مجد الروح وأصالة الذكاء

مجد الروح وأصالة الذكاء

لا يوجد كائن حي أو غير حي في الطبيعة يعيش فقط لذاته. بسبب النظام الطبيعي، كل شيء يتغذى على بعضه البعض. فكما أن الشمس لا تشرق من تلقاء نفسها، كذلك لا تثمر الشجرة لنفسها. نفس الشيء ينطبق علينا نحن البشر. بسبب الحاجة المتبادلة، يجب أن نكمل ونطور بعضنا البعض بالحب والامتنان. نحن ملزمون بإعادة المصدر الذي تلقيناه.

وفقًا لهذا المنظور، فإن للحياة قواعدها وقوانينها الروحية. يأتي مبدأ “المعاملة بالمثل والمنفعة” في طليعة هذه القوانين. في الطريق من المعارضة إلى التكامل، يجب أن يكون مبدأ “المعاملة بالمثل والمنفعة” ساري المفعول دائمًا. ومع ذلك، هناك “حب غير مشروط” في المركز الروحي غير المرئي للحياة. غالبًا ما يكون نشطًا ويعمل في مجالات الحياة غير المرئية. ومع ذلك، إذا لوحظ مبدأ “المعاملة بالمثل والفائدة”، الذي ينشط الإيثار النشط لدى الناس، في كل مكان، وتحت أي ظرف، وفي كل علاقة، فإن الحياة ستكون أكثر إرضاءً وذات مغزى. وتصبح جميلة وغنية.

لأن الإنسان يصبح إنسانًا إلى الحد الذي يمكنه من التغلب على الأنانية والعواطف الأنانية. أخلاقه حميدة، وينمو ويتطور روحياً. إن كلمة المسيح التي تقول: ” فَكُلُّ مَا تُرِيدُونَ أَنْ يَفْعَلَ ٱلنَّاسُ بِكُمُ ٱفْعَلُوا هَكَذَا أَنْتُمْ أَيْضًا بِهِمْ” (متى 7:12 ، لوقا 6:31)، هي المصدر الرئيسي لمبدأ “المعاملة بالمثل والنفع”. الشيء الرئيسي هنا هو الإخلاص، وهو ما يعني حرية الروح. إن النية الحسنة مغلقة أمام الاستغلال وسوء المعاملة.

لأنه من المستحيل على شخص متعجرف، انتقامي، أناني، مساوم، مقتر، منافق, أن يكون لديه نوايا حسنة داخليًا. إذا لم تكن النية صادقة، فإنها تصبح غيرفعالة. نية المنافق سيئة، فهي بالتأكيد ستأتي بنتائج عكسية وستحدث التأثير المعاكس.

يمكن للمرء أن يكون منافقا للآخر. في أسوأ الأحوال، يمكن أن نكون منافقين لأنفسنا أيضًا. أن تكون صادقًا مع الآخرين أمر سهل؛ أن نكون صادقين مع أنفسنا يتطلب مهارة. على الرغم من أننا يمكن أن نخدع الناس بذكاءنا، إلا أننا لا نستطيع أن نخدع الله خالق أجر نوايانا. يعرف الخالق الأسمى حقيقة أننا نستطيع أن نختبئ حتى عن أنفسنا. إنه لا ينظر إلى ما نقوله له عندما نرغب في أعماق قلوبنا، بل ينظر إلى ما نقوله لأنفسنا سرًا.

لذلك، فإن جميع أنواع الاستغلال والانتهاك ضد كرامة الإنسان وأي طريقة لبلع (أو اغتصاب) حقوق الآخرين مسجلة على أنها قسوة في السجلات الإلهية. يصعب هضمه لأنه حق إنسان / مسكين. يعود كحزن ومتاعب علينا.

الوعي الذي يؤدي إلى الإيثار في المواقف التي تكون فيها المقاربات الأنانية هي الأكثر أهمية من أجل عدم مواجهة هذه الحقائق المريرة؛ يجب أن يكون قابلاً للأفكارالماكرة / المتسترة و يجب كبح المواقف الأنانية / الذاتوية. يجب أن يتم العمل هكذا. يجب أن يكون هكذا.

ولكي يحدث هذا، يجب كسر/ إضعاف فعالية المواقف اللامبالية. يجب تدميرها إن أمكن. على الرغم من أن سمات مثل “المجاملة والأناقة واللياقة” تثير شعورًا بالشفقة لدى الناس، إلا أن هذه الفضائل في الواقع تحتوي أيضًا على الصيغة الأقوى / الخيرية التي تمهد الطريق للحياة المشتركة والحضارة، والتي تكسر/ تضعف فعالية المواقف الأكثر تفكيرًا. عندما يتم استبدال الهيمنة بمعناها، تكتسب الكرامة الإنسانية قيمتها الجوهرية. وفقًا لأحد الأفكار، “هذه الفضائل هي علامة مفترق طرق في حديقة متشعبة بين قانوننا الأخلاقي وكفاح البشرية من أجل الوجود.”

الفرنسيون؛ يقولون: “اللباقة هي نبل الذكاء”.

يجب إعطاء قيمة عظيمة  للفيلسوف / والمؤلف الشهير  Henri-Louis Bergson هنري لويس بيرجسون (1859-1941)، الحائزعلى جائزة نوبل للآداب عام 1927 لأفكاره الثرية والحيوية وموهبته الرائعة في تقديم هذه الأفكار، بنفس الطريقة. مثل عبارة “اللطف روعة الروح”.

يؤكد  Bergson بارجسون أن هذه الفضائل هي نوع من الأخلاق، بمعنى ما، مع الحكم بأنه “بما أن الأخلاق هي التفكير في رفاهية الآخرين وعلى الأقل عدم إلحاق الأذى بهم، فهذا يعني أن الشخص الوقح وغير الأخلاقي مصاب بالضرر باستمرار. لإنه لا يمتلك القدرة على التحلي بالأخلاق.”

لأن وجود هذه الفضائل، التي تشكل أساس النظافة الأخلاقية وتعطي الأولوية للاتساق الأخلاقي، يعني التقدم / التطور: إنه يجعل الحياة أسهل. فإنه يأخذ التنفس الخاص بك بعيدا. يقوي الذات. غيابه يعني تراجعًا / ركودًا سلبيًا: يجعل الحياة صعبة. يسمم الأكسجين. يقوض العلاقات. إنه يضر بكرامة الإنسان. إنه يشل العلاقة الحميمة. إنه يقوض الصدق.

كما يقال: “كل إنسان هو مهندس وجلاد عالمه الداخلي”

لكي لا نكون جلادين لأنفسنا، يجب أن نهتم بهذه الفضائل التي تقلل من هشاشة الحياة وتعالج الأمراض العقلية. يجب علينا زيادة فعاليتها في حياتنا… لأن لغتهم خلابة اللغة حتى الصم يمكنهم سماعها. جمالهم آسر  حتى الذين لا يرون, يشعرون بالجمال حتى لو كانوا  عميان.

أعرض الرابط الالكترونية لمقالتي بعنوان “اللطافة، الظرافة، النزاهة”، والتي درست فيها فوائدها وآثارها في الحياة، بما في ذلك معانيها باللغة السريانية وفق مناهج شوميولوجية، ليستزيد القارئ الموقر, يمكن للمهتمين قراءة معاني هذه الفضائل على نطاق أوسع..

 

https://www.karyohliso.com/articles/article/5823

 

ملفونو يوسف بكداش

رئيس جمعية الثقافة واللغة السريانية وادبها / ماردين

ܝܘܣܦ
Ruhun Görkemi ve Zekânın Asaleti

Ruhun Görkemi ve Zekânın Asaleti

Doğada canlı-cansız hiçbir varlık, salt kendi benliği için yaşamamaktadır. Doğal sistem gereği, her şey birbirinden beslenir. Güneş kendisi için doğmadığı gibi, ağaç da kendisi için meyve vermez. Aynı şey biz insanlar için de geçerlidir. Karşılıklı ihtiyaç gereği, birbirimizi sevgiyle, minnet etmeden tamamlamalı, geliştirmeliyiz. Aldığımız kaynağa geri vermekle yükümlüyüz.

Bu perspektife göre, hayatın kendine özgü kuralları, ruhsal yasaları var. “Karşılıklılık ve faydalılık” ilkesi, bu yasaların başında gelir. Karşıtlıktan tamamlayıcılığa giden yolda, ‘‘karşılıklılık ve faydalılık’’ ilkesi her zaman devrede olması gerekir. Öyle olsa da, aslında hayatın görünmeyen ruhani merkezinde ‘‘koşulsuz sevgi’’ var. Hayatın görünmez alanlarında çoğu kez etkindir, işbaşındadır.

Ancak insandaki etkin diğerkâmlığı aktifleştiren “karşılılık ve faydalılık” ilkesi her yerde, her koşulda, her ilişkide gerektiği kadar gözetilirse, hayat çok daha doyumlu ve anlamlı olur. Güzelleşir ve zenginleşir.

Çünkü insan, benciliği  ve egosal ihtirasları/hırsları yenebildiği oranda insanlaşır. Güzel ahlak sahibi olur, ruhen büyür ve gelişir.

“İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın” (Matta 7: 12, Luka 6: 31) diyen Mesih’in sözü bu “karşılılık ve faydalılık” ilkesinin ana kaynağını oluşturmaktadır. Burada esas olan, ruhun özgürlüğü anlamına gelen samimiyettir. Sömürüye ve istismara kapalı olan iyi niyettir.

Çünkü kibirli, kindar, bencil, içten pazarlıklı, hesapçı, ikiyüzlü bir insanın içsel anlamda iyi niyet edinmesi imkânsızdır. Niyet samimi değilse etkisizleşir. İkiyüzlünün niyeti bozuktur, mutlaka ters teper ve aksi etki oluşturur.

İnsan başkasına ikiyüzlü olabilir; en kötüsü, kendimize de ikiyüzlü olabiliriz. Başkalarına dürüst olmak kolaydır; kendimize dürüst olmak ise maharet ister. Zekânın kurnazlıklarıyla insanları kandırsak da niyetlerimizin karşılığını yaratan Allah’ı kandıramayız. Yüce Yaradan kendimizden bile gizleyebildiğimiz gerçeği bilir. Kalbimizin derinliklerinde dilerken O’na ne söylediğimize değil, gizliden gizliye kendimize ne söylediğimize bakar.

Dolayısıyla insan onuruna karşı yapılan her türlü sömürü ve istismar ve başkasının hakkını herhangi bir şekilde yeme (veya gasp etme)  ilahi kayıtlara zülüm olarak geçer. İnsan/kul hakkına girdiği için sindirmesi zor olur. Keder ve bela olarak geri döner.

Bu acı gerçeklerle yüzleşmemek için bencil yaklaşımların  baş tacı yapıldığı durumlarda, diğerkâmlığı tetikleyen vicdan; kurnaz/sinsi düşüncelere debriyaj, bencil/egoist tutumlara fren olmalıdır. Bu işlevi görmelidir. Öyle olmalıdır.

Bunun olabilmesi için nobran tutumların etkinliği kırılmalıdır/zayıflatılmalıdır. Hatta mümkünse yok edilmelidir. “Nezaket, Zarafet, Nezahet” gibi hasletler insanda acımtırak bir his uyandırsa da,  aslında bu erdemler ortak yaşamın ve medenileşmenin önünü açan ve nobran tutumların etkinliğini kıran/zayıflatan en sağlam/selim formülü de barındırmaktadırlar. Tahakkümün yerine onların anlamı ikame edildiğinde insan onuru öz değerine kavuşmuş olur.

Bir düşünceye göre, ‘‘Bu erdemler, ahlak yasamız ve insanlığın var oluş mücadelesi arasında çatallanan bir bahçedeki kavşak tabelasıdır.’’

Fransızlar; ‘‘Nezaket zekânın asaletidir’’ der.

1927 yılında ‘‘zengin ve hayat verici fikirleri ve bu fikirlerin sunulmasında kullandığı parlak yeteneği sebebiyle’’ Nobel Edebiyat Ödülüne layık görülen ünlü filozof/yazar Henri-Louis Bergson (1859-1941) ‘‘Kibarlık, ruhun görkemidir’’ sözüyle aynı minvalde değerlendirmek gerekir.

Bargson, ‘‘Ahlak, başkalarının iyiliğini düşünmek, en azından onlara fenalık etmemek olduğuna göre, kaba ve terbiyesiz insan, kendindeki ahlaklı olma yetisini durmadan yaralıyor demektir’’ yargısıyla bir anlamda bu erdemlerin bir nevi ahlak olduğunu vurgulamaktadır.

Çünkü ahlaki temizliğin temelini oluşturan ve ahlaki tutarlılığı önceleyen bu erdemlerin varlığı ilerleme/gelişim demektir: Yaşamı kolaylaştırır. Nefes aldırır. Özü gürleştirir. Yokluğu ise, gerileme/negatif durgunluk demektir: Yaşamı zorlaştırır. Oksijeni zehirler. İlişkileri baltalar. İnsan onurunu yaralar. Samimiyeti sakat bırakır. Dürüstlüğü süründürür.

Denildiği gibi: ‘‘Her insan kendi iç dünyasının hem mimarı, hem de celladıdır.’’

Kendi kendimizin celladı olmamak için yaşamdaki kırılganlığı azaltan ve ruhsal hastalıkları sağaltan bu erdemleri önemsemeliyiz. Hayatımızdaki etkinliğini arttırmalıyız.

Çünkü onların dili öyle bir lisandır ki, onu sağır da duyar. Güzellikleri öyle bir güzelliktir ki, onu görgüsüz de görür. Kör de hisseder.

Süryanicedeki anlamlarını da içeren yaşamdaki faydalarını ve etkilerini, sosyolojik yaklaşımlara göre irdelediğim ‘‘Nezaket, Zarafet, Nezahet’’ başlıklı yazımın linklerini ekte değerli okuyucunun bilgisine sunuyorum. Merak edenler bu erdemlerin anlamlarını daha geniş bir şekilde okuyabilir.

https://www.karyohliso.com/articles/article/5793

https://www.midyatgundem.com/nezaket-zarafet-nezahat-makale,498.html

http://www.mardinexpress.com/nezaket-zarafet-nezahat/

Saygılarla,

Yusuf Beğtaş

Süryani Dili-Kültürü ve Edebiyat Derneği / Mardin

ŞUMLOYO KAVRAMININ HİKMETİ VE FELSEFİ NİTELİĞİ 

ŞUMLOYO KAVRAMININ HİKMETİ VE FELSEFİ NİTELİĞİ 

Süryani literatüründe ruh sağlığı konusunda kavram sorunsalı yoktur. Aksine bu alana özgü kavramlar oldukça zengin ve derinliklidir. Çünkü yaşamı ve inanç sistemini zehirleyen ruhsal hastalıklara karşı bu literatürde geçmişten günümüze pek çok yazılı ve sözlü önermeler yapılmış, keza bu alanda sayısız eserler verilmiştir. Dolayısıyla yaşayan kadim dil Süryanicenin sahip olduğu kelime ve kavram haznesi sanıldığından çok daha zengindir. Bu dildeki ‘‘Şumloyo/Tekâmül’’ kavramı da, yaşamı hasta eden zihinsel yanılsamalara ve biçimsel patolojiye karşı panzehir işlevi gören kavramlardan sadece bir tanesidir.

Bilindiği üzere sosyal bilimciler, ‘‘Her şeyi kendi başına yapmaya çalışan kişi, başkalarının potansiyelinden yararlanamaz ve başarıya ulaşamaz’’ gerçeğini dile getirir. Türkiye’nin seçkin sosyologlarından/yazarlarından Zülfikar Özkan hoca da konuyla ilgili şöyle der:  ‘‘İnsanlara hizmet ederek, hayata katkı sunarak işe yaradığımız duygusunu hissedebiliriz. Gücümüzü başkaları için kullanarak huzura kavuşabiliriz. Zira kullanmadığımız güç ya da bireysel potansiyelimiz büyük gerginlik doğurur. Kendimizle baş başa geçireceğimiz sınırsız vaktimiz olduğunda, varlık mûcibiyetimizi yiyip bitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız’’ söylemi[1], psikolojik gerçekten öte, Şumloyo mantığının hayati yaklaşımlarına işaret etmektedir. Dahası doğada canlı-cansız hiçbir varlık, salt kendi benliği için yaşamamaktadır. Doğal sistem gereği, her şey birbirinden beslenir. Güneş kendisi için doğmadığı gibi, ağaç da kendisi için meyve vermez. Aynı şey biz insanlar için de geçerlidir. Yıkıcı ve zorlaştırıcı değil, yapıcı ve kolaylaştırıcı olmak insanoğlunun yükümlü olduğu gerçekliklerden sadece birisidir. Karşılıklı ihtiyaç gereği, insan birbirini sevgiyle, minnet etmeden tamamlamalı, geliştirmelidir. Çünkü değersizlik hissiyle başka türlü baş edilemez. Bu sebepledir ki; Şumloyo mantığının anlaşılması, bu meyanda kolaylaştırıcı anlayışların doğmasına neden olacaktır. Öyle ki, yaşadığımız çağın pandemik acılarından sonra, bu bağlamda yeni anlayışların, yeni yaşam formlarının devreye gireceğini düşünüyorum.

Nitekim alışılmış ve bilindik olan her zaman konforlu ve rahattır. Alışılmışın dışına çıkmak ise zihin açısından stres ve gerilim yaratsa da, ötekisi olmayan Şumloyo mantığının geniş anlamında da olduğu gibi, mantıklı ve ahlaklı yaşama kavuşmak için, kemale ve ruhsal tekâmüle yardımcı olmaya götürür. Bunun olması için insanın içindeki mükemmelliğin ve kalitenin ortaya çıkması gerekir. İnsan içindeki çarpık güdüleri, yıkıcı duyguları dönüştürmelidir ki içindeki “ışık” engelsiz ve katıksız şekilde ortaya çıksın. Aydınlansın ve aydınlatsın. Işıl ışıl parıldasın ve her yöne yayılsın.

Bilindiği üzere, stereotiplerden (kalıp yargılardan) beslenen sosyo-kültürel ortamlarda ufuk açan, farkındalık geliştiren yeni kavramların/mantıkların kısa sürede önemsenmesi ve sindirilmesi kolay değildir. Zaman alacak bir iştir. Sabırla birlikte geniş bir anlayış gerektirir. Ancak önemseme ve koşulsuz kabullenme olmadan (önyargı, olumsuz koşullanma, kibir, üstünlük taslama, kendini beğenmişlik, dışlama, ötekileştirme, aşağılık-üstünlük kompleksi, gösteriş, haset, kıskançlık, kin, çekememezlik vs…) ruhsal hastalıkların ve fikirsel enfeksiyonların tedavisi mümkün değildir. Dolayısıyla ruhu kaplayan egosal çamurların temizliği için Şumloyo mantığını önemsemek gerekir. Rasyonel beklentilerin gerçekleşmesi ve ihtiyaç halinde yardım görmenin başka yolu yoktur. Büyük bir dönüşüm enerjisi taşıyan Şumloyo’nun tamamlayıcı ruhu[2], sadece kendimize değil, her şeye, ekosisteme değer vermemizi sağlayan bir sevgidir[3].

‘‘Cehalet eken, sefalet biçer’’ deyişiyle ussal zenginliğe işaret eden, eli kalem, dili kelam tutan Suruçlu Aziz Mor Yakup (MS 451-521), ‘‘Eğitimle alışveriş çoğaldıkça, akıl zenginleşir’’ der. Hakikate dair bilginin sorumluluk olduğunu öngören bu büyük üstad, teselli edici hissiyatıyla şöyle devam eder: ‘‘Doğru olanları konuş, ey konuşan. Seni duyan olsa da olmasa da sen durma, konuş.’’

Güçlü bir akıntıya karşı kürek çekmek gibi algılansa da, yaptığım bu güncellemenin dünya genelinde şekillenmekte olan yeni bilince ve genç kuşaklara düşünsel katkı sunması bakımından anlamlı olduğunu düşünüyorum. Çünkü ‘‘Şumloyo/tekâmül’’ mantığının, ortak yaşamın kurallarına ve ruhsal olgunluğa her daim katkı sunan bir çerçevesi vardır. Bu da, bize bağlı insanlara nasıl davrandığımızla ölçülür. Bizde işlemesine izin verdiğimiz sevgi ile ölçülür.

“İnsan göz ile bakar, dil ile görür” diyen İranlı yazar Anooshirvan Miandji, kişisel düşünme desenlerimizin süzgecinden geçen bilgilerin bizi biz yaptığını vurgular. ‘‘İnsanlık olarak devasa binalar, robotlar yapabilir, hatta başka bir gezegende bir yaşam kurabiliriz. Medeniyet olarak ne üretirsek üretelim, insanlığın üretebileceği en değerli şey düşüncedir. Hayal gücümüzü genişletmek, yaşadığımız dünyayı güzelleştirebilmek, anlamlı bir hayat sürdürebilmek için düşüncelere ihtiyacımız vardır. Düşünmek kendimize, yaşadığımız topluma verebileceğimiz en güzel hediyedir. Düşünmek, sınırları aşmaktır” der.

DİLBİLİMSEL ÇALIŞMALARA GÖRE KAVRAMSAL KİŞİLİK

Bir dile organik yapı bütünlüğü kazandıran yegâne şey, kelime ve bunların kavramsal iç-dengesi ile koşut olarak taşıdığı anlam-değer dünyasıdır. Bu “anlam-değer evreni” şayet aşınma ve anlam kaybı yaşamışsa, o zaman o dil yaratıcı-yapıcı ve anlamlandırıcı etkisini yitirmiş demektir. Zira dilde yaşanan aşınma ve yüklenen anlamı yitirmesi bir nevi hastalıktır. Bu da, zamanla kelimelerin kavramsal kişiliğinin ya yitirilmesi veyahut tamamen ölmesine neden olur.  Bir dilde kelimelerin kavramsal kişiliği, kelimelerin içeriğine, kökenine yani ruhuna vurgu yapar. Dilde kelime adına vurgulanan bu hususlar, kelimelerin yaşamsal-yaratıcı gücü söz konusu olunca, hem anlamı, hem de değeri açıklar mahiyettedir. Çünkü içerik, anlam ve değer, eylemleri, motivasyonları belirleyen oldukça önemli işlevlere sahip senkronlardır. Kavramların anlamsal kişiliği, düşünce kalıplarını geliştirir, idrak yükseltmesiyle mevcut anlamları büyütür. Hatta o kelimelere yeni anlamlar yükler. Bu da, insanların anlamlandırma yetisine, değerlendirme sistemine son derece olumlu etki eder. Anlamlandırma yetisinin zaafa uğraması, bir dilin başına gelebilecek en büyük musibettir. Dildeki kavramsal gelişim, o dilin hayatiyetine, o dili kullanan insanların sosyo-kültürel şekillenmesine ve idrak yükselmesine güç katar. Dilbilimsel çalışmalara göre, bir kavrama ne kadar fazla anlam yüklenmişse, o dil o kadar zengin sayılır. Ayrıca, kavramlardaki anlam zenginliği, o dilin geçmişten taşıdığı anlam yüküyle, ne denli kadim olduğuna işaret eder.

