܐ ܗܢܐ ܡܕܡ ܒܳܪܐ ܣܰܩܘܼܒܠܳܝܘܼܬܳܐ ܘܰܬܪܰܝܳܢܘܼܬܐ ܫܳܓܘܿܫܬܐ ܒܬܘܼܩܳܢܐ ܓܰܘܝܳܐ. ܘܡܰܥܒܶܕ ܐܦ ܒܕܘܒܳܪ̈ܐ ܘܗܘܼ̈ܦܳܟܐ ܒܰܪ̈ܳܝܐ. ܘܡܳܚܶܐ ܘܰܡܣܰܓܶܦ ܛܘܼܟܳܣܳܐ ܓܝܳܕܳܢܝܐ ܘܚܘܼܠܡܳܢܳܝܐ ܕܒܰܪܢܳܫܳ ܐ ܘܰܕܒܰܝܬܳܐ ܘܓܰܘܳܐ.

[17]  ܡܰܣܥܳܪܐ: Klinik / Clinic

[18] ܫܘܼܒܰܚܬܐ ܐܘ ܫܘܼܒܳܚܳܐ: ܣܛܪ ܡܼܢ ܣܘܼܟܳܠܐ ܩܪܝܼܚܳܐ. ܩܰܢܝܳܐ ܣܘܼܟܳܠܐ ܕܐܝܬܘܗܝ: Reçete rescription

[19] ܡܰܕܫܳܢܘܼܬܐ:  Kayıtsızlık / Aldırmazlık / Umursamazlık / İlgisizlik / Unconcern / Listlesness / Carelessness

[20] ܡܫܳܟܳܝܘܼܬܐ: ܠܐ ܒܛܝܼܠܘܼܬܐ ܕܥܰܠ ܡܶܕܶܡ: Ciddiyetsizlik / Unseriousness

[21] ܐܰܫܝܼܠܳܐ. ܫܐܝܼܠܐ ܘܰܓܠܝܼܙ ܝܕܰܥܬܐ ܘܰܡܫܳܟܳܝܳܐ. Eğreti / İğreti / Gelişigüzel / Ciddiyetsiz / Makeshift / Random / Frivolous

[22]  ܫܥܺܝܼܢܳܐ ܐܰܘܟܝܬ ܛܝܼܢܳܐ Çamur / Mud

[23]  ܥܰܪܢܳܐ: ܣܘܼܟܳܠܐ ܗ̱ܘ ܕܩܰܪܝܒ ܠܚܶܪܝܳܝܘܼܬܐ ܘܡܰܨܘܼܬܐ ܟܐܡܬ İnatçı / Stubborn

[24]  ܥܰܪܝܳܐ: ܥܰܪܝܳܐ. ܟܐܡܬ Bağımlı /  Addicted

[25]  ܩܘܼ̈ܡܠܐ ܢܰܦܫ̈ܳܢܳܝܐ: Egosal Küfler / Egoic Molds

[26] ܐܶܢܰܚܢܳܝܘܼܬܐ: ܡܼܢ ܐܶܢܰܚܢܰܢ ܐܘܟܝܬ ܚܢܢ. ܚܫܝܼܺܠܐ ܘܰܕܪܝܼܫܳܐ ܠܡܶܬܰܠ ܣܘܼܟܳܠܐ ܣܰܩܘܼܒܠܳܝܐ ܕܐܶܢܳܢܳܝܘܼܬܐ. Özgecilik / Diğergamlık / Altruism

[27]  ܐܰܪܕܳܠܐ ܐܘܟܝܬ ܐܶܣܦܘܼܩܠܰܛܪܳܐ. Cellat / Hangman / Executioner

[28]  ܕܘܼܪ̈ܟܳܢܐ ܩܒܝܼ̈ܥܐ: Yerleşik Algılar / Established Perceptions

[29]  ܡܪܝܼܡܳܢܘܼܬܐ ܕܕܝ̈ܢܐ ܩܰܕܡ̈ܐ: ܚܫܰܚܬܐ ܗܕܐ ܠܐ ܫܟܺܝܼܚܳܐ ܒܣܶܦܪ̈ܐ ܐܰܒܳܗ̈ܝܐ. ܬܰܘܠܶܕܬܐ ܗ̱ܝ ܕܡܰܦܪܝܳܢܘܼܬܝ. ܘܰܕܪܝܼܫܳܐ ܒܣܘܼܟܠ Olumsuzluk önyargısı / Negativity bias ܡܛܠ ܥܘܼܬܪܐ ܕܠܶܫܳܢܢ.

