29آب أغسطس تذكار مطران الجزيرة الشهيد الطوباوي البطل مار فلابيانوس ميخائيل ملكي.

٩ 2 آب أغسطس تذكار مطران الجزيرة الشهيد الطوباوي البطل مار فلابيانوس ميخائيل ملكي.

Fadi Hanna
هو يعقوب ابن المقدسي حنا بن إبراهيم بن ملكي واسم أمه سيدة، أبصر النور عام ١٨٥٦ خدم في دير الزعفران من سنة ١٨٦٨ حتى رسامته شماساً انجيلياً سنة ١٨٧٨ وعمل في الدير وكيلاً على المكتبة ومعلماً للرهبان، قدم نذوره الرهبانية الأفرامية في ١٧ أيلول ١٨٨٢ في دير الشرفة للسريان الكاثوليك وبعد أربعة أعوام من الدراسة والتمرس في الحياة الروحية غادر الدير إلى حلب حيث رقاه البطريرك جرجس شلحت في ١٣ أيار ١٨٨٣ إلى الدرجة الكهنوتية وخدم في ماردين وقراها وفي العام ١٨٩٥ وأثناء وجود القس ميخائيل في قرية قلّث هجم الأتراك وعصاباتهم على قرية عيسى بوار فقُتلت والدته مع بعض النساء والفتيات ونهبت الكنيسة وبيت الكاهن وطُرد المسيحيون من القرية فعاد القس ميخائيل من قلّث إلى ديار بكر مواظباً على خدمة النفوس، فضلاً عن اهتمامه أيام الآحاد والأعياد بقرية الكعبية. وتقديراً لأعماله الخيرية وغيرته الرسولية رقاه المطران بطرس طوبال إلى درجة خوراسقف سنة 1897 وقلده النيابة العامة على أبرشيته فزاد تفانياً في الخدمة. وفي سنة 1900 وجهه البطريرك أفرام رحماني إلى قلعة المرأة ليبني فيها كنيسة على اسم القديس جرجس فكان كذلك. ثم وجهه البطريرك إلى مدينة الجزيرة وكيلاً عنه لتوطيد المسيحيين هناك.
قراءة المزيد

ܝܘܣܦ
Ruhun Görkemi ve Zekânın Asaleti

Ruhun Görkemi ve Zekânın Asaleti

Doğada canlı-cansız hiçbir varlık, salt kendi benliği için yaşamamaktadır. Doğal sistem gereği, her şey birbirinden beslenir. Güneş kendisi için doğmadığı gibi, ağaç da kendisi için meyve vermez. Aynı şey biz insanlar için de geçerlidir. Karşılıklı ihtiyaç gereği, birbirimizi sevgiyle, minnet etmeden tamamlamalı, geliştirmeliyiz. Aldığımız kaynağa geri vermekle yükümlüyüz.

Bu perspektife göre, hayatın kendine özgü kuralları, ruhsal yasaları var. “Karşılıklılık ve faydalılık” ilkesi, bu yasaların başında gelir. Karşıtlıktan tamamlayıcılığa giden yolda, ‘‘karşılıklılık ve faydalılık’’ ilkesi her zaman devrede olması gerekir. Öyle olsa da, aslında hayatın görünmeyen ruhani merkezinde ‘‘koşulsuz sevgi’’ var. Hayatın görünmez alanlarında çoğu kez etkindir, işbaşındadır.

Ancak insandaki etkin diğerkâmlığı aktifleştiren “karşılılık ve faydalılık” ilkesi her yerde, her koşulda, her ilişkide gerektiği kadar gözetilirse, hayat çok daha doyumlu ve anlamlı olur. Güzelleşir ve zenginleşir.

Çünkü insan, benciliği  ve egosal ihtirasları/hırsları yenebildiği oranda insanlaşır. Güzel ahlak sahibi olur, ruhen büyür ve gelişir.

“İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın” (Matta 7: 12, Luka 6: 31) diyen Mesih’in sözü bu “karşılılık ve faydalılık” ilkesinin ana kaynağını oluşturmaktadır. Burada esas olan, ruhun özgürlüğü anlamına gelen samimiyettir. Sömürüye ve istismara kapalı olan iyi niyettir.

Çünkü kibirli, kindar, bencil, içten pazarlıklı, hesapçı, ikiyüzlü bir insanın içsel anlamda iyi niyet edinmesi imkânsızdır. Niyet samimi değilse etkisizleşir. İkiyüzlünün niyeti bozuktur, mutlaka ters teper ve aksi etki oluşturur.

İnsan başkasına ikiyüzlü olabilir; en kötüsü, kendimize de ikiyüzlü olabiliriz. Başkalarına dürüst olmak kolaydır; kendimize dürüst olmak ise maharet ister. Zekânın kurnazlıklarıyla insanları kandırsak da niyetlerimizin karşılığını yaratan Allah’ı kandıramayız. Yüce Yaradan kendimizden bile gizleyebildiğimiz gerçeği bilir. Kalbimizin derinliklerinde dilerken O’na ne söylediğimize değil, gizliden gizliye kendimize ne söylediğimize bakar.