ŞUMLOYO KAVRAMININ ORTAYA ÇIKIŞI

Yitik, kayıp, örtük ve çalınmış anlamlar peşinden koşarken, Süryani literatürünün koridorlarında çokça bulunan aynı zamanda kilise kaynaklarında sıkça kullanılan, eksikliğe, noksanlığa, kemale katkı sunan fakat ‘‘Şumloyo’’nun bir türlü anlaşılmayan çok önemli ve derin anlamını defalarca düşündüm. Güç ve iktidar elde etmenin açık ve gizli gayretleri nedeniyle hakikat krizinin yaşandığı günümüzün koşullarında kimsenin dönüp bakmadığı bu tümel kavramı zihnimde güncelledim ve bir bilinç oluşturması adına da defaatle kullanmaya özen gösterdim.[4] Çünkü “Şumloyo” benim için yaşamın akordu ve iyi niyetin ritmidir. Karşıtlıktan tamamlayıcılığa götüren bilinçli farkındalık/denge yoludur. Bizler akıl edelim, düşünelim, kendimizi tanıyarak, keşfederek yaşayalım diye hakikati bize aktaran birçok Süryani üstattan/yazardan edindiğim esinleri, düşünsel polenleri sezgilerimle sentezleyerek bu yazıyı kaleme aldım. Zira sosyo-kültürel hayatımıza ışık tutan eserleriyle ebedi anlamları yaşatan; hakikatin ve hayatın anlamını kelimelerin büyülü çağrışımlarıyla anlatan; emekleriyle ve ürettikleriyle manevi yaralara merhem olan, o eylem ve teselli üstatlarının, o kelam ve kalem erbaplarının, o gönül doktorlarının hissiyatını anlamaya çalışarak yaptım bunu.  Çünkü zayıflığın ve eksikliğin idraki gelişmezse, kişisel gelişim güdük kalır. Bu nedenle küçük yolları, ana yollara bağlayan Şumloyo mantığıyla zayıflıklarımızı ve eksikliklerimizi güce çevirme cesaretini gösterebilmeliyiz. Cesaretimizi toplayarak kendimize bir iyilik yapabilmeliyiz!

Bu mantık, her şeyi/herkesi birbirine bağlayan gerçeğe karşı gözlerin kapandığı, bilinçlerin sus-pus olduğu popüler kültürün basmakalıp ezberlerini ve dogmatik yargılarını sorgularken;  göze çarpan sorunları düşünürken çektiğim fikir sancılarından doğmuştur. İnanıyorum ki, hizmet ettiğimiz alanda eksikliklerimizle birlikte, bildiklerimizin odağına samimiyetimizi, yüreğimizi, vicdanımızı koyup, düşünce dünyamızda ‘‘şumloyo/tekamül’’ün etkinliğini artırabilirsek, seyr-i kemale hem daha çok katkı sunmuş olur hem de siyasi ve idari tutumların daha çok insani bir karaktere bürünmesine vesile oluruz. Bu bağlamda her insanın birbirini tamamlayan iki görevi vardır. Kişisel görev, insanın kendi tekâmülünü sağlamasıdır. Kolektif ödev de başkalarının tekâmülüne katkı sunmasıdır. Unutulmasın ki, bireysel tekâmül için yaptıklarımız, mutlaka evrensel tekâmüle de faydalı olacaktır.

ŞUMLOYO KAVRAMININ ÇAĞRIŞIMLARI

Yönetmek için tahakküm kurmaya yeltenen egonun sömürücü, istismarcı, yıkıcı ve nobran dünyasında “öze dönüşü, noksanlığı, eksikliği, tamamlamayı, tamamlanmayı, diğerkâmlığı, şefkati, merhameti ve bunların farkındalığıyla insan onurunun ve emeğinin kutsallığını” öğretmeye çalışan bir anlayış ararken, bu tümel kavramın çağrışımları kuşatıcı olmuştur. Eşiklerin öte tarafına ötelenen tevazua, erdeme, samimiyete, sorumluluğa, sadakate, sadeliğe, barışa, disipline, özdenetim ruhuna, güçlü iradeye, uyuma, gayretkeşliğe, çalışkanlığa, hakkaniyete, eşitliğe, özgünlüğe, özgürlüğe, proaktif yapıcı dile, aşırılardan kaçınmaya, dengeye, yüksek frekanslı duygulara ve tutarlı ahlaka çağrı yapan düşünsel bir refleks olarak ortaya çıkmıştır. Ruhumuzdan/ilahi özümüzden türeyen anlamlarıyla cam fanusa hapsedilmiş zihinsel dar kalıpları dönüştüren, insanın madde-mana dünyasını gözeten etik kuralları ve ahlaki değerleri düşünce dünyamızın merkezine alan bir yaklaşımdır. Her insanın yaşam hakkını ve bu hakkın hukukunu koruyan dili hayatın her alanında hâkim kılmaya gayret eden ahlaki bir tutumdur. Kısacası; saf bilinç gibi hiçbir kimliğe ve sıfata sahip değildir. Ancak tekâmül yolculuğunda gerekli bütün anlayışlara sahiptir. Tıpkı bir mıknatıs gibi, insani tutumlar ve yaklaşımlar vasıtasıyla bizi mutlak hakikatin ilahi değerlerine bağlamaktadır.

ŞUMLOYO’NUN ANLAMLARI

Bencilliğin esvabına bürünmeyen, değer vermeyi önemseyen Şumloyo, tamamlanmak için tamamlama anlayışıdır. Işığa doğru tırmanıştır. Türkçede “tekâmül, gerçekleş/me/tirme, olgunlaş/ma/tırma, tamamlama, tamamlanma” anlamına gelir. Evrensel bir yasa olan şumloyo/tekâmül, çoğunlukla dönüşüm yoluyla, ruhun belirli evrelerde yükselmesini, gelişmesini tanımlar. Ahlak ve mantık yönünden zengin içeriklere sahiptir. Aslında egodan arınmış saf özden başka bir şey değildir. Dolayısıyla saf ve temiz yaklaşımdır. Hayata dair sorumluluğun üst düzeyde alınması demektir. Hakikat ve sadakat yolunda neleri yapıp neleri yapmamak gerektiğini öğreten bu anlayış, içsel manada ilahi sevgide köklenmek için, ‘‘Çekil aradan çıksın ortaya Yaradan’’ söyleminin önemini vurgular. İçsel dünyanın teselli kaynaklarına güç katan ruhsal farkındalığı geliştirir. Fiziksel gelişimi sağlayan çeşitli besin, vitamin, protein ve mineraller gibi, insanı sosyal yaşamda canlı, üretken ve proaktif kılar. İçsel manada manevileşmeye ve medenileşmeye dinginlik ve hâkimiyet kazandırır.

Ortak yaşamı özendiren ve yücelten Şumloyo mantığında esas mesele, maddenin alma arzusundan, mananın verme arzusuna yönelmektir. Çünkü madde, ruhun tekâmülü için bir araçtır. Vermek ve tamamlamak ruhun sevincidir. Bilimsel araştırmaların gösterdiği gibi, verme konusunda tamamlayıcı bir anlayışla cömert davranıldığında, beynin haz ve sosyal bağlantı ile ilişkili bölümleri harekete geçer, bu esnada salgılanan endorfinin insanın iç ahengine, ruh ve beden sağlığına pozitif katkı sağlar. Dolayısıyla Şumloyo mantığıyla bencillikten uzak, başkasına yaptığımız/verdiğimiz her şey iç dünyamızı dışarı doğru büyütür. Veren ile alan arasında bir bağ oluşturur. Çünkü yaşamak için oksijene ne kadar ihtiyaç varsa, sevgiyle işleyişe pozitif katkı sunmak, hayatı/dünyayı bulduğumuzdan daha iyi yapmak, devamlılık açısından da o derece hayati öneme sahiptir.

Süryani ruhaniyetinin büyük ismi Nusaybinli Aziz Mor Afrem (MS 303-373) bunu şöyle vurgulamaktadır: ‘‘Bedene ait organların her birinin diğer bir organın ihtiyacını karşılaması gibi, bu evrenin insanları da genel maslahat/yarar için tümel ihtiyaçları karşılamaktadır. O halde bizler, birbirimize muhtaç olduğumuz için sevinelim. Zira aramızdaki ahenk ve uyum bu durumun bir sonucudur. İnsanlar birbirlerine muhtaç oldukları içindir ki büyük olan, ileri gelenler, sıradan insanlara karşı herhangi bir mahcubiyet duymaksızın tevazuu durumuna geçerler. Böylelikle küçükler korkuya kapılmaksızın büyüklere yönelirler. Öyle ki benzer durumu bizler hayvanlarla olan münasebetlerde de görürüz ki, onlara muhtaç oluşumuz, onlara ilgi ve ihtimam içinde yaklaşmamızı gerekli kılmaktadır.’’

Konuya ilişkin Aziz Mor Baselius (MS + 378) da şöyle fikir beyan etmektedir: ‘‘Çünkü hiçbirimiz kendi başına bedensel ihtiyaçlarını karşılayamaz. Bilakis her birimiz söz konusu ihtiyaçları karşılayabilmek adına bir başkasına ihtiyaç duyar ve bu yüzden birbirimizin maslahatlarına/yararlarına önem vermek durumundayız ki, bu durumu uzlete çekilmek ve tek başına yaşamakla gerçekleştirmek mümkün değildir.’’

Evet, gündelik faaliyetler esnasında, vicdan pusulası kaybedilip, insaf terazisi yitirildiğinde Şumloyo mantığını hissetmek, onu anlam dünyamıza katmak, derde deva bir işlev görecektir. Çünkü yaşamın hakikatlerini kimse başkası için öğrenemez, özümseyemez ve uygulayamaz. Asıl mesele, onlara direnmek yerine onlarla birlikte akmaktır. Tekâmül süreci içinde içsel-dışsal farkındalıkla sahte benliği dizginlemek, mümkünse dönüştürmektir. İnsanın beden taşıyan bir ruh olduğunu, bu ruhun ilahi özellikler taşıdığının farkındalığı içinde yaşamaktır. Bu yolla görece tutumları bırakarak, insanın hem kendisine hem de başkasına değer vermesidir. Hizmetkâr güdülerle, tamamlanmak için başkasını imkânlara göre tamamlayabilmektir. Ünlü filozof Epiktetos (MS 55-135)’un yüzyıllar önce dediği gibi; ‘‘Bizler, ruhani deneyim yaşayan insanlar değiliz. Bizler, insani deneyim yaşayan, ruhani varlıklarız.’’

Bu bağlamda kendimize giden yolu bulmak ve kim olduğumuzu öğrenmek için kendimizden dışarı çıkıp dışarıdan kendimize bakmayı öğrenmeliyiz. Bunu başarabilmek için ‘ikinci doğum’ olarak nitelendirilen durumla ruhsal/kalp gözlerimizi açabilmeliyiz. İçsel karanlıklarımızı ışıkla doldurmalıyız ki, kendimize giden yolu o ışıkla bulabilelim, kim olduğumuzu anlayalım ve hayatımızı bu farkındalıkla sürdürelim. Bundan beslenmenin ön koşulunu çamurdan yani egodan arınmaya bağlayan Süryani edebiyatının büyük üstadı Malatyalı Abulfarac/Barebroyo (MS 1226-1286)’nun ‘‘Çamurdan arınmadan, pınardan içemeyiz’’ şeklindeki deyişinde belirttiği gibi, hayatı kategorize etmeyen, ayrılıklara, gayrılıklara, karşıt konumlandırmaya tevessül etmeyen bu yaklaşım, bütün kirlerden, yıkıcı hırslardan, bozuk güdülerden, önyargılardan, olumsuz koşullanmalardan, zararlı yerleşik algılardan, zihinsel ve düşünsel kalıplardan  (stereotipler) azat bir tutumu beslemenin kendisidir. Özdeşleşme ruhundan gelen görünmeyen (ancak zamanla anlaşılan) sahici ve samimi yakınlık, Şumloyo’nun temel davranış tarzıdır. Her şeyin kasvetli göründüğü hal ve durumlarda çıkış yolu sunan bu yaklaşım, eylemleri niyete göre değerlendirir, genele sunduğu faydanın oranına göre onurlandırır. Kendini anlamak ve tanımak isteyenlere -kendilerini ve hizmet ettikleri alanı yönetme konusunda- iyi bir formül sunar. Çünkü ‘‘Şumloyo  mantığı’’, tamamlayıcı anlayışlara sahiptir. Açılımcı ve kucaklayıcı yönleriyle eksikliğin,  değer   vermenin, merhametin, diğerkâmlığın  farkındalığına ve hakiki bilgiye dayanan bir idrak biçimidir.

Bu mantık, gelişimin çok yönlü anlayışlarında olduğu  gibi  gücünü terbiyeden ve kültürden alır. Kendini bilmeye ve nefsi terbiyeye vurgu yapar. Manipülasyon, istismar, sömürü gibi insanın iç dünyasına zarar veren gayri vicdani aldatıcı yaklaşımları ahlaki kötülük ve ruha zülüm olarak görür. Kültürel zenginlik olmadan, maddi zenginliğin, savurganlığa yeni boyutlar kazandırmaktan başka bir amaca hizmet etmeyeceğini öğretir. Dolayısıyla Şumloyo mantığı, terbiyenin ve kültürün değerlerine sahip olunmadan akışta kalmanın zorluklarını ifşa eder. Çünkü toplumun hayrına işleyen terbiye ve kültür yolu, içsel dönüşüme ve gelişime zemin hazırlayan insaniyet yoludur. Maddiyatın/nefsaniyetin/bencilliğin dağı ne kadar yüksek olursa olsun, kültür ve terbiyenin yolu onların üzerinden geçer.

ŞUMLOYO’NUN AMACI

Şumloyo’nun temel amacı arınmak, saflaşmaktır. Sürekli bilinçli farkındalık kazanmaktır. Her hareketi, her davranışı, her konuşmayı tevazu ile yapmaktır. “Dünyada sıkıntınız olacak. Ama cesur olun, ben dünyayı yendim!” (Yuhanna 16:33) diyen Mesih’in sözünden yola çıkarak tekamülün önünü aydınlatır. Tevazu ve erdemin disiplinleriyle dünyevi/nefsani/bencil tutkulara karşı koymayı ve onların dönüşümünü zorunlu görür. Saul’un yıkıcı sertliğini ve saldırganlığını, Pavlus’un yapıcı yumuşaklığına ve kucaklayıcılığına dönüştüren Şam yolunu dikkatlere sunar. Maddi ve manevi sağlığın buna bağlı olduğuna inanır. Ancak bu farkındalıkla içeriye attıklarına (yeme-içme-beslenme) ve içerden çıkardıklarına (niyet-söylem-eylem) dikkat edebilir. Onları kontrol altında tutabilir.

HAKİKAT BİLGİSİYLE UYANAN BİLİNÇ

Günümüzde dünyanın bazı yerlerinde, yetki ve hizmet alanında hala nefret duygularından türeyen hor görme, dışlama, ötekileştirme, çekememezlik, kıskançlık, sömürme, istismar, itibarsızlaştırma, riyakârlık, ikiyüzlülük, kibir, gurur, büyüklük/bilgiçlik taslama gibi farklı tutumlarla ruha zulüm devam etmektedir. Hatta bu yıkıcı hasletler bazı yerlerde ve bazı insanlarda had safhaya ulaşmış durumdadır. Bunun en önemli nedeni de insana ve evrenin işleyişine dair varlık bilincinin gelişmemiş olmasıdır. Çünkü asma ve çubuk örneğinde olduğu gibi kendisini bütünden ayrı bir varlık olarak kabul eden insan kaygı ve korkular nedeniyle kendisine zulüm etmektedir. Ancak kendisini ve evreni düşünmeye, sorgulamaya, melekelerini/yeteneklerini çalıştırmaya başlamasıyla, farkındalıktan uzak olan ölü bilinç dirilmeye ve gelişmeye başlar. Bunun neticesinde, farkında olmasa da değişik kanallar (ibadet, şefkat, kitap, arkadaş, zorluklar, sosyal etkileşimler vb.) yoluyla, mutlak güç dışında ikinci bir gücün olmadığı görülür. İnsan da kendi varlığının o mutlak güçten ayrı ve bağımsız olmadığını anlar ve öyle bir insana, “hakikat bilgisi/evrensel bilgi” gelmeye ve akmaya başlar. Bu şekilde insanın o güne kadar var olduğunu zannederek yaşadığı bireysel, bağımsız sanal ve sahte benliği dönüşerek, tek olan mutlak/ilahi gücün idrakine varır ki, işte orada hakiki/ruhani benlik gelişir. Ve bu noktada da insanın ikinci doğumu başlar. Bu doğumdan sonra, insan artık sahip olduğu inanç sisteminin şekilsel kısmının ötesine geçmeyi arzular.  Burada kast edilen ikinci doğum Mesih’in “Bir kimse yeniden doğmadıkça, Allah’ın melekûtunu göremez” (Yuhanna 3: 3) deyişinin tam gerçekleşmiş hâlidir. Çünkü insan, bir ayağı maddesel dünyada diğer ayağı mana âleminde olan bir varlıktır. Ana rahminden başlayan biyolojik doğumdan sonra farklı gerekçelerle ruh/mana âlemindeki bağlantısından/bütünlüğünden yani geldiği/beslendiği kaynaktan kopmaktadır. Bu kopuşun ceremesini de farklı boyutlarda ödeyen bir varlıktır insan.

İkinci doğum ise özü gerçek manada idrak etmeyi, bilinci uyandırmayı, dirilişe kavuşmayı, ayağa kalkmayı yani kıyam etmeyi gösteren ruhani bir doğum halidir. Bu doğum esnasında ruhsal ebelere/doktorlara ihtiyaç olsa da, ikinci doğumdan herkes aynı derecede sorumludur. Özdenetim ruhuyla ‘‘nefsi terbiye etmek” veya ‘’ihtirasları dizginlemek/tutkuları dönüştürmek’’ diye de tabir edilen bu ikinci doğum ile insan dünyasındaki benlik uykusundan uyanıp, bilinçsel dirilişi ile her şeyi var eden hakikati idrak etmeye başlar. O zaman anlar ki, kâinattaki her şey olması gerektiği gibi birbirine bağlıdır. Doğru bir şekilde ve kusursuz işlev görmektedir. Ve o zaman ünlü filozof Marcus Aurelius (MS 121-180)’un ‘‘İnsanlar birbirleriyle akraba olduklarını, bunun bir kan bağı değil, akıl bağı olduğunu düşünün. Biz birbirimize yardım etmek için dünyaya geldik. Ben bütünün parçasıysam, her şeyi mutlulukla karşılayabilirim. Diğer parçalarla akraba olduğum için, insanlara zarar vermem. Her zaman onların iyiliğini düşünür ve onlar için fedakârlıkta bulunurum. Böyle yapınca, yaşamım düzene girer’’ şeklindeki söylemi daha çok anlamını bulmuş olur.

Mesih’in sözünü ettiği o melekût, insanın içsel âlemindedir. İnsanın ruhani dünyasıdır. Dış dünyada aranan bütün iyiliklerin/güzelliklerin tohumu o dünyadadır. Dolayısıyla, dış dünyadaki huzur, rahat ve istikrar o dünyaya göre şekillenir. Onun için insanın ruhani dünyası (hakiki benliği) ihmal edilemeyecek kadar önemlidir. Günlük rutinler, yeme-içme, beslenme kadar değerlidir. Gelişigüzel keyfi muameleye tabi tutulmamalıdır. Sorumsuz uygulamalara terk edilmemelidir. Bilinmeli ve unutulmamalıdır ki iç dünyada yaşatılmayan hiçbir şey, dış dünyada karşımıza çıkmaz. Barebroyo (MS 1226-1286)’nun konuya ilişkin şu söylemi kayda değerdir: ‘‘Ey bedenindeki elini her gün suyla yıkayan kişi; kusurlarla dolu nefsinin kirlerini neden yıkamıyorsun? Herkes bilir ki, bedenin kiri sadece bedeni kirletir. Ancak nefsin kiri, hem bedene, hem ruha işkence eder; uyanmalısın!’’

ŞUMLOYO’NUN KARŞIT ETKİLERİ

Bütün alanlarda tamamlanmak için tamamlama anlayışını yücelten Şumloyo mantığı, karşıtlıktan tamamlayıcılığa götüren disiplinlere sahiptir. Sözü edilen ruhani doğum esnasında devreye giren bu yaşam anlayışının zıtlıklar/karşıtlıklar dünyasında onun da bir karşıtı vardır.

Her şeyin zıddıyla var olduğu yaşam döngüsünde Şumloyo’nun Süryanicedeki karşıtı Şu’loyo’dur. O da, ruha zülüm eden böbürlenme/kibir, üstünlük taslayan ego sisteme ait tutumları ve nobran davranışları içerir. Popüler kültürün önemsediği bu mantık, arzulanmayan yabancılaşmalara, uzaklaşmalara ve kopuşlara neden olur. İyiliğin dokusuna sızmaya çalışan kötülük gibi, Şu’loyo mantığı da insanın düşünce dünyasına sirayet eder. Nasıl bir parazit sağlıklı bedenden beslenerek yaşıyor ve onu zayıflatıyorsa aynı şekilde ahlaki kötülük anlamına gelen Şu’loyo mantığı da, düşünce dünyasından beslenir, beslendiği yeri kemirir ve zayıflatır. Bu nedenle, bencilliğin esvabını giyinen ve kibrin diliyle konuşan Şu’loyo mantığının kısıtlı anlamlarına ve düşük frekanslı motivasyonlarına takılıp kalındığında bieysel/sosyal gelişim zayıflanmakta, zarar görmektedir. Dolaysıyla bu hastalığın kemirgen yapısından ve savurgan özelliğinden uzak kalmak için evvela Şumloyo mantığını oluşturan kavramları bilmekte fayda vardır. O kavramları ve anlamlarını aklın ve gönlün süzgecinden geçirerek rafine etmek ve onları içselleştirmeye çaba göstermek gerekir. Zira hayatı zenginleştiren bütün iyilikleri ve yardımları barındıran bu mantığın rehberliği ve telkinleri, insanı nefsaniyetten/sahte  benlikten kurtararak öze yaklaştırır. İnsaniyeti/hakiki benliği ortaya çıkarır. Hem çok kolay hem de bir o kadar da zordur. Zorluk, bilinmeyenlerde değil, yanlış bilinenlerdir.

Şumloyo mantığının anlamları[5] düşünce dünyasında etkin olduğunda, ruh ısınır ve esner. İçsel gözler ve iç görüler aydınlanır. Bilinç ve anlayış gelişir, büyür. İmkânlar çoğalır. Farklılıklar ve donanımlar sevimleşir. Böylece her insan, her otorite, her kurum kendi makamında ve konumunda sakin ve dingin olur. Görevinde ve rolünde aktif olur. Vakarını, ağırlığını koruyarak saygın kalır. Çünkü Şumloyo mantığı, akışa yardımcı olunca, beynin endorfin hormonu (bilinen adıyla mutluluk hormonu) salgılamasını sağlar. Bu da insanın kendisini iyi hissetmesine neden olurken,  fiziksel ve zihinsel sağlığa katkı sunar. Dolayısıyla bu mantığı özümseyen kişi, öz sevgisinden, insan onurundan dolayı insanlara değer verir, onlarla ilişki geliştirir.

Öte yandan insanı olumsuz etkileyen Şu’loyo mantığının anlamları[6] devreye girdiğinde beyin kendine özel asidik kimyasallar salgılıyor ve bu salgı kana karışıyor. Bu salgı korkuyla ilgili olursa, tansiyon düşüyor, eğer öfkeyle ilgili kimyasal salgılandıysa tansiyon yükseliyor ve saldırganlık ortaya çıkıyor[7].  Dolayısıyla bu anlamlar insanın düşünce dünyasında etkin olduğunda, ruh soğur ve sertleşir. İçsel gözler ve iç görüler kararır. Bilinç ve anlayış daralır,  küçülür. İmkânlar azalır. Farklılıklar ve donanımlar iticileşir. Böylece her insan, her otorite, her kurum kendi makamında ve konumunda huzursuz ve tedirgin olur. Görevinde ve rolünde edilgen olur. Vakarını ve saygınlığını koruyamaz hâle gelir. Çünkü Şu’loyo mantığında olan insan çıkar odaklıdır. İhtiyaçları, beklentileri, çıkarları oranında insanlara değer verir. Böyle bir insan -içsel boşluklardan ötürü- her an gücenmeye, alınganlaşmaya, yanlış anlamaya müsaittir.