[30]  ܒܝܼܫܬܳܐ ܐܝܬܺܝܼܩܳܝܬܳܐ: ܚܫܰܚܬܐ ܗܕܐ ܠܐ ܫܟܺܝܼܚܳܐ ܒܣܶܦܪ̈ܐ ܐܰܒܳܗ̈ܝܐ. ܬܰܘܠܶܕܬܐ ܗ̱ܝ ܕܡܰܦܪܝܳܢܘܼܬܝ ܒܣܘܼܟܠ Ahlaki Kötülük / Moral Evil ܡܛܠ ܥܘܼܬܪܐ ܕܠܶܫܳܢܢ. ܒܝܼܫܬܐ ܐܝܬܺܝܩܳܝܬܐ ܡܿܢ ܡܬܝܰܠܕܳܐ ܡܼܢ ܡܰܣܒܳܐ ܘܡܰܬܿܠܐ ܕܐܶܣܳܪ̈ܐ ܐ̱ܢܳܫ̈ܝܐ. ܘܛܳܥܢܐ ܒܥܘܼܒܗܿ ܒܝ̈ܫܳܬܐ ܡܰܚܛܝ̈ܳܢܐ ܘܡܰܣܛܝ̈ܳܢܐ ܕܰܡܠܶܝܢ ܚܘܼܣܪ̈ܳܢܐ ܘܣܘܼܓ̈ܦܳܢܐ ܡܰܚ̈ܫܳܢܐ ܕܒܳܠܨܝܼܢ ܡܼܢ ܫܘܼܓܒ̈ܳܝܐ ܡܰܕܫ̈ܳܢܐ ܕܚܘܼܫ̈ܳܒܐ ܘܕܘܼܒܳܪ̈ܐ ܥܕܝ̈ܠܐ ܕܒܪܢܫܐ. ܘܡܶܫܬܰܡܗܳܐ: ܐܶܢܢܳܝܘܼܬܐ ܘܥܶܬܳܐ ܘܣܶܢܶܐܬܐ ܘܶܐܠܡܳܐ ܘܐܰܟܬܳܐ ܘܚܰܣܳܡܘܼܬܐ ܘܚܳܣܘܿܕܘܼܬܐ ܘܕܰܓܠܘܼܬܐ ܘܡܐܣܒ ܒܐܦ̈ܐ ܘܡܐܟܠܩܪܨܐ ܦܶܬܢܳܐ ܘܗܶܪܬܐ ܘܡܰܨܘܼܬܐ ܘܫܘܼܥܠܳܝܐ ܘܰܡܫܰܩܠܘܼܬܐ ܘܫܘܼܒܗܳܪܐ ܘܚܘܼܬܪܐ ܘܫܘܼܒܙܳܙܑܳܐ ܘܫܘܼܥܒܳܕܐ ܘܩܰܫܝܘܼܬܐ ܘܰܙܥܝܼܦܘܼܬܐ ܘܰܛܠܘܼܡܝܐ ܘܨܰܚܢܘܼܬܐ ܘܙܰܠܝܼܠܘܬܐ ܘܰܡܫܰܕܠܳܢܘܼܬܐ ܘܕܰܘܫܳܐ ܘܚܘܼܦܳܝܐ ܕܐܝܩܪܐ ܘܒܙܘܼܙܝܐ ܕܥܰܡܠܐ ܘܬܰܚܠܘܼܨܐ ܕܡܰܟܣܳܪܐ… ܘܫܰܪܟܐ ܕܰܚܛܗ̈ܐ ܗܿܢܘܢ ܘܡܶܬܟܰܢܝܢ ܟܐܒ̈ܐ ܢܰܦܫ̈ܢܳܝܐ ܘܩܳܛܠܝܼܢ ܘܩܳܒܪܝܼܢ ܬܐܪܬܐ ܕܒܰܪܢܳܫܐ.

[31]  ܪ̈ܶܥܝܳܢܐ ܐܰܡܘ̈ܡܳܝܐ: Kalıp Fikirler / Mold İdeas

[32] ܕܝܢ̈ܐ ܩܰܕܡ̈ܐ: Önyargılar / Precudices

[33]  ܝܰܩܪܳܐ: Değer / Kıymet / Value

[34]  ܡܛܠ ܛܥܝܼܡܘܼܬ ܣܘܼܟܳܠܗ ܐܰܥܒܪܶܬ ܗ̱ܘܝܬ ܡܐܡܪܐ ܗܢܐ ܒܰܣܝܼܡܐ ܘܡܰܠܝܐ ܠܠܫܢܐ ܬܘܪܟܝܐ. ܘܗܐ ܦܪܝܼܣ ܥܡ ܫܶܪܫܶܗ ܣܘܪܝܝܐ ܒܕܰܦܐ ܢܰܘܠܳܝܐ ܕܟܰܪܝܳܐ ܚܠܺܝܼܨܳܐ ܒܐܰܣܘܪ̈ܐ ܕܠܬܚܬ. ܐܢ ܫܳܦܪܐ ܠܩܳܪܘܝܐ ܕܦܘܼܪܫܳܢܐ ܡܰܨܝܐ ܕܢܬܩܪܘܢ ܡܼܢ ܬܡܢ.

https://www.karyohliso.com/articles/article/2512

https://www.karyohliso.com/articles/article/2511

 

 

ܝܘܣܦ
يالدو بريخو: عيد ميلاد مجيد!

يالدو بريخو: عيد ميلاد مجيد!

المسيح هو الطريق. المسيح هو الحياة. المسيح هو الحق.

مع ولادته كشف الطريق والحياة والحقيقة. إنه تجسيد للحب الإلهي.

في التصورات والتحيزات الراسخة للسلبية، يفهم الجميع هذا المسار، هذه الحياة، هذه الحقيقة، وفقًا لوعائهم وملعقتهم. يتخذ الخطوات وفقًا لذلك.

يعتمد التقدم في هذا المسارعلى الخطوات الواجب اتخاذها.

المسيح على طريقة الحقيقة النسبية، لا يريد نوايا خاطئة، ولاأفكار خاطئة، ولا خطوات خاطئة. إذن يريد النوايا الصحيحة والأفكارالصحيحة والخطوات الصحيحة على طريق الحقيقة التي تكشف عن الشخصية الحقيقية والهوية الذاتية للإنسان.

أعلن هذا للعالم من مغارة بيت لحم.

لقد حررنا من الكهف المظلم ومن التحيز السلبي.

حررنا من عبودية النفس وحبس النفس.

النور، المولود في بيت لحم، هو عمانويل. هذا يعني الرب معنا وبيننا.

المسيح، الذي ولد في كهف في بيت لحم، قال فيما بعد: “لا تخف، لقد غلبت العالم”. العالم الذي يتحدث عنه هو الأنا / الذات. لأنه حانيلة. هي الرحمة الالهية.

أثناء ولادته في الكهف، كان يمجد البساطة / الطبيعة، بينما كان ملفوفًا في قماط، أزال كل أنواع العظمة والضعة، والغطرسة، والتفوق، والانتفاخ الموجود في العالم الأناني من طاولة الحياة. لأن أولئك الذين يتغذون على هذه الأشياء لا يؤذون أنفسهم فحسب، بل يخلقون أيضًا موجات سلبية في التدفق من خلال تعكير صفو الحياة.

يجب أن نتأمل جيدًا في ما يعنيه كل هذا.

يجب أن نحاول أن نفهم جيدًا من خلال التخلص من الأنماط الذهنية التي تحيط بنا!

المعاني التي سنجدها في هذا التأمل، يجب أن نكون على يقين من أننا سنجد طرقًا لتقوية توازننا أكثر في تقلبات الحياة، مما يعني الدورة والتوازن. يمكننا أن نتعلم هدفنا من الخلق، والذي يعني “الولادة الثانية”، بسهولة أكبر.