ŞUMLOYO’NUN MANEVİYATI VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ

Şumloyo mantığının tohumları, insani erdemlerin ve değerlerin bizzat kendisidir. Bu tohumlar her yere her türlü yolla ekilir, ama esas mesele bu tohumların çalınmayacağı, kavrulmayacağı veya çürümeyeceği bir yere, içimizdeki derinlere ekilmesi ve ekilmesine izin verilmesidir ki, orada kök salsın, dallanıp budaklansın ve meyve versin. Çünkü gerçek yaşam o tohumların büyüme oranına/gücüne göre şekillenir. Zira bu mantığa göre asl olan birbirimize sevgi-saygıyla hizmet etmeye, var etmeye, tamamlanmaya-tamamlamaya geldiğimiz şu dünyada canlı-cansız bütün varlığa, içten pazarlıklı duygularla değil, değer verme farkındalığıyla, etkin diğerkâmlıkla davranılmasıdır. Böyle olursa yaratıcılık ve üretkenlik aratacak, gereken bolluğa kavuşulmuş olacaktır. Bunun olabilmesi için öncelikle niyetlerimizi, düşüncelerimizi ve tutumlarımızı, hâkimiyet ve tahakküm kurma ve rekabet hırsından arındırıp, bilinçli işbirliği ve ruhsal ortaklık anlayışıyla şekillendirmeye çalışmamız gerekir.

Bilinmelidir ki, yapmak, kavrayışı bilgeliğe taşır; eylem de bilgiyi bilgeliğe dönüştürür. Ünlü düşünür/yazar Goethe’nin dediği gibi, ‘‘Bilmek yeterli değil, uygulamak gerek; İstemek yeterli değil, yapmak gerek.’’ Dolayısıyla bilgiyi eyleme geçirmedikçe, bilginin hiçbir faydası olmaz. Onun için fazilet ve marifeti sözün ötesine taşıyarak onu hayatın odağı haline getirecek Şumloyo mantığıyla hizmet etmek ve bu mantığa pozitif katkı sunmak, görevden öte bir sorumluluktur. Sağduyuyu örten benlik tutulmalarından sıyrılıp her türlü kavrayışı aşan, her türlü büyüklenmeyi, üstünlüğü ve dışlamayı reddeden bir kuşatıcılıkla bunu yapmak, düşünsel aldanmaları bertaraf edecektir. Onun için söylem adamı olmaktan çok eylem insanı olmanın yolları geliştirilmelidir. Bütün sorunların temelinde, bu bakışın eksikliği ve ahlaki donanımların yoksunluğu yatmaktadır. Egosal çatlaklardan ve minnet etmenin kirli gözlüklerinden bakınca, karmaşıklaşan hayat, maalesef yanlış anlamalar yumağına dönüşmektedir.

Sayın Zülfikar Özkan hoca vurgulamak istediğim konuyu çok iyi ifade etmektedir. Konuyla alakalı bir yazısını kısmen alıntılayarak aktarıyorum. Değerli hocamız şöyle belirtir:

‘‘Tekâmül, tam ve olgun olma, olgunlaşma, gelişme, mükemmelleşme, insani kâmil seviyesine ulaşma gibi anlamlara gelmektedir. Dinde ve tasavvufta büyük yer tutan tekâmül kelimesi, evrim, gelişme ve olgunlaşma manalarıyla kullanılmaktadır.

Birini gerçekten seven kimse, davranışlarını o kişinin ruhsal tekâmülüne en çok katkı sunacak  şekilde ayarlar. Gerçekten seven benliğini, öz varlığını genişletir ve benliğini genişlettikçe tekâmül eder. Gerçek sevgi insanı yeniler ve geliştirir. Başkalarının ruhsal tekâmülüne ne kadar katkıda bulunursak, kendimiz de ruhen  gelişmiş oluruz. 

Gerçekten seven kişi, her zaman sevdiğinin eşsiz bireyselliğine ve farklılığına saygı gösterir. Hatta onu destekler. Ayrılık ve farklılıklara saygı göstermeyen kimseler gereksiz yere acı çekerler. Farklılığı ve ayrılığı algılayamamanın en aşırı biçimine narsizm denir.  

Pek çok ailede kadınlar ve erkekler amaçlarını kendileriyle bağlantılı olarak  tanımlarlar. Bu kimseler  eşlerinin  kendilerinden temelde ayrı bir varlık olduğunu düşünmezler. Oysa evlilik işbirliğine dayanan bir  kurumdur. Evliliğin asıl amacı,  her kişinin  kendi ruhsal tekâmülünün  kişisel zirvelerine erişmesi için diğeri tarafından destek görmektir. Gerçekten seven, karşısındakinin  kendine özgü kişiliğine saygı duyar ve onun gelişmesine çaba gösterir.’’[8]

Görüldüğü gibi, Şumloyo/tekâmül mantığının yönetici anlayışı olmadan, güncelin iniş-çıkışlarında, gel-gitlerinde anlam maalesef dağılmakta hatta bazen kaybolmaktadır. Çünkü yaşam, görünen (madde/beden/fizik) ve görünmeyen (mana/ruh/metafizik) dünya üzerine kuruludur. Yaşam, ruhsal boyut olmadan aşikâr biçimde kendi başına bir realiteye, bir gerçekliğe sahip olamaz. Çünkü kâinatın işleyiş sisteminde madde ve mana eşdeğer hareket eder. Görünmeyen ruhani dünyanın gerçeklerine (manaya) vakıf oldukça ve bu dünyanın pozitif gücü arttıkça maddi âlem zenginleşir. Dolayısıyla sanılanın aksine, küçük-büyük herkesi ilgilendiren maneviyat/ruhaniyet, hayatın özü anlamına gelir. Nefsaniyeti dizginleyerek, insaniyeti ve hakiki insanı ayakta tutar. Yaşamın dalgalarında -esnek iradenin tutumlarıyla- daha rahat yüzebilmek, ruhun işbaşında olmasına bağlıdır. Onun için bedenin dizginlerini, rotanın direksiyonunu ruha teslim etmek, rahatlatıcı olacaktır.

Toplu ve bireysel ibadetler, ayinler, törenler ve diğer disiplinler özden/ruhtan uzaklaşmamayı hatırlatan tekrarlamalardır. Ruhu besleyen bu döngü, içsel karanlıkları dağıtmayı; dertlere katlanmayı değil, onları katlamayı ve hatta onlardan kurtulmayı öğretir. Bütün disiplinlerin ve ibadetlerin amacı, Şumloyo mantığının pozitif döngüsünü ve akışını diri tutmak içindir. Ruhsal gelişime (tekâmüle) hizmet etmektir. Gerçek bilgelik kaynağının bulunmasına yardımcı olmaktır. Öze/ruha yakın kılmaktır. O öze/ruha ait ilahi yazılımı ve programı kavratmaktır. Bu bağlamda yüksek bilinç ve sorumluluk yaratmaktır. Çünkü güncelin içinde insaniyeti korumak ve hakiki insan kalabilmek çok zordur. Hakiki insan, öze ait terbiyesini koruyan, başkalarının başarısından keyif alan ve üzüntülerini paylaşan kişidir. Görünen ve görünmeyen kirlenmeleri önlemeye dönük bir çaba içinde olan insandır. Hakiki insanın diğer bir işareti de kişinin, vicdana ve insan haysiyetine aykırı tüm çarpıklıklara yüz çevirmesidir. İnsan onurunu gözetmeyen bayağılıklara karşı tepki duymasıdır.

Bilinmelidir ki makam ve mevki farkı olmaksızın, bu anlatılanların ışığında herkes kendi manevi ve medeni gelişiminden aynı oranda sorumludur. Eksikliğin farkındalığıyla yerine getirilmesi gereken bu prensip, büyükten küçüğe herkesi bağlar. Ahlaklı, sağlıklı, ebedi yaşam bakımından çok önemli olan maneviyat ve medeniyet, insanoğlunun sosyal alanlarına da etki eder. Dolayısıyla, içsel yollar temizlendikçe, genişletildikçe, içsel boşluklar dolduruldukça, içsel soğukluk ısıtıldıkça, dışsal yolculuk daha da kolaylaşır. Bu kolaylık sayesinde hayatımız anlamlı hale geldiğinde, yaşadığımız güçlükler bizi tüketen sorunlar olmaktan çıkar, amacımıza giden yolda atmamız gereken adımlara dönüşür. Bu şekilde hayat bir mücadele ve rekabet alanı olmaktan çıkar, heyecanlı bir keşif ve hizmet yolcuğuna dönüşmüş olur.

Yaşam yolunda düşüncelerimizin ışıldaması, ilahi iradeye olan uyumla ve bağlantıyla doğru orantılıdır. Fiziksel dünyanın mantığıyla, insan ile ilahi irade arasındaki bağlantı, elektrik akımına benzetilebilir. Örneğin bir eve elektrik hattı çekildiğinde, evde elektrik donanımı yoksa o elektriğin eve hiçbir faydası olmaz. Burada ilahi iradeyi elektrik akımı gibi düşünürsek, o zaman biz insanlar da lamba hükmünde oluruz. Lambanın büyüklüğü ya da şekli önemli değildir. Aydınlatması için önemli olan elektriğe bağlı olmasıdır. İnsan olarak bizlerin kim olduğu, hangi makamda oturduğu ya da hangi yeteneklere/becerilere sahip olduğu önemli değildir. Önemli olan ‘‘Abun d-Başmayo/Göksel Babamız’’ duası hakkında geliştirilecek farkındalıktır. Bu duada tekrarlanan, ‘‘Nehve Sebyonoğ/İraden Olsun’’ niyazına sadık kalmaktır.

Özün (ruhun) gürleşip pekişmesini sağlayacak olan bu durum, doğuşla gelen kutsal bir haktır. Hayatın yükünü hafifletir. Tamamlayıcı, geliştirici ve dönüştürücü sevginin hazzını yaşatarak yaşamı kolaylaştırır. Bu da yaşam enerjisine ve sevincine güç katar, ruhsal, zihinsel ve ahlaki gelişime katkı sunarak.

Bir atasözünde denildiği gibi; ‘İnsan bir şeyi severse onu anlamayı öğrenir!’’

Yusuf Beğtaş [9]

Süryani Dili-Kültürü ve Edebiyatı Derneği Başkanı / Mardin

[1] FB Sayfası, Zülfikar Özkan.

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=4232900483465223&id=100002359399602

[2] Süryanicede Kutsal Ruh’ un diğer adı da ‘Ruho d-Şumloyo/Tamamlayıcı Ruh’tur.

[3] Şumloyo mantığına göre, maneviyatın ana kaynağı ruhtur. Ruh, insanda ilahi yazılımın programı gibidir. Yenilenmeyi ve gelişmeyi sağlayan bu yazılım bilinir ve iyi kullanılırsa, her şey daha rahat ve daha güzel olur. Çünkü ruh, insanın özünü oluşturur ve mutlak özgürlüğün kaynağına ulaştırır. Bu özü tanımadan ve öğrenmeden insanın kendini tanıması kolay değildir. İnsan bu özü keşfettiği ve anladığı kadar kendini tanıyabilir. Bu özü anladığı/kavradığı kadar insan özgürlük ve özgünlüğün farkındalığını geliştirebilir. Bilgeliğe kavuşabilir. Aksi halde kendi özüne yabancılaşır. Kendi özüne yabancı yazılımların/programların etkisi altına girer. Bu durum çok rağbet görüyor ve kullanılıyor olsa da, aslında kişiyi huzursuzluğa sevk eder. Çünkü ruhun devrede olmadığı bütün girişimlerin/çalışmaların bir ayağı devamlı surette eksiktir. Aklın ışığı olan bilginin ve ruhun ışığı olan sevginin ortaya çıkması için bütün girişimlerde/çalışmalarda buna dikkat edilmesi hayati önem taşımaktadır. Çünkü fiziksel dünyanın sınırlarını aşarak, metafizik dünyaya (ruhaniyete) açılmayanlar, eninde ya da sonunda bir boşluğa düşmekten kurtulamazlar. Nitekim gerek geçmişte gerekse günümüzde ruhani düşünce ile bilimsel/entelektüel sosyal düşünce arasında bir uçurum meydana gelmiştir. Bu iki kavram, birbirlerine zıt yönde ilerlemiştir. Ancak gelinen noktada artık kuantum fiziği ve onun gerçekleştirdiği bilimsel deneyler sayesinde/sonucunda ruhsal veya maddi yasaların uyuştuğu, tıpatıp aynı olduğu da görülmüştür. Böylece eskiden birbirine karşıt gibi görünen,  birbirinden ayrı olan sosyal düşünce ile ruhani düşünce, birbirleriyle uzlaşarak, yakınlaşmıştır. Aralarında karşılıklı saygı hâsıl olmuştur. Tıpkı beden ve ruh bileşiminde olduğu gibi, anlaşılmıştır ki, biri ötekini göstermekte, biri ötekini kanıtlamaktadır. Madalyonun farklı yüzeyleri gibi bu ikisi de birbirini tamamlamaktadır.

[4] Gözlerimi açtığım Şumloyo mantığı, hayatımın sevincidir. 30 yıllık kilisedeki görevimin ifası sırasında yegâne motivasyonum olmuştur. Sivil alandaki kültürel ve edebi faaliyetlerimi, onun bir yansıması olan, ‘‘Duvarlar yerine köprüler kuralım’’ şiarıyla devam ettirmekteyim. Şumloyo, aynı zamanda İsveç’te yayın yapan Suroyo TV’de Türkçe ve Süryanice (Batı-Doğu lehçesiyle) yaptığımız programa verdiğim isimdir. 2017-2019’de değerli Gazeteci Yawsef Beth Turo’nun Moderatörlüğünde her biri 40 dakikalık olan yetmişe yakın Şumloyo programı ilgi görünce, bu kavramın, daha fazla anlaşılması için zihni, ruhi ve ahlaki gelişime vurgu yapan mantığını yazma gereği duydum.

[5] Şumloyo mantığına ait bazı anlamlar: Ruhsal zeka=havno d’ruho, irade=sebyono, güçlü irade=sebyono aşino, sevgi=hubo, sabro=umut, barış/huzur=şayno, esenlik=şlomo, sevgi gücü=haylo d’hubo, af=husoyo, bağışlama=şubkono, kalp/yürek=lebo, temiz=dağyo, saf=şafyo, temiz yürek=lebo dağyo, fikir/düşünce=huşobo, temiz düşünce=huşobo dağyo, ruh/gönül=ruho, tevazûu=mukoğo/makiğutho, iman=haymonutho, haysiyet=şayo, saygı=ikoro, değer/vakar=yakro, uzlaşma=tarutho, bereket=burktho, hakikat=kuşto, güven=tuğlono, şükür=tavditho, adalet=kinutho, koşulsuz sevgi=hubo lo ksiso/hubo lo tanvoyo, şefkat=havsono, merhamet=rahme, farkındalık=foruşutho, şefkatli farkındalık=foruşutho d’havsono, eksiklik farkındalığı=foruşutho d’absirutho, değer verme farkındalığı=foruşutho d’amyakronutho, sebat/tahammül=humsono, sevecenlik=hnono, emeğe saygı=ikoro d’maksoro, yardım=udrono, empati-sevecenlik=ruhofo, sabır=msaybronutho, cömertlik=şfi’utho, cömert=şfi’o, erdem/fazilet=myatrutho, ilim/eğitim=yulfono, terbiye=tarbitho, kültür=mardutho, etik=ithiki, ahlak=şafiruth znayo, edep/terbiye=tarbitho, çalışkanlık=kaşirutho, özgünlük=hatitutho, özgürlük=hirutho, çalışkan=kaşiro, proaktif=zrizo, büyüten=mrabyono, rehber=mşablono, içsel rehber=mşablono gavoyo, sorumluluk=mşalutho, doğruluk/tutarlılık=trisutho, efendi=kniğo/rmiso, efendilik=kniğutho/rmisutho, rasyonel güç=haylo mlilo, dinginlik=bhilutho, dingin=bhilo, gülümseyen/mütebessim=hviho/fkiho, gülümsemek=bursomo/hvihutho, ısıtma=mahmonutho, kolaylaştırma=madlonutho, hafifleştirme=maklonutho, şükran=tavditho, yapıcı eleştiri=gunoyo mbanyono, övgü/takdir=kuloso, çözüm=şroyo, diğergamlık=enahnoyutho, karakter dönüşümü=şuğnoyo d’yasro, anlam tesellisi=buyoo d’sukolo…

[6] Şu’loyo mantığına ait bazı anlamlar:  Ego=nafşo, bencillik=enonoyutho, güç sevgisi=hubo d’haylo, koşullu sevgi=hubo tanvoyo/hubo ksiso, büyüklük/büyüklenme=rabutho, tembel=hbanono, tembellik=hbanonutho, cimri=kaluto, cimrilik=kalututho, tahakküm=ruşono, fitne=fetno, fesat=hbolo, kompleks=nafşo zu’rto, yükseklik=eloyutho, kıskançlık=hosudutho, haset=hsomo, dayatma=uşumyo, zulüm=tlumyo, sömürü/istismar=şubzozo, hor görme=şitutho, yargı=dino, yargılama=duyono, önyargı=dino kadmo, kalıp yargı=dino amumoyo, dışlayıcı bakış=havro karsono, gösteriş=methzavzyonutho, güzelleme=meştafronutho, yalakalık/dalkavukluk=şufardikutho, alay=bezho/muyoko, emek sömürüsü=şubzozo d’maksoro, iftira=u’şukyo, kıyaslama=fuhomo, rekabet=muroyo, şikayet=kbulyo/kutroğo, itibarsızlaştırma=zulolo d’ikoro, karalama=şuhomo, hile=neğlo, kin=aktho, öfke=ruğzo, hiddet=elmo, nefret=senetho, gurur=şubhoro, kendini beğenmişlik=şufroho, çekişme=heryono, didişme=masutho, küçümseme/hakaret=bsuryo, soğutma=makronutho, zorlaştırma=ma’skonutho, ağırlaştırma=mavkronutho,  rahatsız eden=malzono, rahatsızlık=malzonutho, Zan/sanrı=sebro, kuruntu/evham=maklonutho, şartlanma=maşronutho, ahlaksızlık=sahnutho…

[7]  FB, Entelektüel Bakış, Nevzat Tarhan.

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=10159740517449727&id=683934726

[8] FB Sayfası, Zülfikar Özkan.

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=4209141542507784&id=100002359399602

[9] Bu yazıyı, ruhumun düğmelerini ilikleyerek, zorluklara rağmen Şumloyo mantığıyla ortak yaşama ve kalkınmaya olumlu katkılar sunan, Doğu Hristiyanlığının bir damarı olan Antakya orijinli Süryani Ortodoks Kilisesine, Süryani Katolik Kilisesine, Doğu Havarisel Asur Kilisesine,  Marunî Kilisesine, Keldani Kilisesine, Kadim Doğu Kilisesine; aynı budunsal kökenin ve aynı tarihsel geçmişin evlatları olarak Türkiye, Irak, İran, Suriye, İsrail, Ürdün gibi Ortadoğu ülkelerinden dünyaya dağılan ve Asuri/Arami/Süryani/Maruni/Keldani ismi altında Süryanice dili için uğraşan sivil yapılara ithaf ediyorum!

الحكمة والفلسفة في مفهوم الشوملويو

الحكمة والفلسفة في مفهوم الشوملويو

لا توجد مشكلة مفاهيمية حول الصحة الروحية في الأدب السرياني. على العكس من ذلك، فإن المفاهيم الخاصة بهذا المجال غنية وعميقة للغاية. لأن العديد من المقترحات المكتوبة والشفوية قد تم تقديمها من الماضي إلى الحاضر في هذه الأدبيات ضد الأمراض الروحية التي تسمم الحياة ونظام المعتقدات، وقد تم تقديم العديد من الأعمال في هذا المجال. لذلك، فإن مفردات ومفهوم اللغة السريانية، اللغة القديمة الحية، مثل (الشوملويو– التكامل) هذا المفهوم اللغوي يعمل بمثابة ترياق ضد الأوهام العقلية في علم التشريح المرضي وضد كل ما يجعل الحياة مريضة.

كما هو معروف، يعبر علماء الاجتماع عن حقيقة أن “الشخص الذي يحاول أن يفعل كل شيء بنفسه لا يمكنه الاستفادة من إمكانات الآخرين” ذوالفقارأوزكان[1] Zülfikar Özkan  احد  الكتاب البارزين في تركيا، يقول ما يلي حول هذا الموضوع: “يمكننا أن  نشعر بأننا مفيدون من خلال خدمة الناس والمساهمة في الحياة. يمكننا إيجاد السلام باستخدام قوتنا للآخرين. لأن القوة التي لا نستخدمها أو إمكاناتنا الفردية تخلق توتراً كبيراً. عندما يكون لدينا وقت غير محدود نقضيه وحدنا مع أنفسنا، فإننا نواجه خطر القضاء على وجودنا”، يشير البيان إلى المقاربات الحيوية لمنطق الشومليو، بما يتجاوز الواقع النفسي. علاوة على ذلك، لا يوجد كائن حي أوغير حي في الطبيعة يعيش فقط لذاته. بسبب النظام الطبيعي، كل شيء يتغذى على بعضه البعض. فكما أن الشمس لا تشرق من تلقاء نفسها، كذلك لا تثمر الشجرة لنفسها. نفس الشيء ينطبق علينا نحن البشر. أن تكون بّناءً وميسّرًا، وليس هدامًا وصعبًا، هو مجرد واحدة من الحقائق التي يتحملها البشر. بسبب الحاجة المتبادلة، يجب على الناس أن يكملوا ويطوروا بعضهم البعض بالحب وبدون امتنان. لأن الشعوربانعدام القيمة لا يمكن التعامل معه بأي طريقة أخرى. هذا هو السبب؛ إن فهم منطق الشومليو سيؤدي إلى ظهور تفاهمات تسهل الأمور في هذا الصدد. لدرجة أنه بعد الآلام الوبائية في عصرنا، أعتقد أن مفاهيم جديدة وأشكال حياة جديدة ستلعب دورًا في هذا السياق.