وهذا يساهم بشكل إيجابي في فرحنا بالحياة ويرفع روحنا تجاه الله. لتتطور ولتنمو هناك.

هذه هي الطريقة. هذا هو طريق التعميق. من أجل الدخول في هذا المسار وإحراز تقدم / تطويرعلى هذا الطريق، نحتاج إلى تطهير / تطهيرنا من الطين الأناني الذي يغطي أرواحنا.

وبكلمات عبقريّ الأدب السرياني العظيم بارعبرويو(1226-1286)، “لا يمكننا أن نشرب من النبع دون أن نتطهر من الوحل”. عندما نبدأ في الشرب من الربيع / الروح المذكور، لدينا بعض الفضائل / التي لا يمتلكها الآخرون وهي في الأسرة والحياة الاجتماعية. هذه الفضائل /هي أركان الحياة. و بداية هذه الركائز هي المحبة والاحترام والصدق والمسؤولية والوفاء والبساطة. هذه الفضائل / هي حرية الروح. التي تفتح كل أقفال الروح.

إن السبيل للتخلص من الوحل هو طريقة التواضع التي تؤدب. سيكون الشخص الذي يدخل هذا المسار بالتأكيد مانحًا ومتلقيًا. بشكل تفاعل متكامل مع الآخرين. وبالتالي، فإن هذا الشحض يكتسب /  العمق والنضج.

على هذا المسار الطويل الأمد، تزداد الثروة مع تقسيمها؛ ويتناقص الفقرمع التقسيم. توسيع الطريق يتطلب جهدا وتكلفة ومشقة ومثابرة وصبرا. لا يوجد مكان أو الوصول إلى مكان على هذا الطريق. من الضروري أن تكون على هذا الطريق لأسباب أدبية / روحية. أن تكون في خدمته هذا شيء ثمين. بهذه الطريقة تبدأ الأخلاق بالتحدث عن الحقيقة والاعتراف بالخطأ. إنها تحيي وتطورمن خلال تقدير الجميل، وشكر المستفيد، والاعتذار عند الضرورة. إنه نضجٌ. إذا عُجن بالعدل والنعمة، فإنه يصبح اجتماعيًا.

أعيادا سعيدة للجميع. أتمنى لكم الصحة والعافية.

مع كل إخلاصي

 

ملفونو يوسف بيكتاش

جمعية اللغة السريانية والثقافة وآدابها – ماردين

 

ملاحظة: هذا المنشور هو تعبيرعن التفاعل مع عيد اليلدو

ܝܘܣܦ
Yaldo Brikho: Merry Christmas

Yaldo Brikho: Merry Christmas

Christ is the way. Christ is the truth. Christ is the life.

Through his birth, he revealed the way, the truth, and the life.

He is the embodiment of divine love.

In the current fixed opinions and negativity prejudice, everyone makes sense of this way, this truth, and this life according to their own vessel. Everyone takes action according to their own vessel.

Advancing in this way depends on the steps one takes.

Christ does not want wrong intentions, thoughts, or actions on the relative true way.

Christ does not want right intentions, thoughts, or actions on the wrong way.

He wants the right intentions, thoughts, and actions to take place on the way of truth, which lays bare the true personality and core identity of that person.

He has declared these words to the entire world from the cave of Bethlehem.

He has rescued the negativity prejudice from the cave of darkness.

He has set it free from the captivity and imprisonment of ego/self.  

The LIGHT that was born in Bethlehem is Immanuel. The Lord is with us. The Lord is among us.

Christ, who was born in in a manger in a cave in Bethlehem, later said “Take heart, I have overcome the world.” The world he is talking about is the ego/self. Because he is Hanila. He is divine compassion.

While elevating simplicity/naturalness by being born in an animal manger in cave, he has cast from life’s table all forms of superiority/inferiority, uninhibited conceit, supremacy, and vanity that exist in the world of the ego. For those who partake of these things not only harm themselves but also cloud life by creating negative waves in the flow.

We must meditate really intensely on what all of this means.

We must break free from the mental molds overwhelming us and strive to understand really well!