في واقع الأمر، فإن المعتاد والمألوف دائمًا ما يكون مريحًا وملائمًا. على الرغم من أن الخروج عن المألوف يخلق ضغوطًا وتوترًا على مستوى العقل، إلا أنه يؤدي إلى مساعدة الكمال والتطور الروحي للوصول إلى حياة منطقية وأخلاقية، كما في المعنى الواسع لمنطق الشومليو، الذي يحمل هذا المعنى بالضبط ليس إلا. من أجل أن يحدث هذا، يجب أن يظهر الكمال والجودة في الناس. يجب على الإنسان أن يغير غرائزه المشوهة وعواطفه المدمرة حتى يظهر“النور” فيه دون عائق ونقي. دعها تنير لتستنير. دعها تتألق ولتتألق في كل الاتجاهات.ِ

كما هو معروف، فإن المفاهيم / المنطق الجديد الذي  يفتح آفاقًا جديدة ويزيد من الوعي في البيئات الاجتماعية والثقافية التي تغذيها القوالب النمطية ليس من السهل الاهتمام بها واستيعابها في وقت قصير. إنها وظيفة ستستغرق وقتًا. يتطلب فهمًا واسعًا إلى جانب الصبر. ومع ذلك، لا يمكن علاج الأمراض العقلية والالتهابات العقلية دون الاهتمام والقبول غير المشروط بعدم (التحيز، التكييف السلبي، الغطرسة، العجرفة، الإقصاء، التهميش، عقدة الدونية، التفوق، الغرور، الحسد، الغيرة، الحقد، إلخ. .). لذلك ، من الضروري الانتباه إلى لمنطق الشملويو تطهيرالطين الأناني الذي يغطي الروح. لا توجد طريقة أخرى لتحقيق التوقعات العقلانية والحصول على المساعدة عند الحاجة دون الروح التكميلية والتحويلية لـلشوملويو[2] التي لا تتحقق إلامن خلال الحب, الحب الذي يجعلنا نقدرليس فقط أنفسنا، ولكن كل شيء، حتى النظام البيئي.[3]

القديس مار يعقوب السروجي (451-521 م)، الذي يشير إلى الثروة الفكرية بقوله: “من يزرع الجهل يحصد البؤس”، قال: “كلما زاد التعليم زاد العقل ثراء”. هذا المعلم العظيم، الذي توقع أن معرفة الحقيقة هي مسؤولية، يستمر في السرد المريح قائلاً: “تحدث بما هو صحيح، أيها المتحدث. سواء سمعك أحد أم لا، لا تتوقف، تحدث”.

على الرغم من أنه ينظر إليها على أنها تجديف ضد تيار قوي، وأعتقد أن هذا التحديث هو مفيد من حيث المساهمة فكريا في الوعي الجديد الذي يرتسم في جميع أنحاء العالم وإلى الأجيال الشابة. لأن منطق “الشوملويو/ التطور” له إطار يساهم دائمًا في قواعد الحياة المشتركة والنضج الروحي. يتم قياس ذلك من خلال كيفية تعاملنا مع الناس الذين يعتمدون علينا. يقاس بالحب الذي نسمح له بالعمل فينا.

الكاتب الإيراني أنوشيرفان ميانج Anooshirvan Miandji الذي يقول: “ينظر الناس بأعينهم ويرون بألسنتهم”، يؤكد أن المعلومات التي تمرعبرمرشح أنماط تفكيرنا الشخصية تجعلنا ما نحن عليه. “كبشرية، يمكننا بناء مبانٍ ضخمة، أو روبوتات، أو حتى إنشاء حياة على كوكب آخر. مهما كان ما ننتجه كحضارة، فإن الفكرهو أثمن ما يمكن أن تنتجه البشرية. نحن بحاجة إلى أفكار لتوسيع خيالنا، ولتجميل العالم الذي نعيش فيه، ولعيش حياة ذات معنى. التفكير هو أفضل هدية يمكن أن نقدمها لأنفسنا والمجتمع الذي نعيش فيه. التفكير هو تجاوز الحدود. “

الشخصية هي مفاهيم، وفقًا للدراسات العلمية اللغوية

الشيء الوحيد الذي يجلب التكامل البنيوي العضوي للغة هو الكلمة وعالم القيمة والمعنى الذي تحمله بالتوازي مع التوازن الداخلي المفاهيمي. إذا كان هذا “الكون ذي القيمة بمعناه” قد شهد تآكلًا وفقدانًا للمعنى، فإن تلك اللغة قد فقدت تأثيرها الخلاق في البناء والدلالة. لأن تآكل وفقدان المعنى في اللغة نوع من المرض. وهذا بدوره يتسبب في فقدان الشخصية المفاهيمية للكلمات أو موتها تمامًا. تؤكد الشخصية المفاهيمية للكلمات في اللغة على محتوى الكلمات وأصلها وروحها. تشرح هذه النقاط ، التي يتم التأكيد عليها باسم الكلمة في اللغة، كلاً من المعنى والقيمة عندما يتعلق الأمر بالقوة الحيوية والإبداعية للكلمات. لأن المحتوى والمعنى والقيمة هي عمليات متزامنة  مع وظائف مهمة للغاية تحدد الإجراءات والدوافع. الشخصية الدلالية للمفاهيم تطور أنماط التفكير وتوسع المعاني الموجودة من خلال زيادة الوعي. بل إنه يعطي معاني جديدة لتلك الكلمات. هذا له تأثير إيجابي للغاية على قدرة الناس على الفهم ونظام التقييم. ضعف القدرة على التفسيرأكبرمصيبة يمكن أن تصيب اللغة. يعزز التطور المفاهيمي في اللغة حيوية تلك اللغة، والتشكيل الاجتماعي والثقافي للأشخاص الذين يستخدمون تلك اللغة، وزيادة قوة الوعي. وفقًا للدراسات اللغوية، كلما زاد المعنى الذي يُنسب إلى المفهوم، زاد ثراء تلك اللغة. بالإضافة إلى ذلك، فإن ثراء المعنى في المفاهيم يشير إلى مدى قدم تلك اللغة بالمعنى الذي تحمله من الماضي.

ظهور مفهوم الشوملويو

بينما كنت أطارد المعاني الضائعة والمفقودة والضمنية والمسروقة ، فكرت مرارًا وتكرارًا في المعنى المهم والعميق جدًا لمصطلح  “الشوملويو”، والذي يستخدم على نطاق واسع في أروقة الأدب السرياني ويستخدم أيضًا بشكل متكررفي مصادر الكنيسة، مما يساهم في أوجه القصور، عدم الاكتمال والكمال، ولكن لا يمكن فهمهما بأي شكل من الأشكال. لقد قمت بتحديث هذا المفهوم الشامل في ذهني، والذي لا أحد ينظر إليه في ظل ظروف أزمة الحقيقة اليوم، بسبب الجهود العلنية والسرية لاكتساب القوة والسلطة، وقد حرصت على استخدامه بشكل متكررمن أجل إثارة الوعي. لأن “الشوملويو” بالنسبة لي هو وتر الحياة وإيقاع النوايا الحسنة.[4] إنه طريق الوعي / التوازن الواعي الذي يقود من المعارضة إلى التكامل. لقد كتبت هذا المقال من خلال تجميع الإلهام وحبوب اللقاح الفكرية التي حصلت عليها من العديد من الأساتذة / المؤلفين السريانيين الذين نقلوا الحقيقة إلينا حتى نتمكن من التفكير والتدبر والعيش من خلال معرفة واكتشاف أنفسنا.ِ لأنه، من خلال أعماله التي تلقي الضوء على حياتنا الاجتماعية والثقافية، فإنه يجعل المعاني الأبدية حية؛ شرح معنى الحقيقة والحياة مع الدلالات السحرية للكلمات؛ لقد فعلت ذلك من خلال محاولة فهم مشاعرهؤلاء السادة في العمل والعزاء، وخبراء الكلام والقلم، وأطباء القلب، الذين يملأون الجروح الروحية بجهودهم ومنتجاتهم. لأنه إذا لم يتطور الوعي بالضعف والنقص، فإن التطورالشخصي يظل بطيئًا. لهذا السبب، يجب أن نتحلى بالشجاعة لتحويل نقاط ضعفنا وأوجه قصورنا إلى قوة باستخدام منطق الشوملويو الذي يربط الطرق الصغيرة بالطرق الرئيسية. يجب أن نكون قادرين على تقديم خدمة لأنفسنا من خلال حشد شجاعتنا!

لقد نشأ من مخاض الفكرالذي عانيت منه أثناء التفكيرفي مشاكل بارزة. أعتقد أنه إذا تمكنا من وضع إخلاصنا وقلوبنا وضميرنا في قلب ما نعرفه ، جنبًا إلى جنب مع أوجه قصورنا في المجال الذي نخدمه، وزيادة فعالية “الشوملويو/ التكامل” في عالمنا الفكري، فسنكون معًا نساهم بشكل أكبرفي مسيرة التقدم ويجعل المواقف السياسية والإدارية أكثر إنسانية، ونساعده في اتخاذ شخصية. في هذا السياق، لكل شخص مهمتان تكمل كل منهما الأخرى. الواجب الشخصي هو ضمان تطورالمرء. الواجب الجماعي هو المساهمة في تطور الآخرين. لا ينبغي أن ننسى أن ما نقوم به من أجل التطورالفردي سيكون بالتأكيد مفيدًا للتطورالعالمي.

دلالات مفهوم الشوملويو

أثناء البحث عن فهم يحاول تعليم “العودة إلى الجوهر، والقصور، والنقص، والإكمال، والإكتمال، والإيثار، والرحمة، والشفقة، وقدسية كرامة الإنسان والعمل بوعيهم” في عالم استغلالي، مسيء، مدمر ومنحرف. الأنا التي تحاول الهيمنة من أجل الحكم ، كانت دلالات هذا المفهوم محيطة وشاملة لكل الركائز. التواضع، الفضيلة، الإخلاص، المسؤولية، البساطة، السلام، الانضباط، روح ضبط النفس، الإرادة القوية، الانسجام، الاجتهاد، الإنصاف، المساواة، الأصالة، الحرية، اللغة البناءة الاستباقية، تجنب التطرف، التوازن، وبإحساس مرهف قد ظهر كرد فعل فكري يدعو إلى عكس المشاعر والأخلاق المتسقة. إنه نهج يحول الأنماط العقلية الضيقة المسجونة في جرة زجاجية بمعاني مشتقة من روحنا / جوهرنا الإلهي، ويضع القواعد الأخلاقية والقيم الأخلاقية في مركزعالمنا الفكري، مع الاهتمام بالعالم المادي والروحي. من البشر. إنه موقف أخلاقي يسعى إلى جعل اللغة التي تحمي حق كل شخص في الحياة وقانون هذا الحق هو المسيطر في جميع مجالات الحياة. باختصار؛ ليس له هوية أو سمات مثل الوعي الصافي. ومع ذلك، لديه كل التفاهمات اللازمة في رحلته للتطور. تمامًا مثل المغناطيس، فهو يربطنا بالقيم الإلهية للحقيقة المطلقة من خلال المواقف والمقاربات البشرية.

معاني الشوملويو

الشومليو، هو الذي لا يرتدي ملابس الأنانية ويهتم بالتقييم، هو فهم الكمال من أجل الإنجاز. هو تسلق نحو الضوء. وتعني “التطور، الإدراك، النضج، الإكمال” باللغة التركية هو: الشومليو/ التطور، وهو قانون عالمي، يحدد صعود الروح وتطورها في مراحل معينة، في الغالب من خلال التحول. لديها محتوى غني في الأخلاق والمنطق. في الواقع، إنها ليست سوى جوهرخالص خالٍ من الأنا. ومن ثم، فهو نهج خالص ونظيف. إنه يعني تحمل المسؤولية عن الحياة على مستوى عالٍ. هذا الفهم، الذي يعلّم ما يجب فعله وما لا يجب فعله في طريق الحق والولاء، يؤكد على أهمية خطاب “فلننزع عنا ثوب الأنانية حتى يتجلى لنا الخالق” لكي تتجذر في الحب الإلهي بالمعنى الداخلي. إنه يطور الوعي الروحي الذي يمكّن مصادر العزاء في العالم الداخلي. مثل العديد من العناصر الغذائية والفيتامينات والبروتينات والمعادن التي توفرالنمو البدني، فإنه يجعل الناس نشيطين ومنتجين ونشطين في الحياة الاجتماعية. بالمعنى الداخلي، يجلب الهدوء والسيطرة على الروحانية والحضارة.

إن القضية الأساسية في منطق الشومليو، الذي يشجع ويمجد الحياة المشتركة، هو التحول من الرغبة في المادة إلى الرغبة في إعطاء المعنى. لأن المادة هي أداة لتطور الروح. العطاء والكمال هو فرح الروح. كما يظهر البحث العلمي، يتم تنشيط أجزاء من الدماغ مرتبطة بالمتعة والتواصل الاجتماعي عندما تكون كريمًا مع فهم تكميلي للعطاء. لذلك، مع منطق الشومليو، يتم  نكران الذات ، كل ما نقوم به / نقدمه لشخص آخر يوسع عالمنا الداخلي إلى الخارج. يخلق رابطة بين المانح والمتلقي. لأنه بقدر ما توجد حاجة للأكسجين للعيش، توجد حاجة  للمساهمة بشكل إيجابي في العمل بالحب، لجعل الحياة / العالم أفضل مما وجدناه، وهذا أمرحيوي للغاية من حيث الاستمرارية.

ويؤكد الاسم العظيم للروحانية السريانية، القديس مار أفرام النصيبيني (306-373 م)، على ما يلي: “مثلما يلبي كل عضو من أعضاء الجسم احتياجات عضو آخر، يلبي الناس في هذا الكون أيضًا الاحتياجات العامة للمنفعة / المنفعة العامة. فلنفرح إذن أننا بحاجة إلى بعضنا البعض. لأن الانسجام والتناغم بيننا نتيجة لهذا الوضع. لأن الناس يحتاجون إلى بعضهم البعض، فإن الشيوخ والكبار يصبحون متواضعين تجاه الناس العاديين دون أي إحراج. بهذه الطريقة، يلجأ الصغار إلى كبار السن دون خوف. لدرجة أننا نرى وضعًا مشابهًا في علاقتنا مع الحيوانات لدرجة أن حاجتنا إليها تتطلب منا التعامل معها باهتمام ورعاية”.

حول هذا الموضوع ، يعبر القديس مار باسيليوس (+378) عن رأيه أيضًا على النحو التالي: “لأن لا أحد منا يستطيع تلبية احتياجاتنا الجسدية بمفرده. على العكس من ذلك، يحتاج كل منا إلى الآخر من أجل تلبية هذه الاحتياجات، وبالتالي علينا أن نولي أهمية لمصالح / منافع بعضنا البعض.”

نعم، خلال الأنشطة اليومية، عندما تضيع بوصلة الضمير ويضيع مقياس الرحمة، فإن الشعور بمنطق شومليو وإضافته إلى عالمنا المعنى سيكون بمثابة الدواء الشافي. لأنه لا يمكن لأحد أن يتعلم ويستوعب ويطبق حقائق الحياة لشخص آخر. الهدف هو التدفق معهم بدلاً من مقاومتهم. هو تقييد الذات الزائفة بالوعي الداخلي والخارجي ضمن عملية التطور، وتحويلها إن أمكن. هو أن نعيش في إدراك أن الإنسان روح له جسد وأن هذه الروح لها خصائص إلهية. بهذه الطريقة، ترك المواقف النسبية وتقدير كلاً من نفسه والآخرين. بدوافع الخادم، يجب أن تكون قادرًا على إكمال شخص آخر وفقًا للإمكانيات لكي يكون كاملاً. كما قال الفيلسوف الشهير إبيكتيتوس (Epiktetos (55-135 منذ قرون. “نحن لسنا أشخاصًا نتمتع بتجربة روحية. نحن كائنات روحية لدينا خبرة بشرية”.

في هذا السياق، يجب أن نتعلم كيف نخرج وننظر إلى أنفسنا من الخارج لنجد الطريق لأنفسنا ونتعلم من نحن. من أجل تحقيق ذلك، يجب أن نكون قادرين على فتح أعيننا الروحية / القلبية من خلال ما يوصف بـ “الولادة الثانية”. يجب أن نملأ ظلامنا الداخلي بالنور حتى نتمكن من إيجاد الطريق لأنفسنا بهذا النور، ونفهم من نحن ونعيش حياتنا بهذا الوعي.

بصفته المعلم العظيم في الأدب السرياني، ابن العبري من ملاطية (1226-1286 م)، الذي يربط الشرط المسبق للتغذية مع هذا التطهر من الوحل، أي الأنا، في بيانه، “لا يمكننا أن نشرب من النبع بدون التطهر من الوحل” لا يصنف الحياة؛ هذا النهج، الذي لا يسبب أي ضرر، هو في حد ذاته يغذي موقفًا خالٍ من كل الأوساخ والطموحات المدمرة والدوافع الفاسدة والأحكام المسبقة والتكييف السلبي والتصورات المؤذية والذهنية والعقلية. الأنماط الفكرية (الصور النمطية). إن العلاقة الحميمة غير المرئية (ولكن المفهومة بمرور الوقت) الصادقة والصميمة التي تنبع من روح التعريف هي السلوك الأساسي للشوملويو. هذا النهج ، الذي يوفر مخرجًا في المواقف والمواقف التي يبدو فيها كل شيء قاتمًا، يقيم الإجراءات وفقًا للنية ويكرمها وفقًا لمعدل الفائدة التي يقدمها لعامة الناس. إنه يقدم صيغة جيدة لأولئك الذين يريدون أن يفهموا ويعرفوا أنفسهم -لإدارة أنفسهم والمجال الذي يخدمونه. لأن “منطق الشوملويو”  له تفاهمات تكميلية. مع جوانبها الافتتاحية والاحتضان، فهي شكل من أشكال الفهم القائم على الوعي بالنقص، والتقدير، والرحمة، والإيثار والمعرفة الحقيقية. يستمد هذا المنطق قوته من الانضباط والثقافة، كما هو الحال في الفهم متعدد الأوجه للتنمية. يؤكد على معرفة الذات والانضباط الذاتي.

إنه يرى المناهج غيرالواعية والمخادعة التي تضر بالعالم الداخلي للناس مثل التلاعب وسوء المعاملة والاستغلال على أنها شرأخلاقي وقسوة على الروح. إنه يعلم أنه بدون الثراء الثقافي لن تخدم الثروة المادية أي غرض آخرسوى إضافة أبعاد جديدة للإسراف. لذلك، يكشف منطق الشومليو عن صعوبات البقاء مع التيار دون امتلاك قيم التربية والثقافة. لأن طريق التنشئة والثقافة الذي يعمل لصالح المجتمع هو طريق الإنسانية الذي يمهد الطريق للتحول والتطورالداخليين. بغض النظرعن ارتفاع جبل المادية / التمركز حول الذات / الأنانية، فإن طريق الثقافة والتنشئة يمر فوقهم.

الغاية من الشوملويو

والغرض الرئيسي من الشوملويو هو النقاء  والتطهير. انها تكتسب باستمرارالإدراك الواعي. ذلك من خلال جعل كل خطوة، كل سلوك، كل حوار يتم بشكل متواضع. “قَدْ كَلَّمْتُكُمْ بِهذَا لِيَكُونَ لَكُمْ فِيَّ سَلاَمٌ. فِي الْعَالَمِ سَيَكُونُ لَكُمْ ضِيقٌ، وَلكِنْ ثِقُوا: أَنَا قَدْ غَلَبْتُ الْعَالَمَ” (يوحنا 16:33). بناءً على كلام المسيح الذي يقول إنها تنير طريق التطور. مع قواعد التواضع والفضيلة، من الضروري مقاومة المشاعر الدنيوية / النفسية/ الأنانية وتغييرها. وهو يسلط الضوء على طريق دمشق التي حولت القسوة المدمرة لشاول وعدوانه إلى بولس المليء بالوداعة والحنان. يعتقد أن الصحة المادية والروحية تعتمد عليه. ومع ذلك ، مع هذا الوعي، يمكن الانتباه إلى ما يقدمه (الأكل والشرب والتغذية) وما يخرجه (النية – الكلام – الفعل). يمكن إبقائه تحت السيطرة.

إيقاظ الوعي بمعرفة الحقيقة

اليوم، في بعض أنحاء العالم، تستمرالقسوة على الروح بمواقف مختلفة مثل الازدراء، والإقصاء، والتهميش، والحسد، والغيرة، والاستغلال، والاستثمار، وتشويه السمعة، والنفاق، والرياء، والغطرسة، والكبرياء، والغرور. تنبع من مشاعر الكراهية في مجال السلطة والخدمة. في الواقع، وصلت هذه السمات المدمرة إلى ذروتها في بعض الأماكن وفي بعض الناس. السبب الأكثر أهمية لذلك هوأن وعي الوجود فيما يتعلق بعمل الإنسان والكون لم يتطور. لأنه، كما في مثال الكرمة والعصا، الشخص الذي يقبل نفسه ككيان منفصل عن الكل، يضطهد نفسه بسبب القلق والمخاوف. ومع ذلك، عندما يبدأ التفكيرفي نفسه والكون، ومساءلة نفسه واستخدام قدراته / مهاراته، يبدأ الوعي الغافي الميت، وهو بعيد عن الإدراك، في الإحياء والتطور. ونتيجة لذلك، يتبين أنه لا توجد قوة أخرى غير القوة المطلقة، من خلال قنوات مختلفة (العبادة، والرحمة، والكتب، والأصدقاء، والصعوبات، والتفاعلات الاجتماعية، وما إلى ذلك)، على الرغم من أننا لا ندرك ذلك. يدرك الإنسان أيضًا أن وجوده ليس منفصلاً ومستقلاً عن تلك القوة المطلقة، وتبدأ “معرفة الحقيقة / المعرفة العالمية” في التدفق والانسياب إلى مثل هذا الشخص. بهذه الطريقة، تتحول الذات الفردية والمستقلة والافتراضية والكاذبة التي عاشها الشخص حتى ذلك اليوم إلى تحقيق القوة المطلقة / الإلهية الوحيدة، حيث تتطور الذات الحقيقية / الروحية. وعند هذه النقطة، تبدأ الولادة الثانية للإنسان. بعد هذه الولادة، يرغب الإنسان في تجاوز الجزء الرسمي من نظام معتقداته. الولادة الثانية المشار إليها هنا هي الإتمام الكامل لقول المسيح “إِنْ كَانَ أَحَدٌ لاَ يُولَدُ مِنْ فَوْقُ لاَ يَقْدِرُ أَنْ يَرَى مَلَكُوتَ اللهِ” (يوحنا 3: 3). لأن الإنسان كيان له قدم في العالم المادي والأخرفي العالم الروحي. بعد الولادة البيولوجية التي بدأت من رحم الأم، تنفصل عن ارتباطها / سلامتها في الروح / العالم الروحي، أي من المصدر الذي أتت / تغذت منه. الإنسان كيان يدفع ثمن هذا التمزق بأبعاد مختلفة.

أما الولادة الثانية، من ناحية أخرى، فهي حالة ولادة روحية تدل على تحقيق الجوهر، وإيقاظ الوعي، وتحقيق القيامة، والوقوف. على الرغم من الحاجة إلى القابلات / الأطباء الروحيين أثناء هذه الولادة، فإن كل شخص مسؤول بنفس القدر عن الولادة الثانية. مع هذه الولادة الثانية، والتي تسمى أيضًا “تدريب الذات” أو “تقييد المشاعر / تحويل المشاعر” بروح ضبط النفس، يستيقظ الإنسان من نوم الذات في العالم ويبدأ في إدراك الحقيقة التي تخلق كل شيء بقيامته الواعية. ثم يدرك أن كل شيء في الكون مترابط كما ينبغي. يعمل بشكل صحيح ومثالي. ثم قال الفيلسوف الشهير ماركوس أوريليوس (121-180) Marcus Aurelius: “تخيلوا أن الناس مرتبطون ببعضهم البعض، وأن الأمر ليس قرابة دم، بل رابط عقلي. لقد ولدنا لمساعدة بعضنا البعض. إذا كنت جزءًا من الكل، يمكنني أن أرحب بأي شيء. لأنني مرتبط بأجزاء أخرى، فأنا لا أؤذي الناس. أفكر دائمًا في رفاههم وأقدم التضحيات من أجلهم. عندما أفعل هذا، ستكون حياتي في حالة جيدة “ يجد المرء المزيد من المعنى في ذلك . المملكة التي تكلم عنها المسيح هي في عالم الإنسان الداخلي. إنه العالم الروحي للإنسان. إن بذرة كل الخير / الجمال المنشود في العالم الخارجي موجودة في ذلك العالم. لذلك ، يتشكل السلام والراحة والاستقرار في العالم الخارجي وفقًا لذلك العالم. بالنسبة له ، العالم الروحي (الذات الحقيقية) للإنسان أهم من أن تهمل من خلال الروتين اليومي الذي له نفس قيمة الأكل والشرب. لا يجوز أن يتعرض لمعاملة تعسفية جائرة. لا ينبغي تركها للممارسات غير المسؤولة. يجب أن يكون معروفًا وتذكر أنه لا يوجد شيء غير موجود في العالم الداخلي لا يظهر في العالم الخارجي. وتجدر الإشارة إلى البيان التالي لابن العبري  (1226-1286)  حول هذا الموضوع: “أيها الشخص الذي يغسل جسده بالماء كل يوم؛ لماذا لا تغسل قذارة روحك المليئة بالعيوب؟ يعلم الجميع أن أوساخ الجسد تلوث الجسم فقط. ومع ذلك ، فإن قذارة الروح تعذب الجسد والروح. يجب أن تستيقظ! “

الآثار المضادة للشومليو

منطق الشوملويو، الذي يمجد فهم الإنجازفي جميع المجالات، لديه ضوابط تؤدي من المعارضة إلى التكامل. هذا الفهم للحياة، الذي يلعب دوره أثناء الولادة الروحية المذكورة، له نقيض في عالم التناقضات / الأضداد. في دورة الحياة حيث يوجد كل شيء مع نقيضه، فإن الجانب السرياني لشوملويوܫܘܡܠܝܐ هوالشوعليو ܫܘܥܠܝܐ. إنه يشمل أيضًا الغطرسة / الغطرسة التي تضطهد الروح، ومواقف نظام الأنا الذي يضطهد، والسلوكيات الشقية. هذا المنطق، الذي تهتم به الثقافة الشعبية، يتسبب في اغتراب وتغريب وتمزيق غيرمرغوب فيه. مثل الشرالذي يحاول التسلل إلى نسيج الخير، يتغلغل منطق الشوعليو أيضًا في عالم الفكرالبشري. مثلما يعيش الطفيلي من خلال التغذية على جسم سليم ويضعفه، فإن منطق الشوعليو، الذي يعني الشر الأخلاقي، يتغذى على عالم الفكر، ويقضم ويضعف المكان الذي يتغذى فيه.. لذلك تضعف التنمية الاجتماعية وتتضررعندما يتمسك المرء بالمعاني المحدودة ودوافع التردد المنخفض لمنطق الشوعلويو، الذي يرتدي ملابس الأنانية ويتحدث بلغة الغطرسة. لذلك، من أجل الابتعاد عن طبيعة القوارض والطبيعة المهدرة لهذا المرض، من المفيد أولاً معرفة المفاهيم التي يتكون منها منطق الشومليو [5]. لا بد من صقل تلك المفاهيم ومعانيها من خلال ترشيحها في العقل والقلب، والسعي لاستيعابها. لأن التوجيهات والاقتراحات لهذا المنطق، الذي يحتوي على كل الخير والمساعدة التي تثري الحياة ، يقرب الناس من الجوهر بتحريرهم من الرغبة الشديدة / الذات الزائفة. يكشف الإنسانية / الذات الحقيقية. إنه سهل وفي نفس الوقت صعب. الصعوبة ليست في المجهول، ولكن في سوء الفهم. عندما تنشط معاني منطق الشومليو في عالم الفكر، تدفأ الروح وتتثاءب. العيون الداخلية والرؤى مستنيرة. الوعي والفهم يتطوران وينموان. تتكاثر الفرص. الاختلافات و تتحسن الترسانات الداخلية. وهكذا، سيكون كل شخص، كل سلطة، كل مؤسسة هادئة ومتوازنة في مناصبهم ومواقعهم. سيكونون نشيطين  في مهامهم  وأدوارهمى. تبقى محترمة من خلال الحفاظ على كرامتها ووزنها. لأن منطق الشوملويو يساعد على التدفق فإنه يجعل الدماغ يطلق الإندورفين (المعروف باسم هرمون السعادة). في حين أن هذا يجعل الناس يشعرون بالرضا، علاوة على ذلك أنه يساهم في الصحة البدنية والعقلية. لذلك، فإن الشخص الذي يستوعب هذا المنطق يثّمن الناس ويطورالعلاقات معهم بسبب حبهم لذاتهم وكرامتهم الإنسانية. من ناحية أخرى، عندما تدخل معاني منطق الشوعلويو[6] ، التي تؤثر على الناس سلبًا، يفرز الدماغ المواد الكيميائية الحمضية الخاصة به ويدخل هذا الإفراز إلى الدم. إذا كان هذا الإفراز مرتبطًا بالخوف، ينخفض ​​ضغط الدم، وإذا تم إطلاق المادة الكيميائية المرتبطة بالغضب، يرتفع ضغط الدم ويظهر العدوان[7]. لذلك، عندما تنشط هذه المعاني في عالم الفكرالبشري، تصبح الروح باردة وقاسية. العيون الداخلية والرؤى القاتمة. الوعي والفهم يتقلص، ينكمش. الفرص تتضاءل. الاختلافات والأدوات الداخلية تصبح مثيرة للاشمئزاز. ويصبح قلقا وغيرمستقر في وضعه. يصبح سلبيًا في مهمته ودوره. يصبح غير قادرعلى حماية كرامته وموقعه. لأن الأشخاص الذين لديهم منطق الشوعلويو يهتمون بأنفسهم فقط. يتم تقديرالناس بما يتناسب مع احتياجاتهم وتوقعاتهم واهتماماتهم. يكون هذا الشخص دائمًا عرضة للاستياء والشبهة وسوء الفهم بسبب الفراغ الداخلي.

معنويات الشوملويو  وواجباتها

إن بذورمنطق الشوملويوهي الفضائل والقيم البشرية نفسها. تُزرع هذه البذور في كل مكان بكل الوسائل، ولكن الشيء الرئيسي هو زرع هذه البذور في أعماقنا ، حيث لن يتم سرقتها أو حرقها أو تعفنها، والسماح بزراعتها، حيث يمكن أن تتجذر وتتفرع، و تؤتي ثمارها. لأن الحياة الحقيقية تتشكل من خلال معدل نمو / قوة تلك البذور. لأنه وفقًا لهذا المنطق، فإن الشيء الأساسي هو معاملة جميع الكائنات الحية وغيرالحية بوعي بالتثمين والإيثار النشط في هذا العالم ، حيث نأتي لنخدم، ونخلق، ونكمل بعضنا البعض بالحب والاحترام. إذا حدث هذا، فسيتم البحث عن الإبداع والإنتاجية، وسيتم تحقيق الوفرة اللازمة. ولكي يحدث هذا، يجب علينا أولاً أن نحاول تشكيل نوايانا وأفكارنا ومواقفنا من خلال فهم التعاون الواعي والشراكة الروحية، ومن ثم التحرر من طموح الهيمنة والسيطرة والمنافسة. واعلم أن الفعل ينقل الفهم إلى الحكمة. العمل يحول المعرفة إلى حكمة. كما قال المفكر / المؤلف الشهير جوته،”المعرفة لا تكفي، من الضروري التطبيق؛ لا يكفي أن نريد، من الضروري أن نفعل”.

لذلك، لا فائدة من المعرفة ما لم يتم تفعيلها. بالنسبة لنا، إنها مسؤولية تتجاوزواجب الخدمة بمنطق الشوملويو الذي سيحمل الفضيلة والبراعة إلى ما وراء الكلمات ويجعلها محور الحياة، وتقديم مساهمة إيجابية لهذا المنطق. والقيام بذلك بغلاف يتجاوز كل الفهم المتعارف عليه وبرفض كل أنواع الغطرسة والاستعلاء والإقصاء، وبالتخلص من كسوف الأنا الذي يحجب الفطرة السليمة، يتم القضاء على الأوهام الفكرية. لذلك، يجب تطوير طرق لتكون شخصًا فاعلًا بدلاً من شخص خطابي. يكمن أصل كل المشاكل في عدم وجود هذا الرأي ونقص المعدات الأخلاقية. بالنظر إلى التصدعات الأنانية ونظّارات الامتنان القذرة، يزداد تعقيد الحياة و تتحول الحياة  للأسف إلى كرة متشابكة  من سوء الفهم.السيد ذو الفقار أوزكان يعبرعن هذا بطريقة جيدة جدأ اقتبس جزءاً من كلامة وأنقله لكم يقول معلمنا المحترم: “التطور يعني الكمال والنضج، والوصول إلى مستوى الكمال البشري. تستخدم كلمة التطور، التي لها مكانة عظيمة في الدين والتصوف، مع معاني التطور والتكامل  والنضج. الشخص الذي يحب شخصًا ما حقًا يعدل سلوكه بطريقة تساهم أكثر في التطور الروحي لذلك الشخص. من يحب حقًا يوسع نفسه وكيانه ويتطور بينما يوسع نفسه. الحب الحقيقي يجدد الناس ويطورهم. كلما ساهمنا في التطور الروحي للآخرين، كلما تطورنا نحن أنفسنا روحياً. الشخص الذي يحب حقًا سيحترم دائمًا الفردية الفريدة والاختلاف الذي يتمتع به من يحبه. بل إنه يدعمها. أولئك الذين لا يحترمون الانفصال والاختلاف يعانون بلا داع. يُطلق على أكثر أشكال عدم الإدراك الاختلاف والانفصال تطرفاً النرجسية. في العديد من العائلات، يحدد الرجال والنساء غرضهم فيما يتعلق بأنفسهم. لا يعتقد هؤلاء الأشخاص أن زوجاتهم كيان منفصل جوهريًا عنهم. ومع ذلك، فإن الزواج مؤسسة تعاونية. الغرض الرئيسي من الزواج هو أن يدعمه الآخر حتى يتمكن كل شخص من الوصول إلى القمم الشخصية لتطوره الروحي. من يحب حقًا يحترم الشخصية الفريدة للآخر ويسعى لتطويرها.”

كما يمكن رؤيته، بدون الفهم الإداري لمنطق الشوملويو/ التطور، للأسف، المعنى يتفكك ويفقد أحيانًا حتى في فترات الصعود والهبوط والمد والجزر في اليوم. لأن الحياة تقوم على العوالم المرئية (المادة / الجسد / الفيزياء) وغير المرئية (المعنى / الروح / الميتافيزيقيا). من الواضح أن الحياة لا يمكن أن يكون لها حقيقة خاصة بها بدون البعد الروحي. لأنه في نظام عمل الكون، تعمل المادة والمعنى بالتساوي. يصبح العالم المادي أكثرثراءً عندما ندرك حقائق (المعنى) للعالم الروحي غيرالمرئي وعندما تزداد القوة الإيجابية لهذا العالم. لذلك، وخلافًا للاعتقاد السائد، فإن الروحانية التي تهم الجميع، كبيرها وصغيرها، تعني جوهر الحياة. من خلال كبح الرغبة الشديدة ، فإنه يحافظ على الإنسانية والإنسان الحقيقي. لتكون قادرًا على السباحة بسهولة أكبرفي موجات الحياة – مع توجهات الإرادة المرنة – تعتمد على الروح في العمل. بالنسبة لنا، سيكون من المريح تسليم مقاليد الجسد، عجلة القيادة للطريق إلى الروح. العبادة الجماعية والفردية والطقوس والاحتفالات والبرامج الأخرى هي مناسبات تذّكرالمرء بالابتعاد عن الجوهر/ الروح. هذه الدورة التي تغذي الروح تبدد الظلام الداخلي. لقد تعلموا ألا يتحملوا المتاعب، بل عليهم  أن يتحملوها بل ويتخلصوا منها. الغرض من جميع المناسبات  والعبادات هو الحفاظ على الدورة الإيجابية وتدفق منطق الشوملويو للبقاء على قيد الحياة. إنها لخدمة التطور الروحي (التطور). إنها للمساعدة في العثورعلى مصدر الحكمة الحقيقية. هو جعلها قريبة من الجوهر/ الروح. هو جعل البرنامج الإلهي والبرنامج من هذا الجوهر/ الروح يفهمان. في هذا السياق، من أجل خلق وعي ومسؤولية عالية. لأنه من الصعب جدًا الحفاظ على الإنسانية والبقاء إنسانًا حقيقيًا في العالم المعاصر. الإنسان الصادق هو الذي يحافظ على نشأته الأساسية، ويتمتع بالنجاح، ويتشارك الأحزان. إنه الشخص الذي يبذل جهدًا لمنع التلوث المرئي وغير المرئي. علامة أخرى للإنسان الحقيقي هي أنه يدير ظهره لكل التشويهات التي تتعارض مع الضمير والكرامة الإنسانية. إنه رد فعل ضد الابتذال الذي لا يحترم كرامة الإنسان.

يجب أن يكون معروفًا أنه بغض النظرعن الرتبة والموقع، في ضوء ما قيل، فإن الجميع مسؤولون على قدم المساواة عن تطورهم الروحي والمدني. هذا المبدأ، الذي يجب الوفاء به مع إدراك النقص، يربط الجميع من الكبيرإلى الصغير. الروحانية والحضارة، اللتان لهما أهمية كبيرة من حيث الحياة الأخلاقية والصحية والأبدية، تؤثران أيضًا على المجالات الاجتماعية للبشر. لذلك، تصبح الرحلة الخارجية أسهل حيث يتم تنظيف المسارات الداخلية وتوسيعها وملء الفراغات الداخلية وتدفئة البرودة الداخلية. بفضل هذه الراحة، عندما تصبح حياتنا ذات معنى، تتوقف الصعوبات التي نواجهها عن كونها المشاكل التي تستهلكنا، ولكنها تتحول إلى الخطوات التي نحتاج إلى اتخاذها في الطريق نحو هدفنا. بهذه الطريقة، تتوقف الحياة عن أن تكون ميدانًا للنضال والمنافسة، وتتحول إلى رحلة مثيرة للاكتشاف والخدمة.

إن إشراق أفكارنا على طريق الحياة يتناسب طرديًا مع الانسجام والاتصال بالإرادة الإلهية. يمكن مقارنة العلاقة بين منطق العالم المادي والإنسان والإرادة الإلهية بالتيار الكهربائي. على سبيل المثال، عندما يتم سحب خط كهرباء إلى منزل، إذا لم يكن هناك معدات كهربائية في المنزل، فلن يكون لهذه الكهرباء أي فائدة للمنزل. إذا فكرنا في الإرادة الإلهية كتيار كهربائي هنا، فسنكون نحن البشرمثل المصباح. لا يهم حجم أو شكل المصباح. المهم في إنارتها أنها موصولة بالكهرباء. كبشر، لا يهم من نحن أو المقام الذي نحتفظ به أو المواهب / المهارات التي نمتلكها. الشيء المهم هو الوعي الذي يجب تطويره حول صلاة “أبون دي بشمايو/ أبانا السماوي”. ما يتكرر في هذه الصلاة هو أن تبقى مخلصًا لصلاة “نهوي سيبونوخ/لتكن إرادتك”.

هذا الوضع الذي سيمكن الجوهر (الروح) من أن يصبح أقوى وأقوى، هو حق مقدس يأتي بالولادة. يخفف عبء الحياة. إنه يجعل الحياة أسهل من خلال تجربة متعة الحب التكميلي والتطور والتحويل. وهذا يضيف قوة إلى طاقة الحياة وفرحها، من خلال المساهمة في التطور الروحي والعقلي والأخلاقي.

كما يقال في المثل؛ “عندما يحب شخص شيئًا ما، يتعلم أن يفهمه!”

 

ملفونو يوسف بكداش [8]

رئيس جمعية الثقافة واللغة السريانية / ماردين

 

 

[1] FB Sayfası, Zülfikar Özkan.  ف ب صحيفة ذو الفقار أوزكان

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=4232900483465223&id=100002359399602

[2] الاسم الآخر لروح القدس باللغة السريانية هو “ܪܘܼܚܳܐ ܕܫܘܼܡܠܳܝܐ روحو د-شوملويو / الروح التكميلية”

[3] وفقًا لمنطق الشومليو، فإن المصدرالرئيسي للروحانية هو الروح. الروح مثل برنامج البرمجيات الإلهية في الإنسان. إذا كان هذا البرنامج ، الذي يتيح التجديد والتطوير، معروفًا ومستخدمًا جيدًا، فسيكون كل شيء أكثر راحة وأجمل. لأن النفس تخلق جوهرالإنسان وتقوده إلى مصدر الحرية المطلقة. ليس من السهل على الشخص أن يعرف نفسه دون معرفة وتعلم هذا الجوهر. يمكن للإنسان أن يعرف نفسه بقدر ما يكتشف ويفهم هذا الجوهر. يمكن للمرء أن يطور وعيًا بالحرية والأصالة بقدر ما يفهم هذا الجوهر. يمكنه اكتساب الحكمة. وإلا فإنه ينفصل عن نفسه. يقع تحت تأثير البرامج / البرامج الأجنبية. على الرغم من أن هذا الموقف شائع جدًا ومستخدم، إلا أنه في الواقع يجعل المرء يشعر بعدم الارتياح. لأن جميع المبادرات / الأعمال التي لا تعمل فيها الروح تفقد ركيزتها باستمرار. من الضروري الانتباه إلى هذا في جميع المحاولات / الأعمال لظهور المعرفة، وهي نور العقل، والحب الذي هو نور الروح. لأن أولئك الذين لا ينفتحون على العالم الميتافيزيقي (الروح) بتجاوز حدود العالم المادي لا يمكنهم تجنب الوقوع في الفراغ في النهاية. في واقع الأمر، كانت هناك فجوة بين الفكر الروحي والفكر الاجتماعي العلمي / ال فكري في الماضي واليوم. ذهب هذان المفهومان في اتجاهين متعاكسين. ومع ذلك، في هذه المرحلة، فقد لوحظ أن القوانين الروحية أو المادية تتطابق وتتطابق تمامًا، وذلك بفضل فيزياء الكم وتجاربها العلمية. وهكذا، اقترب الفكرالاجتماعي والفكرالروحي، اللذان كانا يبدوان متعارضين ومنفصلين عن بعضهما البعض، من خلال التصالح مع بعضهما البعض. كان هناك احترام متبادل بينهما. من المفهوم أنه تمامًا كما في تكوين الجسد والروح، يظهر أحدهما الآخر، ويثبت الآخر الآخر. مثل الجوانب المختلفة للعملة، هذان الاثنان يكملان بعضهما البعض.

[4]  منطق الشوملويوالذي فتحت عيني عليه هو بهجة حياتي. لقد كان هذا هو حافزي الوحيد خلال إتمام رسالتي التي استمرت 30 عامًا في الكنيسة. أواصل نشاطي الثقافي والأدبي في المجال المدني تحت شعار “لنبني الجسور بدلاً من الجدران”، وهو انعكاس لذلك. الشوملويو هو الاسم الذي أعطيته للبرنامج الذي صنعناه باللغتين التركية والسريانية (باللهجة الغربية والشرقية) على قناة Suroyo TV ، والذي بث  أيضًا في السويد. في  عام 2017-2019، كانت على مدار سبعين حلقة  من برنامج الشومليو مدة كل منها 40 دقيقة، والتي يديرها الصحفي المحترم يوسف بيث تورو، شعرت بالحاجة إلى كتابة المنطق الذي يؤكد التطور العقلي والروحي والأخلاقي من أجل فهم أفضل لهذا المفهوم.

[5] شوملويو ܫܘܡܠܼܝܐ تعني التكامل. المفاهيم الرئيسية لثقافة الشوملويوهي: الذكاء الروحي=هونو دروحو ,الإرادة = صيبيونو, الحب = حوبو، الأمل = صبرو، السلام / الهدوء = شينو، الرفاهية = شلومو، قوة الحب = حيلو دحوبو, العفو = حوصويو، التسامح = شوبقونو، القلب = ليبو، نظيف = دخيو، نقي / شافيو، قلب نظيف = ليبو داخيو، فكر= حوشوبو، فكر نظيف = حوشوبو دخيو، روح / قلب = روحو، تواضع = موكوخو / ماكيخوثو، إيمان = هايمونوثو، الكرامة = شايو، الاحترام = ايقورو، القيمة / الكرامة = ياقرو، المصالحة =تارعوثو، البركة= بوركثو، الحقيقة = قوشتو، شكرًا = تاوديثو، العدالة = كينوثو، الحب غير المشروط = حوبو لو قصيصو- حوبو لو تنويو، الشفقة = حاوسونو، الرحمة = الرحم، الوعي = فوروشوسو، الوعي الرحيم = فروشوثو دحاوسونو، الوعي الناقص = فروشوثو دبصيروثو، تقدير الوعي = فوروشوثو داميقرونوثو، اللطف = حنونو، احترام العمل = ايقورو دمكسورو، المساعدة = عودرنو، اللطف التعاطفي / روحوفو، الصبر= مصيبرونوثو، الكرم = شفيعوثو، السخي = شفيعو، الفضيلة = مياتروثو، العلم / التعليم = يولفونو، التنشئة = تربيثو، الثقافة = ماردوثو، أخلاق = إيثيكي، أخلاقي = شرفيروت زنايو، اللياقة = تاربيثو، الاجتهاد = كاشيروتو، الأصالة = حاتيتوثو، الحرية = هيروتو، المجتهد = كاشيرو، استباقي = زريزو، التكبير= مرابيونو، دليل = مشبلونو، دليل داخلي= مشبلونو كويو، المسؤولية = مشالوتو ، الحقيقة = تريسوثو، السيد = كنيجو / رميسو، القوة العقلانية = حيلومليلو، الصفاء = هيلو، الابتسام = حويحو/ فقيحوثو، ابتسامة = بورسومو، الود = ماحمونوثو، التيسير= مادلونوثو، الخفة = ماكلونوثو، الشكران= تاوديثو، النقد البناء = كونويو.

[6] شوعلويو ܫܘܥܠܝܐ تعني التباهي. المفاهيم الرئيسية لثقافة الشوعليو هي: الأنانية = اينونيوثو، الذاتوية: نفشو. حب القوة = حوبو دحيلو، الحب الشرطي= حوبو تانويو, حوبو قصيصو، العظمة = رابوثو، الكسول = حبانونو، قلوثوثو = البخل: قالوتو، الهيمنة = روشونو، فتنة = فتنو. الفساد = حبولو، المعقد = نفشو زوعرتو، التكبر= عوليوثو، الغيرة= حسودوثو، الحسد = حصومو، الفرض = عشوميو، الظلم= ظلومو، الاستغلال / سوء المعاملة = شوبزوزو. الازدراء = شيتوثو، الحكم = دينو ، المحاكمة = دويونو، التحيز = دينو قدمو، الصورة النمطية = دينو عمومومويو، النظرة الفوقية الاحتقارية = حورو قرصونوو، التباهي = ميتحزوزيونوثو، التظاهر = مشتفرونوثو ، تهكم ، سخرية = بزهو,مويوكو، استغلال العمالة = شوبزوزو دعماكسورو، الافتراء = عشوقيو، المقارنة = فوحومو، الرقابة = مورويو ، شكوى = قوبوليو / قوتروغو، تشويه السمعة = زولولو دايقورو، التشهير = شوهمو، الغش = نيغلو، الحقد = اكثو، الغضب = روغزو، الحدة=ايلمو، النفرة: = سينيثو، الغرور= شوبهورو، الاعجاب بالذات = شوفروحو، الازدراء / التحقير = بصوريو، البلادة = ماقرونوثو، الصعوبة = معصكونوثو، التفاقم = موقرنوثو، الانزعاج = مالزونوثو، الظن= صيبرو، الوهم / القلق = ماكلونوثو، المشارطة = ماشرونوثو، اللاأخلاقية = ساهنوثو…

[7]  FB, Entelektüel Bakış, Nevzat Tarhan. ف ب صحيفة نوزت ترهان

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=10159740517449727&id=683934726

[8] أهدي هذا المقال من كل روحي إلى الكنيسة السريانية  الأرثوذكسية ، والكنيسة الشرقية الرسولية الآشورية، والكنيسة المارونية، والكنيسة الكلدانية ، والكنيسة السريانية الكاثوليكية، والكنيسة الشرقية القديمة التي جميعها من الأصل الأنطاكي . كأبناء من نفس الأصل العرقي والخلفية التاريخية نفسها، أهديها إلى الحواضر المدنية التي انتشرت إلى العالم من دول الشرق الأوسط مثل تركيا والعراق وإيران وسوريا وإسرائيل والأردن وأهدي هذا المقال لأبناء هذه اللغة لحثهم على العمل تحت راية اللغة السريانية  سواء كان  تحت مسمى  الاسم الآشوري / الآرامي / السرياني / الماروني / الكلداني!