We must be sure that we will discover ways of further securing our balance in the highs and lows of life, which consists of cycles and balance. It will be easier to learn the purpose of our creation, which is “The second birth.”

This offers positive contributions for our zest for life. And it raises our spirit to God. There, it develops and nurtures the spirit.

This is a way. This is an intensifying way. We must cleanse our spirit of the mud of the ego in order to enter this way and advance on it.

In the words of the great genius of Syriac literature Barebroyo (1226-1286), “We cannot drink from the fountain without being cleansed of mud.”

When we begin to drink from said fountain/spirit, we attain certain virtues/merits that our families and others in our social life do not have. These virtues/merits are the foundations of life. Love, respect, sincerity, responsibility, loyalty, and simplicity are the foremost of these foundations. These virtues/merits are the freedom of the spirit. They open all the locks of the spirit.

The way to wash off the mud is a way of disciplinary humility. The person who takes this way is certainly a giver and a taker. He has complementary interactions with others. Thus, he attains and imparts depth and maturity.

In this longwinded way, wealth is increased through sharing; poverty is decreased through sharing. The widening of the way requires effort, compensation, solicitude, sagacity, and patience. There is no becoming someone or getting somewhere in this way. It is essential to take this way with literary/spiritual truths. It is valuable to be in its service. According to this way, morality begins by speaking truth and recognizing one’s faults. Morality revives and develops by appreciating the beautiful, thanking the helpful, and apologizing when necessary. It matures and affects society when paired with justice and grace.

I wish you health and inner peace in 2022.

Yours respectfully,

Yusuf Beğtaş

Syriac Language-Culture and Literature Association – Mardin

Note: This text is an expression of communion with the interactions of Yaldo/Christmas

ܝܘܣܦ
The Book of Syriac Mysticism

The Book of Syriac Mysticism

I am writing to announce to those who are curious about and interested in the philosophy that lies in the depths of Syriac culture.

In the previous months, I began working on a book project titled “Syriac Mysticism.” The project was completed. However, priority was given to the literary Syriac book published in August 2021, so the publication affairs of said book are only recently completed.

The cover and interior design of this Turkish book named “Syriac Mysticism” has been completed. In the first weeks of 2022, publication will have been completed as well. When it is published, information will be shared separately on the matter of how to procure it.

I am grateful to all who contributed.

I believe this book will impart new mental activity to the perception and conception of life, as well as the perception and conception of the self. It contains knowledge that is especially formative and transformative for minds under the influence of a negativity prejudice. This priceless knowledge cannot by discovered through any other way. This knowledge strengthens the foundations of life. For to live, one must know; to know, one must ask; to ask, one must answer.

As mentioned in said book, true life is shaped according to spiritual laws. Just as ignorance of the law is unacceptable as an excuse before the judge, unawareness of the divine truths/spiritual laws that shape true life is not an excuse for anyone. It is not a matter of excuses.

Unawareness affects everything in our lives. Recognizing this unawareness causes us to delve into and become established in an occupation that gratifies us. This occupation, which cleanses our spirit from the dust and mud of daily life is a very noble pursuit. This pursuit heals and develops us. It carries us forward. It imparts depth and maturity. Otherwise, ignorance of spiritual laws causes us to flounder and waste time. This constantly drains our energy. It ruins our health. It always leaves us behind.  

For this reason, the famous genius of Syriac literature Bar Ebroyo (1226-1286) originated the saying “Without cleansing of mud, we cannot drink from the spring.”

Yes, the fundamental thing in life, which consists of cycles and balance, is to stay in balance. It is keeping the balance between matter/body and meaning/spirit.

The fundamental thing is empathy. It is facilitating life.

It is searching for the ‘You’ in ‘Me’.

It is being able to offer services to the ‘Us’ in ‘Me’.

This is how the successful succeeded. Those who reached it, did so with decency and etiquette.

They did so with the love and respect of completing insights, and not with oppression, exploitation and abuse.

They did so by seeing another as themselves, and accepting them as they are…

They did so by meeting these requirements!

Have a blessed 2022. Have a bountiful, worthwhile, and peaceful year.

Yours respectfully…

Yusuf Beğtaş

Syriac Language-Culture and Literature Association / Mardin