 

 

ܫܒܺܝܼܠܐ ܡܰܚܝܳܢܳܐ ܕܫܘܼܓܢܳܝܳܐ ܓܰܘܳܝܳܐ

ܫܒܺܝܼܠܐ ܡܰܚܝܳܢܳܐ ܕܫܘܼܓܢܳܝܳܐ ܓܰܘܳܝܳܐ

ܫܪܳܪܳܐ ܕܰܡܫܝܼܚܳܐ ܫܒܝܼܠܐ ܗ̱ܘ ܕܚܘܼܒܳܐ ܘܡܘܼܟܳܟܳܐ ܡܫܰܘܫܛܳܢܳܐ ܕܫܘܼܓܢܳܝܐ ܓܰܘܳܝܐ. ܒܪܡ ܠܐ ܡܶܬܶܢܩܶܠ ܫܒܝܼܠܐ ܗܳܢܳܐ ܐܠܐ ܒܢܘܼܗܪܳܐ ܘܰܚܢܳܢܳܐ ܘܚܰܘܣܳܢܳܐ ܕܫܰܝܳܐ «ܐܝܼܩܳܪܳܐ ܪܰܒܳܐ» ܕܒܰܪܢܳܫܐ.

ܙܓܝܼܪ ܗ̱ܘܐ ܫܒܺܝܼܠܐ ܕܒܰܪܢܳܫܐ ܥܰܬܝܼܩܳܐ ܒܦܶܚ̈ܬܶܐ ܘܢܘܼܩܪ̈ܐ ܘܓܘܼ̈ܡܳܨܐ ܙܢܳܢ̈ܝܐ ܩܶܨܰܬ ܥܘܼܪ̈ܩܳܠܐ ܓܰܘ̈ܳܝܐ ܘܥܘܼܪ̈ܓܳܠܐ ܒܰܪ̈ܳܝܐ ܗܿܢܘܢ ܕܡܶܬܬܟܺܝܼܢܺܝܼܢ ܗ̱ܘܘ ܡܼܢ ܒܠܰܝ ܫܰܝܢܳܐ ܘܚܘܼܒܳܐ ܘܐܝܼܩܳܪܳܐ ܘܫܘܼܒܚܳܐ ܘܚܰܝܠܐ ܓܰܘܳܝܳܐ. ܡܶܟܐ ܐܶܬܐ ܡܫܝܼܚܳܐ ܕܰܢܙܰܦܶܬ ܫܒܺܝܼܠܐ ܗܢܐ ܒܙܶܦܬܳܐ ܕܚܰܘܣܳܢܐ ܡܫܰܒܠܳܢܳܐ. ܘܰܢܫܘܼܥܝܘܗܝ ܒܟܘܼܦܪܳܐ ܕܰܚܢܳܢܳܐ ܡܪܰܚܦܳܢܳܐ. ܕܢܶܬܩܒܰܥ ܘܢܶܫܬܰܪܰܪ ܒܰܪܢܳܫܐ ܚܰܕܬܐ ܒܣܘܼ̈ܟܳܠܐ ܡܰܪ̈ܢܝܼܬܳܢܳܝܐ ܘܡܰܬܢ̈ܝܼܬܳܢܳܝܐ ܘܡܰܪ̈ܕܝܼܬܳܢܳܝܐ ܘܬܰܪ̈ܒܝܼܬܳܢܳܝܐ ܕܐܳܙܠܝܼܢ ܘܚܳܫܚܺܝܼܢ ܠܕܘܼܟܳܝܳܐ ܕܠܶܒܳܐ ܘܬܘܼܠܡܳܕܐ ܕܝܰܨܪܳܐ[1] ܘܫܘܼܓܢܳܝܳܐ ܕܨܝܼܠܐ[2] ܘܥܘܼܫܳܦܳܐ ܕܪܶܥܝܳܢܳܐ ܘܪܘܼܒܳܝܳܐ ܕܢܰܦܫܳܐ ܘܩܘܼܝܳܡܐ ܕܪܘܼܚܳܐ ܘܬܘܼܩܳܢܐ ܕܦܰܓܪܐ ܒܐ̱ܢܳܫܳܝܘܼܬܳܐ ܒܰܣܝܼܡܬܳܐ.

ܒܪܶܕܝܳܐ ܕܚܰܝ̈ܐ܆ ܠܐ ܟܳܫܰܪ ܘܐܳܦܠܐ ܢܳܨܚ ܐܠܐ ܗܿܘ ܕܣܳܕܰܪ ܩܪܳܒܳܐ ܫܰܬܝܼܩܳܐ ܘܐܰܡܝܼܢܐ ܥܡ ܒܰܪܢܳܫܗ ܥܰܬܝܼܩܳܐ ܒܫܘܼܘ̈ܕܳܥܐ ܟܐܢ̈ܐ ܕܕܰܘܩܳܐ ܓܰܘܳܝܳܐ[3]. ܒܕ ܫܳܠܡܳܐ ܘܛܳܠܩܳܐ ܚܰܝܘܼܬܳܗܿ ܕܒܺܝܥܬܳܐ ܒܰܬܒܘܼܪܝܳܐ ܒܰܪܳܝܳܐ. ܘܡܶܫܬܰܪܝܳܐ ܘܡܶܬܗܰܒܒܳܐ ܒܰܬܒܘܼܪܝܳܐ ܓܰܘܳܝܳܐ. ܡܛܠܗܕܐ ܠܝܬ ܡܕܡ ܕܗܳܟܰܢܐ ܡܰܘܬܰܪ ܘܰܡܢܰܨܚ ܐܝܟ ܬܘܼܠܡܳܕܐ ܕܝܰܨܪܳܐ ܘܫܘܼܓܢܳܝܐ ܕܨܝܼܠܐ ܘܥܘܼܕܳܕܳܐ (ܥܘܼܫܳܦܳܐ) ܕܪܶܥܝܳܢܐ ܒܐܘܪܰܚ ܟܘܼܒܳܫܳܐ ܘܩܘܼܦܳܚܳܐ ܕܢܰܦܫܐ ܘܝܰܨܪ̈ܝܗܿ. ܘܗܝܼ ܘܗܿܝ «ܕܰܙܟܺܝܼܬܶܗ ܠܥܳܠܡܳܐ» ܡܰܠܦܳܐ ܕܠܝܬ ܩܪܳܒܳܐ ܕܥܰܫܺܝܼܢ ܡܼܢ ܗܿܘ ܕܡܶܬܚܰܦܰܛ ܥܠ ܫܘܼܥܒܳܕܳܐ ܕܢܰܦܫܳܐ ܘܙܳܟܘܬܐ ܕܚܰܫ̈ܝܗܿ. ܘܕܘܼܪܳܫܐ ܘܢܘܼܦܳܩܐ ܗܢܐ ܚܳܒܶܫ ܠܟܠ. ܘܕܝܠܢܐܝܬ ܠܗܠܝܢ ܕܰܡܗܰܝܡܢܝܼܢ ܒܪܘܼܚܳܐ ܕܫܘܼܡܠܳܝܐ ܘܢܶܨܚܳܢܳܐ ܕܕܰܪܓܳܐ. ܘܣܘ̈ܟܳܠܐ ܕܦܶܬܓܳܡܐ ܗܳܢܳܐ ܠܩܺܝܼܛܳܐ ܛܘܼܦܣܳܐ ܐܢܘܢ ܩܪܝܼܚܳܐ ܠܦܳܪܘܿܫܳܐ. ܕܐܳܡܿܪ ܚܕ ܡܼܢ ܡܠܦ̈ܢܐ ܒܙܶܢ ܓܘܼܢܳܝܳܐ ܝܳܬܳܢܳܝܳܐ: «ܗܳܘܳܝ ܗܳܘܳܝ ܕܒܰܪܢܳܫܳܐ ܥܰܬܝܼܩܳܐ ܥܕܰܟܝܠ ܚܰܝ ܗ̱ܘ ܒܝܼ. ܘܠܐ ܙܩܺܝܼܦ ܟܠܗ. ܘܐܳܦܠܐ ܡܝܼܬ ܡܫܰܡܠܝܳܐܝܬ. ܐܠܐ ܡܰܩܪܶܒ ܬܰܩܝܦܳܐܝܬ ܠܘܼܩܒܰܠ ܪܘܼܚܐ ܘܰܡܙܝܼܥ ܩܪ̈ܳܒܐ ܓܰܘ̈ܳܝܐ. ܘܠܐ ܫܳܒܶܩ ܕܬܶܬܢܝܼܚ ܡܰܠܟܘܼܬ ܢܦܫܐ.»

ܕܠܐ ܦܘܫܟ ܓܝܪ ܝܕܰܥܬܐ ܕܣܘܼ̈ܟܳܠܐ ܗܠܝܢ ܫܰܝܢܳܐ ܒܗܝܼܠܐ ܡܳܠܝܳܐ ܠܠܒܐ. ܘܚܰܝܠܐ ܙܪܝܼܙܳܐ ܡܰܥܛܦܐ ܠܗ ܠܒܰܪܢܫܐ. ܕܰܒܗܘܢ ܓܝܪ ܡܶܬܕܰܠܰܠ ܘܡܶܬܦܰܫܰܩ ܩܪܳܒܳܐ ܓܰܘܳܝܳܐ ܘܡܶܬܢܰܩ̈ܠܳܢ ܘܡܶܬܪ̈ܰܘܚܳܢ ܐܘܼܪ̈ܚܳܬܐ ܕܐܶܣܦܰܪܣܳܐ «ܚܙܘܼܩܝܳܐ» ܒܰܪܳܝܐ. ܡܛܠܗܳܕܐ ܒܕܳܪܰܢ ܗܳܢܐ ܕܝܕܰܥܬܐ ܪܰܒܰـܬ ܡܶܬܩܰܠܰܣ ܘܡܬܪܰܡܪܰܡ ܫܘܼܓܢܳܝܐ ܓܰܘܳܝܳܐ ܕܡܶܫܬܰܡܠܐ ܒܨܶܒܝܳܢܐ ܚܺܐܪܳܐ ܘܰܒܫܘܼܒܳܠܐ ܕܣܘܼܟܳܠܐ ܡܩܰܝܡܳܢܐ ܘܰܡܫܰܘܫܛܳܢܐ ܕܡܬܢܰܨܰܚ ܒܬܰܪܒܝܼܬܐ ܕܚܘܼܒܳܐ ܘܝܕܰܥܬܐ. ܕܚܘܼܒܳܐ ܢܘܼܗܪܐ ܗ̱ܘ ܕܪܘܼܚܳܐ. ܘܝܕܰܥܬܐ ܢܘܼܗܪܐ ܗ̱ܝ ܕܗܰܘܢܳܐ. ܡܶܟܳܐ ܠܐ ܝܳܪܒܳܐ ܘܐܦܠܐ ܣܳܓܝܳܐ ܦܳܪܘܿܫܘܼܬܐ ܕܚܰܘܣܳܢܳܐ ܐܠܐ ܒܰܢܗܘܿܪ ܗܰܘܢܳܐ ܕܪܘܼܚܳܐ ܘܰܒܫܘܼܪܬܳܚܳܐ ܕܢܘܼܗܪܳܐ ܐܠܗܳܝܳܐ ܒܥܳܠܡܳܐ ܓܰܘܳܝܳܐ ܕܒܰܪܢܳܫܳܐ. ܘܠܦܘܼܬ ܪܰܒܘܼܬ ܕܘܼܪܳܓܳܐ ܕܫܘܼܓܢܳܝܳܐ ܗܢܐ ܡܶܙܕܓܰܪ ܘܡܶܬܬܒܰܪ ܚܰܝܠܐ ܕܥܘܼܪ̈ܩܳܠܐ ܓܰܘ̈ܳܝܐ ܘܥܘܼܪ̈ܓܳܠܐ ܒܰܪ̈ܳܝܐ. ܕܥܰܪܡܳܐ ܢܗܘܐ ܫܰܦܝܳܐ ܘܥܰܩܪܳܐ ܦܰܪܝܳܐ ܒܪܶܕܝܳܐ ܕܚܘܼܠܡܳܢܳܐ ܘܦܘܼܠܚܳܢܳܐ ܘܫܘܼܠܚܳܢܳܐ.

ܐܝܟ ܕܝܼܕܝܼܥܐ܆ ܠܟܠ ܪܶܚܡܬܐ ܕܰܪ̈ܓܶܐ ܦܪ̈ܝܼܫܶܐ ܐܝܬ. ܘܰܒܗܘܢ ܢܳܚܬܳܐ ܘܣܳܠܩܳܐ܆ ܘܣܳܓܝܳܐ ܘܒܳܨܪܳܐ ܠܦܘܼܬ ܩܰܕܡܳܝܘܼܬܐ ܕܰܥܛܝܦܳܐ ܒܕܘܼܟܬܐ ܕܰܩܒܝܼܥܐ. ܘܒܰܪܢܳܫܐ ܐܰܝܢܐ ܕܗܘܼ ܟܕ ܡܰܣܓܶܐ ܘܪܳܕܐ ܒܡܰܣ̈ܩܳܢܝܗܿ ܕܪܶܚܡܰܬ ܡܳܪܝܳܐ܆ ܫܳܚܶܢ ܘܰܡܫܰܚܶܢ. ܘܡܶܫܬܰܘܙܰܒ ܡܼܢ ܥܘܼܪ̈ܩܳܠܐ ܓܰܘ̈ܳܝܶܐ ܘܥܘܼܪ̈ܓܳܠܐ ܒܰܪ̈ܳܝܶܐ. ܘܕܳܝܒܝܼܢ ܘܦܳܫܪܝܼܢ ܒܗ ܡܪ̈ܝܼܡܳܢܝܳܬܐ ܘܡܰܚܣܪ̈ܳܢܝܳܬܐ ܘܢܳܦܩܝܼܢ ܡܢܗ ܙܰܗܪ̈ܐ ܩܛܘ̈ܠܐ ܕܐܝܟ ܚܣܳܡܳܐ ܘܐܠܡܐ ܘܐܰܟܬܐ ܘܣܶܢܶܐܬܐ ܘܰܒܣܘܼܪܝܳܐ ܘܡܘܼܝܳܩܐ ܓܘܼܕܳܦܳܐ ܘܰܢܩܰܡܬܐ…. ܥܕܡܐ ܠܗܿܝ ܕܢܶܣܬܰܒܰܟ ܒܪܥܝܳܢܐ ܐܶܢܰܚܢܳܝܳܐ[4] ܕܢܳܒܥ ܡܼܢ ܪ̈ܶܓܫܶܐ ܕܚܰܘܣܳܢܐ. ܘܢܶܛܥܶܐ ܚܰܫ̈ܐ ܣܡܺܝ̈ܡܶܐ ܘܝܘܼܬܪܳܢܐ ܕܢܰܦܫܶܗ. ܘܢܶܪܢܶܐ ܒܝܘܼܬܪܳܢܐ ܛܒܐ ܕܩܰܪܝܼܒܳܐ. ܘܡܶܫܬܰܪܪܐ ܗܕܐ ܡܼܢ ܡܶܠܰܬ ܡܪܝ ܝܥܩܘܒ ܕܣܪܘܓ ܗܳܢܳܐ ܕܐܡܿܪ: «ܡܟܝܠ ܪܶܚܡܬܳܐ ܕܐܠܗܐ ܒܢܰܦܫܳܐ ܟܠ ܩܪ̈ܳܒܺܝܢ ܙܳܟܝܳܐ. ܟܠ ܡܰܚܫܘܼ̈ܠܝܼܢ ܡܫܰܬܩܳܐ. ܟܠ ܩܶܛܪ̈ܝܢ ܫܳܪܝܳܐ. ܠܟܠ ܪ̈ܶܚܡܳܢ ܪܝܫܳܐ. ܥܠ ܟܠ ܙܳܟ̈ܘܳܢ ܡܰܡܠܟܳܐ. ܘܰܠܢܰܦܫܳܐ ܕܰܩܢܳܬܗܿ ܡܼܢ ܟܠ ܚܰܫ̈ܺܝܼܢ ܣܳܝܡܳܐ.»

ܫܪܪܐ ܠܡܐܡܪ: ܓܶܗܪܰܬ ܥܰܝܢܳܐ ܕܬܰܪܥܝܼܬܝ ܘܰܚܓܰܪ ܒܘܼܝܳܢܝ ܟܕ ܩܪܺܝܬ ܪ̈ܥܝܢܐ ܗܠܝܢ ܕܟܰܣܝܳܐ ܘܚܰܦܝܳܐ ܝܕܥܬܗܝܢ ܠܥ̈ܠܠܬܐ ܣܓܝ̈ܐܬܐ. ܘܒܚܰܕܘܐ ܠܐ ܡܬܦܰܓܕܳܢܐ ܟܳܦܶܬ ܨܰܘܪܳܐ ܕܪܘܼܚܳܐ ܩܕܳܡ ܪܰܒܘܼܬܐ ܕܣܘܼ̈ܟܳܠܝܗܘܢ. ܕܫܰܒܝܘܼܢܝ ܘܚܰܛܦܘܼܢܝ ܘܫܰܒܩܘܼܢܝ ܒܛܰܥܡܳܐ ܒܰܣܝܼܡܳܐ ܕܣܘܼܟܳܠܐ ܕܠܗ ܣܳܘܰܚ ܗ̱ܘܝܬ ܡܼܢ ܢܘܼܓܪܐ. ܘܠܗ ܠܳܗܶܩ ܗ̱ܘܝܬ ܪܰܗܝܳܐܝܬ. ܟܕ ܙܥܘܿܪ ܗ̱ܘ ܠܫܢܝ ܘܚܳܐܒ ܩܰܢܝܝ ܡܼܢ ܗܿܝ ܕܰܢܨܰܠܡ ܘܰܢܓܰܫܶܡ ܡܬܕܝ̈ܠܢܝܳܬܗ ܒܫܰܪܒܳܐ ܕܰܥܠܰܘܗܝ ܛܳܝܦܳܐ ܡܶܠܬܐ. ܡܟܐ ܡܝܰܬܰܪ ܐ̱ܢܐ ܕܡܰܟܝܼܟܐܝܬ ܘܰܙܗܝܪܳܐܝܬ ܢܶܬܶܠ ܩܰܕܡܳܝܘܼܬܐ ܘܢܶܬܒܰܩܶܐ ܘܢܶܬܓܰܘܶܐ ܒܣܘܼܟܳܠܐ ܕܡܪܝ ܝܥܩܘܒ ܕܣܪܘܓ ܕܐܡܿܪ: «ܐܝܢܐ ܕܠܳܐ ܫܳܠܚ ܠܟܠ܆ ܕܢܶܠܒܰܫ ܠܚܕ ܠܳܐ ܡܶܫܟܰܚ. ܚܕ ܓܝܪ ܥܡ ܟܠ ܠܳܐ ܡܶܬܠܒܶܫ. ܘܡܰܢ ܕܠܳܒܶܫ ܟܠ܆ ܦܘܼܪܣܳܝܐ ܗ̱ܘ ܠܒܘܼܫܗ. ܐܝܢܐ ܕܝܢ ܕܰܠܚܰܕ ܒܰܠܚܘܿܕܘܗܝ ܠܳܒܶܫ ܓܘܼܫܡܳܢܐܝܬ܆ ܙܟܳܝܗܝ ܠܦܘܼܪܣܳܝܐ. ܘܠܐ ܡܶܬܒܥܶܝܢ ܠܗ ܛܰܪ̈ܦܶܐ ܠܬܰܟܣܺܝܼܬܐ. ܘܠܐ ܬܰܥܬܘܼܕܐ (ܛܪܦܐ) ܫܐܝܠܳܐ ܕܡܢ ܬܺܬܳܐ܇ ܕܰܢܡܰܠܐ ܣܘܼܢܩܳܢܗ ܒܰܠܒܘܼܫܳܐ ܕܒܶܗܬܬܐ. ܕܨܝܼܪܐ ܒܗ ܚܰܣܝܼܪܘܼܬܐ ܕܠܒܘܼ̈ܫܰܘܗܝ.»

ܘܐܰܝܟܰܢܐ ܕܢܶܣܬܰܟܰܠ ܠܣܘܼܟܳܠܐ ܩܰܛܝܼܢܳܐ ܕܰܙܩܝܼܪ ܒܦܶܬܓܳܡܳܐ ܕܠܥܠ ܙܳܕܩ ܕܢܰܦܪܰܚ ܗܰܘܢܳܐ ܒܡܰܪ̈ܢܝܳܬܐ ܘܰܢܒܝܼܗ̈ܳܬܐ ܕܰܚܪ̈ܝܼܙܳܢ ܘܰܚܒܝ̈ܫܳܢ ܒܦܘܼܫܳܩܐ ܐܳܬܘܿܝܳܐ. ܟܕ ܠܝܬ ܡܕܡ ܠܡܰܩܳܦܘ ܫܳܒܩ ܐ̱ܢܐ ܩܪܘܝܐ ܥܡ ܪܘܼܨܳܢܳܐ ܫܒܝܼܚܳܐ ܕܡܰܠܦܳܢܢ ܗܢܐ ܕܢܰܩܝܼܦܳܐܝܬ ܐܳܡܿܪ: «ܢܰܦܫܳܐ ܓܝܪ ܕܠܚܰܕ ܠܳܒܫܳܐ. ܡܶܨܛܠܠܳܐ ܡܼܢ ܟܠ. ܘܣܳܢܝܳܐ ܠܟܠ ܟܳܦܪܐ ܒܗܿ ܘܰܒܟܠ ܡܶܫܬܰܠܚܳܐ ܘܡܶܣܬܰܪܩܳܐ. ܘܡܶܬܦܰܤܩܳܐ ܘܥܳܪܩܳܐ ܡܢ ܟܠ. ܘܰܒܗܰܘ ܚܕ ܕܠܒܫܰܬ ܡܰܦܪܓܳܐ. ܘܪܳܒܝܳܐ ܘܫܳܡܢܳܐ. ܘܡܶܬܦܰܛܡܳܐ ܘܡܶܬܒܰܣܡܳܐ. ܘܡܬܚܙܐ ܠܗ ܫܘܼܦܪܗ. ܘܚܳܝܪܐ ܒܦܰܐܝܘܼܬܐ ܕܟܝܢܗ. ܘܡܶܬܦܰܪܦܥܳܐ ܒܓܰܠ̱̈ܠܐ ܕܙܺܝܘܶܗ ܕܠܶܒܫܰܬ. ܘܥܳܡܕܳܐ ܒܗ ܘܡܬܓܰܢܝܐ ܡܢ ܟܠ. ܘܢܳܒܓܳܐ ܥܰܡܗ ܘܡܬܚܰܙܝܐ ܠܟܠ. ܘܠܐ ܡܳܚܐ ܠܗܿ ܤܰܘܩܳܐ ܢܘܼܟܪܝܐ ܘܠܳܐ ܡܩܰܒܠ ܝܰܫܛܗܿ ܡܐܟܘܠܬܐ ܕܡܼܢ ܠܒܰܪ ܥܐܠܐ. ܐܠܐ ܡܢ ܕܚܕ ܕܠܶܒܫܰܬ ܡܬܬܰܪܣܝܳܐ. ܘܐܝܬܝܐܝܬ ܥܡܗ ܒܠܳܐ ܡܬܚܰܒܠܳܢܘܬܐ ܒܳܣܡܳܐ. ܐܝܟ ܕܢܗܘܘܢ ܬܪ̈ܝܗܘܢ ܚܕ ܒܪܘܼܚܳܐ ܡܰܚܝܳܢܝܼܬܐ ܕܠܐ ܦܠܝܼܓܳܐ ܥܠ ܩܢܘܡܗܿ. ܘܡܟܝܠ ܠܳܐ ܗܘܘ ܬܪܝܢ ܐܠܐ ܚܕ.

ܐܡܬܝ ܓܝܪ ܕܠܗܢܐ ܚܕ ܠܐ ܠܒܝܼܫܳܐ ܢܰܦܫܐ ܟܠܗܘܢ ܠܒܘ̈ܫܝܗܿ ܦܘܼܪܣܳܝܐ ܡܰܟܪܙܝܢ. ܟܠܗܘܢ ܛܘ̈ܒܝܗܿ ܘܳܝ̈ܐ ܡܬܦܰܫܩܝܼܢ. ܟܠܗܘܢ ܝܘܼܬܪ̈ܢܝܗܿ ܚܘܼܣܪ̈ܢܐ ܢܳܒܥܝܼܢ. ܡܢ ܟܠܗܘܢ ܢܝܳܚ̈ܝܗܿ ܛܘܼܪ̈ܳܦܐ ܡܬܝܰܠܕܝܢ. ܟܠܗܝܢ ܐܘܪ̈ܚܳܬܗܿ ܬܘ̈ܩܠܳܬܐ ܣܕܝܪ̈ܳܢ. ܒܡܐܟ̈ܠܬܗܿ ܛܡܝܼܪ ܟܰܦܢܐ. ܒܬܶܫܒܘܼܚܬܗܿ ܨܝܼܪܐ ܒܶܗܬܬܐ. ܥܘܼܬܪܗܿ ܡܰܟܪܶܙ ܡܶܣܟܺܢܘܼܬܐ. ܘܰܠܚܰܝ̈ܝܗܿ ܢܰܩܝܼܦ ܡܰܘܬܐ. ܡܼܢ ܚܶܘܝܳܐ ܡܶܠܟܳܐ ܡܩܰܒܠܐ. ܘܡܼܢ ܬܺܬܳܐ ܛܰܪܦܳܐ ܫܳܐܠܐ. ܘܒܰܠܒܘܼܫܳܐ ܕܚܶܣܕܳܐ ܠܐܝܳܐ. ܘܟܠ ܝܘܡ ܒܦܘܼܪ̈ܣܳܝܐ ܩܳܝܡܳܐ. ܩܶܢܝܳܢܗܿ ܠܰܝܬܰܘܗܝ. ܒܶܢܝܳܢܗܿ ܢܦܰܠ ܠܗ. ܥܘܼܬܪܗܿ ܐܶܫܬܒܶܩ. ܫܘܼܠܛܳܢܗܿ ܐܫܬܪܝ. ܪܶܓܬܗܿ ܐܬܗܰܦܟܰܬ ܠܰܬܘܳܬܐ. ܘܚܰܠܝܘܼܬܗܿ ܠܛܰܥܡܳܐ ܡܰܪܝܼܪܳܐ. ܥܡ ܚܶܠܡܳܐ ܠܳܐܝܳܐ ܗ̱ܘܬ. ܘܚܰܝܬܐ ܕܰܓܘܳܓܰܝ ܡܥܰܬܕܐ ܗ̱ܘܬ. ܒܚܶܙܘ̈ܢܐ ܕܠܠܝܐ ܫܓܝܼܫܳܐ ܗܘܬ. ܠܛܶܠܳܠܐ ܒܪܶܚܡܬܐ ܠܒܝܼܟܳܐ ܗ̱ܘܬ. ܥܰܦܩܰܬ ܠܗܰܒܳܒܳܐ ܘܰܚܡܳܐ ܠܗ. ܐܰܥܬܪܗܿ ܙܰܒܢܐ. ܘܰܥܒܰܪ ܠܗ. ܕܝܠܗܿ ܐܰܘܒܕܰܬ. ܘܰܕܠܐ ܕܝܠܗܿ ܠܐ ܩܰܕܝܰܬ. ܕܠܥܠܡ ܫܶܒܩܰܬ. ܘܨܝܕ ܕܙܰܒܢܐ ܠܳܐ ܐܰܪܦܝܘܗܿ.

ܘܫܰܦܝܪ ܠܗܿ ܠܢܰܦܫܟ ܡܳܕܝܢ ܦܪܘܿܫܬܐ. ܘܰܥܙܝܼܠܰܬ ܒܐܠܗܐ ܐܘ ܐܚܘܢ. ܕܝܶܕܥܰܬ ܗܝܼ ܠܗܿ ܘܰܚܙܬ ܩܢܘܡܗܿ ܘܐܶܫܬܰܘܕܥܰܬ ܠܟܝܳܢܗܿ. ܘܐܫܬܰܐܠܰܬ ܡܢ ܕܠܳܐ ܕܝܠܗܿ. ܘܢܶܦܩܰܬ ܒܪܶܚܡܬܐ ܒܳܬܰܪ ܕܝܠܗܿ. ܘܣܳܡܰܬ ܐܰܦ̈ܝܗܿ ܠܳܐܬܪܗܿ. ܘܚܰܘܝܰܬ ܚܰܨܗܿ ܠܥܳܠܡܐ ܘܐܰܦ̈ܝܗܿ ܠܐܠܗܐ ܘܣܳܡܰܬ ܠܥܳܠܡܐ ܠܒܶܤܬܪܗܿ ܘܠܰܐܠܗܐ ܩܕܳܡܝܗܿ. ܘܗܳܐ ܚܳܝܪܐ ܒܡܰܢ ܕܪܶܚܡܰܬ. ܘܓܰܢܝܳܐ ܘܪܰܚܝܼܩܐ ܡܼܢ ܡܶܕܶܡ ܕܐܰܣܠܝܰܬ.

ܐܢܐ ܕܝܢ ܒܨܝܼܪܐ. ܐܝܟ ܡܿܢ ܕܚܳܕܐ ܐ̱ܢܐ ܒܛܳܒ̈ܬܗ ܕܗܰܕܳܡܝ. ܡܼܢ ܚܰܝܠܗ ܕܢܰܦܫܝ ܩܳܥܐ ܐ̱ܢܐ. ܘܐܢ ܐܝܬ ܐܬܪܐ ܠܗܰܠ ܡܶܢܳܟ ܬܘܒ ܥܪܘܿܩ. ܘܐܢ ܐܝܬ ܕܘܟܬܐ ܡܢܟ ܘܰܠܓܰܘ ܬܘܒ ܐܶܬܓܰܘܳܐ. ܘܠܐ ܬܶܫܠܐ ܡܢ ܥܪܘܼܩܝܐ. ܘܠܐ ܬܢܘܿܚ ܡܢ ܪܶܗܛܐ. ܥܕܡܐ ܕܬܰܕܪܟ ܠܗܿܘ ܡܕܡ ܕܡܶܛܠܬܗ ܐܰܕܪܟܳܟ ܡܫܝܼܚܳܐ.

ܘܗܳܟܰܢ ܣܰܝܶܟܳܝܗܝ ܠܪܶܗܛܳܟ ܟܕ ܥܳܪܶܩ ܐܢܬ ܡܢ ܥܳܠܡܰܢ. ܥܕܡܐ ܕܶܢܫܬܰܒܩܘܢ ܒܳܬܪܟ ܟܠܗܘܢ ܛܰܘܪ̈ܐ ܘܡܶܬܚ̈ܐ. ܘܕܘܟܝ̈ܳܬܐ ܘܥܘܼܡ̈ܩܶܐ. ܪ̈ܰܘܡܐ ܘܐܰܘܳܢ̈ܐ ܘܟܠ ܐܰܬܪ̈ܰܘܳܢ. ܘܐܤܬܝܟ ܠܗܰܠ ܡܢ ܟܠ ܒܐܬܪܐ ܕܟܿܠ. ܠܓܰܘ ܡܢ ܟܠ ܒܡܪܐ ܕܟܠ. ܒܫܘܼܠܛܢܐ ܕܠܳܐ ܡܶܫܬܪܐ. ܒܫܘܼܦܪܐ ܕܠܐ ܡܬܚܰܒܰܠ. ܒܩܶܢܝܳܢܐ ܕܡܶܬܩܪܐ. ܒܟܳܗܢܘܼܬܐ ܪܘܼܚܳܢܳܝܬܐ. ܒܢܰܦܫܳܐ ܕܠܰܘ ܒܐܰܪ̈ܥܳܢܳܝܳܬܐ ܡܫܰܡܫܳܐ ܒܗܳܠܝܢ ܕܐܰܘܒܕ ܐܢܝܢ ܥܒܳܪ ܦܘܼܩܕܳܢܐ. ܘܐܶܫܟܰܚ ܐܢܝܢ ܙܩܝܼܦܳܐ. ܒܗܿܘ ܛܶܟܣܳܐ ܫܰܦܝܼܪܐ ܕܟܝܢܐ. ܕܒܡܶܨܛܰܠܝܳܢܘܼܬܐ ܐܬܚܰܒܰܠ. ܘܰܒܡܰܥܡܘܼܕܺܝܬܐ ܐܶܬܚܰܕܰܬ.

ܝܐܐ ܠܟ ܕܰܥܪܰܩܬ ܡܼܢ ܒܝܼܫܐ. ܘܫܰܦܝܪ ܠܢ ܥܪܘܼܩܝܳܟ ܘܫܘܼܒܗܳܪܐ ܗ̱ܘ ܠܢ ܡܰܦܩܳܟ. ܘܰܟܠܝܼܠܳܐ ܕܪܝܼܫܰܢ ܫܘܼܢܝܟ ܕܡܼܢ ܠܘܳܬܢ. ܟܠܗܘܢ ܕܝܢ ܐܰܚ̈ܰܝܟ ܗܳܟܰܢ ܚܬܝܼܪܝܼܢ ܒܳܟ ܘܡܶܫܬܰܒܗܪܝܼܢ ܒܰܫܡܟ. ܐܝܟ ܡܿܢ ܕܟܠܗܘܢ ܫܢܝܘ ܥܡܟ ܡܼܢ ܥܳܠܡܳܐ. ܘܥܡܟ ܒܰܣܪܘܼܗܿ ܠܪܶܚܡܰܬ ܫܘܼܠܛܢܗ. ܘܟܠܗܘܢ ܡܨܰܠܝܢ. ܕܬܶܫܬܰܡܠܐ ܒܟ ܬܶܫܒܘܼܚܬܗ ܕܡܫܝܚܐ. ܘܬܶܬܓܡܰܪ ܒܪܘܼܚܐ ܕܩܘܼܕܫܐ. ܥܡ ܟܠܗܘܢ ܩܰܕܝ̈ܫܐ. ܘܬܶܗܘܶܐ ܒܗܿܘ ܓܘܼܫܡܐ ܪܰܒܳܐ ܕܰܡܫܝܼܚܳܐ. ܗܰܕܳܡܐ ܕܠܐ ܒܨܝܪ. ܟܕ ܡܶܬܒܢܶܐ ܐܢ̱ܬ ܘܡܶܬܪܰܟܰܒ ܘܡܶܬܩܛܰܪ ܘܡܶܫܬܰܪܰܪ ܒܦܰܓܪܳܐ ܩܰܕܝܼܫܐ. ܐܝܬܰܘܗܝ ܪܝܫܗ ܡܫܝܼܚܳܐ. ܕܠܗ ܫܘܼܒܚܐ ܘܬܰܘܕܝܬܐ ܡܼܢ ܟܠ ܐܰܡܝܼܢ.[5]»

 

ܝܘܣܦ ܒܓܬܫ

ܚܘܕܪܐ ܕܡܪܕܘܬܐ ܘܣܦܪܝܘܬܐ ܕܠܫܢܐ ܣܘܪܝܝܐ. ܡܪܕܝܢ

 

[1] ܬܘܼܠܡܳܕܳܐ ܕܝܰܨܪܳܐ:  Karakter Eğitimi / Character Education

[2]  ܫܘܼܓܢܳܝܐ ܕܨܺܝܼܠܐ: Zihinsel Dönüşüm / Mental Transformation

[3]  ܕܰܘܩܳܐ ܓܰܘܳܝܳܐ: İçgörü / İnsight

[4]  ܪܶܥܝܳܢܐ ܐܶܢܰܚܢܳܝܳܐ: ܣܘܼܟܠܐ ܗ̱ܘ ܣܰܩܘܼܒܠܳܝܐ ܠܪܶܥܝܳܢܳܐ ܐܶܢܳܢܳܝܳܐ: Diğerkam Düşünce / Özgecil Düşünce / Altruistic Thought

[5]  ܠܘܼ̈ܩܳܛܐ ܪ̈ܶܥܝܳܢܳܝܶܐ ܘܪ̈ܘܼܨܳܢܳܝܶܐ ܢܣܺܝܼܒܺܝܼܢ ܘܰܩܛܺܝܼܦܺܝܼܢ ܡܼܢ ܟܬܳܒܐ ܕܛܳܥܢ ܫܡ «ܐܓܪ̈ܬܐ ܕܩܕܝܫܐ ܡܪܝ ܝܥܩܘܒ ܕܣܪܘܓ» ܗܢܐ ܕܚܰܕܬܐܝܬ (ܒܬܡܘܙ ܝܪܚܐ ܕܫܢܬ 2021) ܐܬܚܬܡ ܒܐܣܛܰܢܒܘܠ ܒܝܰܨܝܼܦܘܼܬܐ ܕܐܒܘܢ ܩܫܝܼܫܐ ܨܰܒܪܺܝ ܐܰܝܕܺܝܢ ܘܡܰܠܦܳܢܐ ܐܠܝܐ ܐܰܝܕܺܝܢ ܠܕܘܟܪܢ ܐܠܦܐ ܘܚܫܡܐܐ ܫܢ̈ܝܼܢ ܕܡܰܚܟܘܼܡܬܰܢ ܪܒܐ. ܘܐܰܟܡܳܐ ܕܡܶܬܒܰܕܩܐ܆ ܩܶܨܰܬ ܝܘܼܬܪ̈ܢܝܗܿ ܣܘ̈ܟܳܠܳܝܐ ܩܶܛܦܶܬ ܘܣܳܡܶܬ ܟܠܗܿ ܐܶܓܰܪܬܐ ܕܥܶܣܪܝܢ ܘܚܰܡܫ ܟܐܡܬ ܡܼܢ ܦܐܬܐ 272 ܥܕܡܐ 275 ܒܓܘܼܫܡܳܐ ܕܰܟܬܝܼܒܬܳܐ ܗܳܕܐ.

ܝܘܣܦ
الثقافة السريانية والنظرة المستقبلية

الثقافة السريانية والنظرة المستقبلية

الآثار التاريخية للثقافة السريانية، والتي لديها بنية فريدة من نوعها في مجالات الفن، والحِرف، والهندسة المعمارية، والفنون الشعبية والاقتصاد؛ من الممكن رؤيتها في مناطق مثل أنطاكيا وإسكندرون وأضنة وملاطية وأورفة وإيلازيغ وأديامان وديار بكر وماردين وفان وباتمان وهكاري وسيرت وشرناق  (في نواحي تركيا).وفي بلاد الشام وبلاد الرافدين. تحتوي الثقافة السريانية العادات والطقوس التي تتمحور حول الإنسان والتي تطورت بناءً على هذه الثقافة سمات فولكلورية غنية. من خلال هذا البناء، ساهمت دائمًا في التنمية الاجتماعية والثقافية للمنطقة.

قراءة المزيد

Syriac Culture and Its Future Perspective

Syriac Culture and Its Future Perspective

The historical traces of Syriac culture and its unique structure in the realm of art, crafts, architecture, folklore, economy can be seen in different regions of Turkey such as Antakya, İskenderun, Adana, Malatya, Urfa, Elazığ, Adıyaman, Diyarbakır, Mardin, Van, Batman, Hakkari, Siirt and Şırnak. Syriac culture and the people-centered customs, conventions and rituals that developed within it contain rich folkloric attributes. With this structure, it has always contributed to the sociocultural development of the region.

Shaped by the input of Ancient Mesopotamian culture, Syriac culture has gone through a transformation unique in form and content by passing through a new melting pot of understanding as a result of the fermentation of elements taking shape in tandem with the birth of Christianity. Thus, the main source of reference has evolved into a feeling and sensitivity for the Word of the Lord and moral norms. By historically experiencing and comprehending the truth that, “Humans are human when they act righteously toward God and truth, and morally toward creation,” the masters of pen and word of this culture have left us a rich literature and unlimited inheritance, and with spiritual awareness, they have served the development of social thought.

In this context, famous social scientist Malfono Yuhanun Bar Adi (893-974), who considered a life lived in ignorance wasted and continually searched the sciences for immortality is only one of these historical masters and personalities. Malfono Yuhanun Bar Adi suggests that people develop a rational style within the frame of individual wholeness which forms the basis of public morality. In this context, he says, “With intelligence and wisdom, people must incrementally avoid their bad habits, master their desires and carnal cravings, and try to reach the highest level. In order to do this, they must learn the rules and policy of ethics and morals, and try to form relationships with the wise.”

In expressing that people can find goodness depending on the decisions and choices they make, he says, “Humanity must make an ethical rule of continually reading books written on the subject of morality. Humans must analyze works penned on the subject of morality, the politics of morality, and behavior. They must use the things prescribed by elevated figures, and apply what has been deemed worthy of application by the ancient wise ones. They must learn at least a little of the art of writing and critical thinking, they must equip themselves with grace and eloquence, and finally they must continually raise prudent and respectable individuals by staying in touch with scholarly and wise people.”

As one can gather from the prescriptions of Malfono  Yuhanun Bar Adi, who was raised in the Syriac tradition, Syriac culture, with its unique and important past in the broader history of civilization and humanity has an outreaching character in the social, religious, economical sociocultural life of the region. Throughout history, Syriac has served as a major bridge in intercultural interaction. This culture has contributed to the development of East-West thought, civilization, philosophy and moralism. This breakthrough in the realm of thought has reached the Arab world as well as Europe. Its role and impact on transfer of antiquity to the Islamic world is undeniable. It gains prominence with its important contributions primarily to the Arabic language and Islamic philosophy. As an autochthonous culture of our geography, it has strived to continually contribute to common life with an understanding that sees responsibility as a virtue. By aspiring to live and let live, it has always prioritized active altruism, social peace, and solidarity. It has encouraged a culture of coexistence, cooperation, peace, prosperity, and stability. Because this culture is not just a remnant of the past, it is also the inheritor of the values that add different meanings to the pluralistic identity of the region. With its existing churches and monasteries, with its centers of science and knowledge, it still makes important contributions to economic development and national and global recognition of the region. However, though this is the situation regarding this rich cultural heritage, it has also been dragged into a subaltern position that unfortunately breeds apathy. Despite all of its positive roles in history, though it was one of the fruitful vessels that sustained Eastern culture, through historical events, sociopolitical conflicts it has shriveled and dwindled into a well in need of support and care. Actually, this passive and sterile situation is the kaleidoscopic continuation of older periods, historical changes and event. Although the continuation and protection of this culture, which is a part of Turkey and the universal heritage of worldwide scope, depends on many components, the priority is its further recognition, comprehension and adoption in its own native land. And this is only possible by creating awareness of new concepts that will expand social perception. To quote a wise saying, “Awareness is the mother of orphan knowledge.”[1]

In other words, the main purpose here should be to sustain and strengthen this ancient culture which carries over the spirit of Ancient Mesopotamia with its lost and veiled elements. There is a need for different efforts so that this spirit is not extinguished. Protecting, adopting, and passing on this culture to future generations should not just be the responsibility of those who bear it and love it. Every individual who bears responsibility towards humanity and universal culture should be sensitive to the matter of its preservation. The comprehension of the spirit carried by this ancient culture in the historical background is directly proportional to its being uniquely recognized, known and adopted. Therefore, the sensitivity displayed and scientific studies performed by the local governments and universities in this culture’s land of origin will fulfil the function of watering a withering tree, so to speak. Therefore, the existence and future perspective of this ancient culture should advance in parallel with the new alternatives that will be developed with human touches and positive approaches that spring from affectionate awareness. If the current situation is cured through sociocultural and scientific methods, not only will the evident apathy and passivity evolve into a positive course of events, it will also turn into a daily growing interest. It is certain that this situation will contribute to the cultural interaction of the pluralistic makeup of the region.

Under present conditions, since gaining a strong foothold in the global climate starts with the local and with differences, the meaning that this strengthening will carry for the region and country is self-evident. Because when it comes to Syriac culture, the Mardin region is pretty much like a social laboratory. In this geography, Syriac is still used as the language of both the church and the people. It is obvious that appreciating and supporting this globally compelling value with concrete efforts will uniquely contribute to the socioeconomic, sociopolitical and sociocultural processes of the region.

On the other hand, the bearers of the light of knowledge also have responsibilities towards life and humanity. Under our present-day conditions where means and end are often confused, the greatest good one can pass on to the future is contributing to people’s development and transformation. And the method of doing this no doubt lies in cultural and scientific studies.

In the context of unity in production and contribution to activities, it can be said that, “If someone throws manure at you, cast some seeds on it.”

Success must be the only option. Only with this belief can we reach the sincerity of our spirit. When the good seeds cast into the future, though lacking, are sincere, they are certain to have an impact. Because every contribution made with sincere effort towards the benefit of the culture will come back with its blessing. By contributing to cultural and scientific studies, people benefit themselves before they do others. Taking goodness by the hand means positive energy and power. If goodness does not get up, the march cannot continue. As a result of the latest scientific studies, it has been recognized that even a small favor brings a certain peace and joy to the person’s heart, and leaves positive impressions both on the person doing the favor and the one receiving it.

Do not forget that all cultures speak of the mystery of humanity. However, people who do not return to their source and essence are doomed to being destroyed. No society can survive for long with a way of thinking that does not originate from its own essential culture. Only if every society develops a way of thinking that derives from its own essential culture and interacts with the universal, will social cohesion and social peace find meaning. This way of thinking must develop into a form of contact that serves social justice, peace, equity, mutual nourishment, and coexistence rather than asserting one’s own dominance or destroying others. For everything in the universe is useful as long as it furthers the understanding of the meaning of life.

Striving to preserve an ancient spirit like the Syriac culture, nourishing the courage of those who labor for this cause will be an important and meaningful contribution on behalf of future generations. Because the spirit cannot survive without its hope. A tree only survives by its roots. If the roots dry up, the entire trunk will suffer. In that case, the roots must be watered; they must not be abandoned to hopelessness in a way that will conduce to positive motivation. Literature should be prioritized and supported with new contributions. Because in the civilized world or in the developed societies which have grasped the meaning of life, it is one of the basic indicators of the lust for life. In that case, cultivating every new seed cast into the field of culture, which is also recognized as a rational capital asset, and nurturing said seed at various stages must be a basic responsibility, and all efforts pertaining to this must be indiscriminately supported.

Yusuf Beğtaş

Syriac Language-Culture and Literature Association / Mardin

[1] In Syriac literature, existing but undiscovered knowledge is called “orphan knowledge.” The moment we discover any new knowledge and begin applying it, it is no longer orphan knowledge for us. Therefore, discovering is more important than knowing. If a person is unaware that they know, that knowledge is useless.

يوشف بكتاش
الثقافة السريانية والنظرة المستقبلية

الثقافة السريانية والنظرة المستقبلية

الآثار التاريخية للثقافة السريانية، والتي لديها بنية فريدة من نوعها في مجالات الفن، والحِرف، والهندسة المعمارية، والفنون الشعبية والاقتصاد؛ من الممكن رؤيتها في مناطق مثل أنطاكيا وإسكندرون وأضنة وملاطية وأورفة وإيلازيغ وأديامان وديار بكر وماردين وفان وباتمان وهكاري وسيرت وشرناق  (في نواحي تركيا). تحتوي الثقافة السريانية العادات والطقوس التي تتمحور حول الإنسان والتي تطورت بناءً على هذه الثقافة سمات فولكلورية غنية. من خلال هذا البناء، ساهمت دائمًا في التنمية الاجتماعية والثقافية للمنطقة.

شهدت الثقافة السريانية، التي تشكلت ببيانات ثقافة بلاد ما بين النهرين القديمة، تغيرًا فريدًا من حيث الشكل والمحتوى، مروراً ببوتقة تفاهم جديد نتيجة تخمر العناصرالتي تطورت مع ولادة المسيحية. وهكذا تطورت إلى شعور وحساسية تجاه كلمة الرب والمعاييرالأخلاقية كمصدرأساسي للمرجعية. في العملية التاريخية، ترك لنا أدباء وأسياد الكلام في هذه الثقافة، الذين اختبروا واستوعبوا حقيقة أن “الإنسان يصبح إنسانًا عندما يعامل الحقيقة بطريقة حقّة ويعامل الكائنات بطريقة أخلاقية”، تركوا لنا أدبًا غنيًا وإرثًا غيرمحدود، وخدموا تنمية الفكرالاجتماعي بالوعي الروحي . في هذا السياق، فإن عالم الاجتماع الشهير يوحانون بار آدي (893-974)، المولود في بغداد، والذي كافح الجهل في الحياة  وبحث باستمرار عن العلم من أجل الخلود، هو أحد هؤلاء الخبراء والشخصيات التاريخية.

ينصح الأستاذ يوحانون بار آدي الناس بتطويرأسلوب عقلاني في إطارالنزاهة الفردية، والتي تشكل أساس الأخلاق العامة.

في هذا السياق يقول: “يجب على الإنسان أن يتجنب عاداته السيئة تدريجياً بالعلم والعقل، وأن يتحكم في شهواته ورغباته، ويحاول الوصول إلى أعلى المستويات. لهذا، يجب أن يتعلم أصول القواعد الأخلاقية وسياستها ويحاول إقامة صلات مع العلماء. بينما يعبر عن أن الشخص يمكن أن يحقق الخير اعتمادًا على الاختيارات والتفضيلات التي سيتخذها في نفس الموضوع. يجب على الإنسان أن يجعل قراءة الكتب عن الأخلاق قاعدة أخلاقية دائمة لنفسه. يجب أن يفحص الأعمال المكتوبة حول الأخلاق والسياسة والسلوك الأخلاقي. يجب أن يطبق ما أمرت به الشخصيات المعتبرة، وأن يطبق ما قاله الحكماء القدامى والقيام به. يجب أن يكتسب فن الكتابة والشروحات التوضيحية، وإن كان بشكل  قليلً، وأن يجهز نفسه بالنعمة والخطابة، وأخيراً، بالتواصل مع العلماء والحكماء، يجب عليه دائمًا تربية أفراد حكيمين ومحترمين.”

الذي يمكن استخلاصه من أوامر الأستاذ يوحانون بار آدي، الذي نشأ على التقليد السرياني، فإن الثقافة السريانية، التي لها تاريخ فريد ومهم في تاريخ الحضارة والإنسانية، لها صفة سبّاقة في المجال الاجتماعي والديني، والحياة الاقتصادية والاجتماعية والثقافية للمنطقة. على مر التاريخ، كانت بمثابة جسر مهم في التفاعل بين الثقافات.

ساهمت هذه الثقافة في تطويرالفكر والحضارة والفلسفة والعقلانية بين الشرق والغرب. ووصل هذا الاختراق التي فتحته في عالم الفكر إلى العالم العربي وأوروبا. وتمثل في نقل الفلسفات القديمة إلى العالم الإسلامي، فإن دور هذه الثقافة وتأثيرها الذي لا يمكن إنكاره موضع تساؤل. وتميزت بإسهاماتها الهامة في الفلسفة العربية والإسلامية. باعتبارها ثقافة أصلية في جغرافيتنا، فقد كانت في محاولة دائمة للمساهمة في الحياة المشتركة بروح المسؤولية والفضيلة. وبهدف العيش والسماح بالعيش، فقد أعطت الأولوية دائمًا للإيثار النشط والسلام الاجتماعي والتضامن. لقد عززت ثقافة العيش المشترك والتعاون والسلام والازدهار والاستقرار. لأن هذه الثقافة ليست من تراث الماضي فحسب، بل هي وريث قيم تضيف معاني مختلفة للهوية التعددية للمنطقة. مع الكنائس والأديرة التاريخية الموجودة، ومراكز العلوم والحكمة، لا تزال تقدم مساهمات كبيرة في التنمية الاقتصادية للمنطقة والاعتراف بها على المستوى الوطني والعالمي. ومع ذلك، على الرغم من أن هذا هو الحال فيما يتعلق بهذا التراث الثقافي الغني، إلا أنه للأسف تم جره إلى التبعية التي تغذي اللامبالاة. على الرغم من كل أدوارها الإيجابية في التاريخ . إنها من الأوردة المنتجة التي تغذي الثقافة الشرقية، ولكن بسبب الأحداث التاريخية والصراعات الاجتماعية والسياسية، تحولت إلى ينبوع بحاجة إلى الرعاية والدعم. في الواقع، هذا الوضع السلبي والعقيم هو استمرار للفترات القديمة والتغيرات والأحداث التاريخية في نغمات مختلفة. على الرغم من أن استمرارية وحماية هذه الثقافة، التي هي جزء من التراث التركي والعالمي، تعتمد على العديد من المكونات، إلا أن الأولوية هي أن يتم الاعتراف بها وفهمها واحتضانها بشكل أكبر في وطنها. هذا ممكن فقط من خلال خلق وعي جديد يساهم في الإدراك الاجتماعي. كما يقول المثل المقتضب ، “الوعي هو  أم المعرفة اليتيمة [1]“..

لذلك، يجب أن يكون الهدف الرئيسي هنا هو تغذية وتقوية هذه الثقافة القديمة التي تحمل روح بلاد ما بين النهرين القديمة بعناصرها الضائعة والضمنية. هناك حاجة إلى جهود مختلفة للحفاظ على هذه الروح حية. لا ينبغي أن يكون الحفاظ على هذه الثقافة وامتلاكها ونقلها إلى المستقبل مسؤولية من يحملها ويحبها فقط. يجب أن يكون كل فرد مسؤول عن الإنسانية والثقافة العالمية حساسًا لبقاء هذه الثقافة.

لأن فهم روح هذه الثقافة القديمة في الخلفية التاريخية يتناسب طرديًا مع الاعتراف الحقيقي بفردانيتها وأصالتها. لذلك، فإن الأبحاث والدراسات العلمية للحكومات المحلية والجامعات في الأراضي التي ولدت فيها هذه الثقافة ستؤدي تقريبًا وظيفة سقي شجرة جافة بالماء. لهذا السبب، يجب أن يتوازى وجود هذه الثقافة القديمة ومنظورها المستقبلي مع بدائل جديدة يتم تطويرها بمقاربات إيجابية ولمسات إنسانية مستمدة من الوعي الوجداني.

وبما أن طريقة الحصول على مكانة قوية في العملية العالمية في ظروف اليوم تبدأ من المحلية والاختلافات، فإن معنى هذا التعزيز بالنسبة للمنطقة والبلد لا يحتاج حتى إلى شرح لأن منطقة ماردين تكاد تكون بمثابة مختبراجتماعي للثقافة السريانية. لا تزال اللغة السريانية مستخدمة في هذه الجغرافيا كلغة كنسية ولغة شعبية. من الواضح أنه إذا تم دعم هذه القيمة، التي تجذب الانتباه في جميع أنحاء العالم، بجهود ملموسة، فإنها ستقدم مساهمة مختلفة في الحركة الاجتماعية والاقتصادية والاجتماعية والسياسية والاجتماعية والثقافية في المنطقة.

من ناحية أخرى، يتحمل أولئك الذين يحملون نور المعرفة مسؤوليات تجاه الحياة والإنسانية. في ظروف اليوم، حيث تختلط الأهداف والوسائل، فإن أعظم فائدة يمكن تحقيقها للمستقبل هو المساهمة في تنمية الناس وتغييرهم. الطريق إلى ذلك بلا شك من خلال الدراسات الثقافية والعلمية.

ويقال في سياق الاندماج في الإنتاج والمساهمة في خلقه؛ “إذا قام شخص ما بإلقاء السماد عليك، فقم بزرع البذور على هذا السماد”.

يجب أن يكون النجاح هو السبيل الوحيد. فقط بهذا الإيمان يمكننا بلوغ صدق روحنا. لا ينبغي لأحد أن يشك في أن بذور الخير المزروعة في المستقبل، حتى لو كانت غير كاملة، سيكون لها أثرعندما تكون صادقة. لأن كل مساهمة من أجل المنفعة الثقافية بجهود مخلصة ستعود بالوفرة. من خلال المساهمة في الدراسات الثقافية والعلمية، يقدم الشخص خدمة لنفسه في المقام الأول، وليس لشخص آخر. إن مصافحة  يد الخير تعني الطاقة الإيجابية والقوة. إذا لم يقف الخيرعلى رجليه فلن تستمر المسيرة. كنتيجة لأحدث الأبحاث العلمية ، فقد تم قبول أنه حتى تقديم خدمة صغيرة يجلب الفرح والسلام لقلب المرء وله آثار إيجابية على كل من الفاعل والشخص الذي يرى الخير.

لا ينبغي أن ننسى أن كل الثقافات تحكي سر الإنسانية. ومع ذلك، فإن الشخص الذي لا يعود إلى أصله وجوهره محكوم عليه أيضًا بالهلاك. لا يمكن لأي مجتمع أن يعيش لفترة طويلة بطريقة تفكيرلا تنتمي لنفسها ولا تأتي من ثقافتها الخاصة. لا يمكن للوئام الاجتماعي والسلام الاجتماعي أن يجدا معنى إلا إذا تمكن كل مجتمع من تطوير فكرة قائمة على ثقافته الخاصة في مقابل العالمية. يجب أن تتطور طريقة التفكير هذه كشكل من أشكال الاتصال الذي يخدم العدالة الاجتماعية والسلام والإنصاف والمنفعة المتبادلة والإبداع، بدلاً من ترسيخ هيمنتها وتدميرالآخرين. لأن كل شيء في الكون مفيد طالما أنه يدعم فهم معنى الحياة.

إن محاولة الحفاظ على روح قديمة مثل الثقافة السريانية حية هي من خلال رعاية وشجاعة أولئك الذين يناضلون من أجل هذه القضية وستكون مساهمة مهمة وذات مغزى للأجيال القادمة. لأن الروح لا تستطيع الاستغناء عن الأفق. تعيش الشجرة فقط من جذورها. إذا جفت الجذور، فسوف يتضرر الساق بالكامل. في هذه الحالة، يجب أن تُروى الجذور ولا ينبغي تركها لليأس وتشجيعها بطريقة تؤدي إلى دافع إيجابي.

يجب إعطاء الأولوية للأدب / الكتابات ودعمها بمساهمات جديدة. لأنه في العالم المتحضر أو ​​في المجتمعات المتقدمة التي تفهم معنى الحياة، تعد الثقافة أحد المؤشرات الرئيسية للالتزام بالحياة. لذلك، يجب أن تكون المسؤولية الرئيسية هي زراعة كل بذرة جديدة تُزرع في مجال الاستزراع، والتي يتم قبولها أيضًا كقوة رأسمال عقلاني، وإطعام تلك البذرة في مراحل مختلفة، ويجب تقديم جميع أنواع الدعم للجهود المبذولة في هذا الاتجاه.

ملفونو يوسف بكداش

رئيس جمعية اللغة والثقافة والآداب السريانية / ماردين

 

 

[1]  في الأدب بشكل عام، المعرفة المتوفرة والتي لم يتم التعرف عليها بعد تسمى “المعرفة اليتيمة”. بمجرد أن نلاحظ أي معلومات ونستخدمها، لم تعد تلك المعلومات معلومات يتيمة بالنسبة لنا. لذا فالشيء الرئيسي ليس أن تعرف ، بل أن تلاحظ. لأنه إذا لم يكن الشخص على علم بما يعرفه، فلا فائدة من هذه المعرفة.

ܪܘܼܚܐ ܕܙܰܒܢܐ

ܪܘܼܚܐ ܕܙܰܒܢܐ

ܣܘ̈ܟܠܐ ܕܝܘܠܦܢܐ ܕܪܳܚܫܝܼܢ ܒܪܘܼܚܐ ܕܙܒܢܢ܆ ܬܳܒܥܝܢ ܥܳܒܘܿܕܘܼܬܐ ܘܒܳܥܝܢ ܡܰܦܪܝܳܢܘܼܬܐ. ܘܰܡܢܰܨܚܝܢ ܠܦܬܝܼܚܘܬܐ ܪܰܟܝܟܬܐ ܘܰܡܥܰܦܩܳܢܝܬܐ. ܘܠܐ ܨܳܒܝܢ ܒܚܳܫܘܿܫܘܼܬܐ ܦܟܝܼܪܬܐ ܘܐܰܛܝܼܡܬܐ ܗܿܝ ܕܒܘܼܝܳܢܐ ܕܕܘܼܒܪܗܿ ܣܟܝܼܪ ܗ̱ܘ ܠܡܨ̈ܥܳܝܐ ܕܫܳܓܪܝܼܢ ܚܰܝܠܐ ܘܡܳܙܓܝܼܢ ܚܘܼܒܐ ܘܐܝܼܩܪܐ ܘܝܘܼܬܪܢܐ ܠܗܘܼܒܳܒܐ ܘܫܘܼܘܫܳܛܐ ܕܒܪܢܫܐ ܘܓܰܘܐ. ܕܣܘܼܢ̈ܩܢܐ ܕܢܳܩܫܝܼܢ ܒܬܰܪܥܐ܆ ܪܕܝܢ ܘܙܳܪܒܝܼܢ܆ ܘܢܳܦܨܝܼܢ ܠܡܬܰܚܡܘܼܬܐ ܗܿܝ ܕܡܬܚܰܒܫܐ ܘܡܬܚܰܒܨܐ ܒܠܚܘܕ ܒܕܝ̈ܠܢܳܝܬܐ. ܘܩܳܪܝܢ ܘܰܡܙܰܡܢܝܼܢ ܠܥܶܢܝ̈ܢܐ ܡܒܰܢܝ̈ܢܐ ܘܐܣܳܪ̈ܐ ܡܫܰܓܢ̈ܝܳܢܐ ܡܛܠ ܫܘܼܘܫܳܛܐ ܪܥܝܳܢܝܐ ܘܗܘܒܒܐ ܕܝܡܘܩܪܛܝܐ.

ܘܐܢܐ ܡܗܝܡܢ ܐ̱ܢܐ ܕܣܘܼܠܳܩܳܐ ܗܰܘܢܳܢܳܝܐ ܕܡܙܝܥ ܠܣܘܼܢܩܳܢܐ ܗܢܐ܆ ܠܐ ܢܳܨܚ ܐܠܐ ܒܢܘܼܗܪܐ ܘܫܒܝ̈ܠܐ ܕܪܘܼܚܐ ܕܫܘܼܡܠܝܐ. ܗܕܐ ܕܰܡܙܰܝܚܐ ܠܚܘܼܒܐ ܕܐܠܗܐ ܘܕܩܪܝܒܐ. ܘܰܡܥܰܦܩܐ ܠܟܠ ܒܠܥܕ ܦܘܼܪܫܢܐ ܓܶܢܣܳܢܳܝܐ ܘܛܘܼܗܡܳܢܳܝܐ ܘܫܰܪܒܬܳܢܳܝܐ ܘܐܰܬܪܢܳܝܐ ܘܦܢܝܼܬܳܢܳܝܐ ܘܬܘܕܝܼܳܬܢܳܝܐ ܘܪܥܝܳܢܳܝܐ ܒܬܰܡܝܼܡܘܬܐ ܘܥܪܝܼܡܘܬܐ ܐ̱ܢܳܫܳܝܬܐ ܕܠܝܬ ܒܗܿ ܚܢ̈ܝܐ ܣܩܝܼܪ̈ܐ.

ܒܕ ܗܘܼ ܒܪܢܫܐ ܡܶܬܥܰܫܢ ܘܝܳܪܒ ܟܕ ܙܳܪܥ ܒܚܰܘܣܢܐ ܘܟܕ ܗܿܘܐ ܫܦܝܼܥܐ ܒܥܘܼܬܪܐ ܣܘܼܟܳܠܳܝܐ ܘܗܘܼܠܢܝܐ ܘܫܪܟܐ ܕܟܟܪ̈ܐ ܘܡܘܗ̈ܒܬܐ ܘܛܒ̈ܬܐ ܕܡܫܬܪ̈ܬܚܢ ܠܗ ܡܼܢ ܐܠܗܐ. ܗܿܘ ܕܝܳܕܥ ܘܚܳܟܡ ܫܪܪܐ ܗܢܐ܆ ܡܬܚܰܦܛ ܒܪܘܼܚܐ ܕܫܘܼܡܠܳܝܐ܆ ܘܡܥܰܕܪ ܘܡܬܥܕܪ. ܗܿܘ ܕܡܶܬܥܰܕܪ܆ ܡܶܬܥܰܫܢ. ܗܿܘ ܕܡܶܬܥܰܫܢ܆ ܡܰܟܫܪ ܘܡܰܨܠܚ. ܘܗܿܘ ܕܡܰܨܠܚ܆ ܘܡܰܟܫܪ ܠܐ ܗܿܘܐ ܩܶܛܪܐ ܐܠܐ ܫܪܳܝܳܐ ܒܣܘ̈ܟܠܐ ܕܐܶܢܰܚܢܳܝܘܼܬܐ…

«ܚܠܦ ܫܘܪ̈ܐ ܢܒܢܐ ܓܫܪ̈ܐ: ܢܓܫܘܪ ܘܠܐ ܢܫܘܪ»

 

 

ܝܘܣܦ ܒܓܬܫ

ܚܘܕܪܐ ܕܡܪܕܘܬܐ ܘܣܦܪܝܘܬܐ ܕܠܫܢܐ ܣܘܪܝܝܐ. ܡܪܕܝܢ ܡܕܝܢܬܐ ܥܬܝܩܬܐ.

 

ܣܘܼ̈ܟܳܠܐ ܕܡܶܠܬܐ

ܣܘܼ̈ܟܳܠܐ ܕܡܶܠܬܐ

ܓܠܝܼܙܘܼܬܐ ܕܐܒܗ̈ܐ ܒܳܪܝܳܐ ܡܝܰܬܡܘܼܬܐ. ܘܰܓܠܝܼܙܘܼܬܐ ܕܒܘܼܝ̈ܐܐ ܣܦܝܼܩܘܼܬܐ. ܘܗܝܼ ܗܕܐ ܠܐ ܡܶܬܡܰܠܝܐ ܐܠܐ ܒܣܘܼ̈ܟܳܠܰܝ ܡܠܬܐ.

ܐܰܟܡܳܐ ܕܡܬܬܡܝܼܫܐ܆ ܕܳܡܶܐ ܒܰܪܢܳܫܐ ܠܝܰܬܡܳܐ ܕܡܬܢܰܘܰܠ ܘܡܶܫܬܰܢܰܩ ܒܚܰܫܐ ܘܟܘܼܪܗܢܐ ܩܶܨܬ ܡܰܘܒܕܳܢܘܼܬܐ ܘܐܰܒܝܼܕܘܼܬܐ ܕܣܘ̈ܟܳܠܝ ܡܶܠܬܐ…

ܒܪܡ ܙܕܩ ܕܢܶܕܥ ܠܐ ܓܳܢܝܢ ܘܐܦܠܐ ܐܳܒܕܝܼܢ ܣܘܼ̈ܟܳܠܝ ܡܶܠܬܐ ܒܰܪܩܝܼܥܳܐ ܕܫܪܪܐ…

ܐܢ ܢܳܝܕܝܼܢ ܛܘܼܪ̈ܐ. ܘܐܢ ܦܳܩܥܝܼܢ ܫܘܿܥ̈ܐ. ܘܐܢ ܡܶܨܛܰܪܝܢ ܩܰܒܪ̈ܐ. ܘܐܢ ܡܬܟܰܪܟܐ ܫܡ̈ܝܐ ܐܝܟ ܡܓܠܬܐ….

ܘܬܘܼܒ… ܘܬܘܒ… ܘܬܘܒ… ܠܐ ܓܳܢܝܢ ܘܐܦܠܐ ܐܳܒܕܝܼܢ ܣܘܼ̈ܟܳܠܝ ܡܠܬܐ….!

ܐܠܐ ܩܳܛܝܢ ܘܟܳܪܟܝܼܢ ܠܟܳܐ ܘܰܠܟܳܐ ܘܦܳܝܫܝܼܢ ܟܕ ܛܥܝܼܢܝܼܢ ܪ̈ܶܡܙܝܗܘܢ ܘܪ̈ܶܬܝܰܝܗܘܢ ܚܟܡ̈ܬܳܢܳܝܐ ܥܕܡܐ ܕܢܫܟܚܘܢ ܠܗܘܢ ܐܰܦܢܳܐ «ܟܐܡܬ ܚܰܩܠܐ ܟܰܗܝܼܢܬܳܐ ܕܚܳܝܪܐ ܠܫܶܡܫܳܐ ܘܚܳܫܚܳܐ ܠܙܰܪܥܐ» ܕܒܗܿ ܢܡܘܼܬܘܢ ܘܢܶܬܩܰܒܪܘܢ ܘܢܶܬܢܰܚܡܘܢ ܐܝܟ ܦܪܕܬܐ ܕܚܶܛܬܐ ܠܡܶܬܰܠ ܦܐܪ̈ܐ ܣܓܝ̈ܐܐ…

 

ܝܘܣܦ ܒܓܬܫ

ܚܘܕܪܐ ܕܡܰܪܕܘܼܬܐ ܘܣܶܦܪܳܝܘܼܬܐ ܕܠܫܳܢܐ ܣܘܼܪܝܝܐ. ܡܪܕܝܢ