Dolayısıyla insan onuruna karşı yapılan her türlü sömürü ve istismar ve başkasının hakkını herhangi bir şekilde yeme (veya gasp etme)  ilahi kayıtlara zülüm olarak geçer. İnsan/kul hakkına girdiği için sindirmesi zor olur. Keder ve bela olarak geri döner.

Bu acı gerçeklerle yüzleşmemek için bencil yaklaşımların  baş tacı yapıldığı durumlarda, diğerkâmlığı tetikleyen vicdan; kurnaz/sinsi düşüncelere debriyaj, bencil/egoist tutumlara fren olmalıdır. Bu işlevi görmelidir. Öyle olmalıdır.

Bunun olabilmesi için nobran tutumların etkinliği kırılmalıdır/zayıflatılmalıdır. Hatta mümkünse yok edilmelidir. “Nezaket, Zarafet, Nezahet” gibi hasletler insanda acımtırak bir his uyandırsa da,  aslında bu erdemler ortak yaşamın ve medenileşmenin önünü açan ve nobran tutumların etkinliğini kıran/zayıflatan en sağlam/selim formülü de barındırmaktadırlar. Tahakkümün yerine onların anlamı ikame edildiğinde insan onuru öz değerine kavuşmuş olur.

Bir düşünceye göre, ‘‘Bu erdemler, ahlak yasamız ve insanlığın var oluş mücadelesi arasında çatallanan bir bahçedeki kavşak tabelasıdır.’’

Fransızlar; ‘‘Nezaket zekânın asaletidir’’ der.

1927 yılında ‘‘zengin ve hayat verici fikirleri ve bu fikirlerin sunulmasında kullandığı parlak yeteneği sebebiyle’’ Nobel Edebiyat Ödülüne layık görülen ünlü filozof/yazar Henri-Louis Bergson (1859-1941) ‘‘Kibarlık, ruhun görkemidir’’ sözüyle aynı minvalde değerlendirmek gerekir.

Bargson, ‘‘Ahlak, başkalarının iyiliğini düşünmek, en azından onlara fenalık etmemek olduğuna göre, kaba ve terbiyesiz insan, kendindeki ahlaklı olma yetisini durmadan yaralıyor demektir’’ yargısıyla bir anlamda bu erdemlerin bir nevi ahlak olduğunu vurgulamaktadır.

Çünkü ahlaki temizliğin temelini oluşturan ve ahlaki tutarlılığı önceleyen bu erdemlerin varlığı ilerleme/gelişim demektir: Yaşamı kolaylaştırır. Nefes aldırır. Özü gürleştirir. Yokluğu ise, gerileme/negatif durgunluk demektir: Yaşamı zorlaştırır. Oksijeni zehirler. İlişkileri baltalar. İnsan onurunu yaralar. Samimiyeti sakat bırakır. Dürüstlüğü süründürür.

Denildiği gibi: ‘‘Her insan kendi iç dünyasının hem mimarı, hem de celladıdır.’’

Kendi kendimizin celladı olmamak için yaşamdaki kırılganlığı azaltan ve ruhsal hastalıkları sağaltan bu erdemleri önemsemeliyiz. Hayatımızdaki etkinliğini arttırmalıyız.

Çünkü onların dili öyle bir lisandır ki, onu sağır da duyar. Güzellikleri öyle bir güzelliktir ki, onu görgüsüz de görür. Kör de hisseder.

Süryanicedeki anlamlarını da içeren yaşamdaki faydalarını ve etkilerini, sosyolojik yaklaşımlara göre irdelediğim ‘‘Nezaket, Zarafet, Nezahet’’ başlıklı yazımın linklerini ekte değerli okuyucunun bilgisine sunuyorum. Merak edenler bu erdemlerin anlamlarını daha geniş bir şekilde okuyabilir.

https://www.karyohliso.com/articles/article/5793

https://www.midyatgundem.com/nezaket-zarafet-nezahat-makale,498.html

http://www.mardinexpress.com/nezaket-zarafet-nezahat/

Saygılarla,

Yusuf Beğtaş

Süryani Dili-Kültürü ve Edebiyat Derneği / Mardin

الفنان السرياني إدوار شمعون وتر العود السادس…

الفنان السرياني إدوار شمعون وتر العود السادس…
القامشلي زالين أيام زمان… وذكريات إدوار شمعون وتر العود السادس… بقلم سمير سمعون.
حكاية من القامشلي زالين … ادوار شمعون المخترع الباحث الملحن والكاتب السرياني..الملقب بكنارة اور.
امتلك كل حدائق، الرقة والشفافية والرومانسية واللطافة والصدق ونظافة الفكر وبياض السمعة ، تمسك بكل الاخلاق، احب بدون تمييز، أعطى بدون تمييز، وأيضاعند الرحيل، كان ذلك اليوم، في قمة التمييز .
كان قد اخترع كمان هيروشيما، وهذا الكمان موجود الآن في متحف هيروشيما، وكان قد كتب على خشبه، إن حضر من يفتش علينا في سوريانا، فسوف يرى إشعاعاً، ولكن إشعاع الحضارة إشعاع العلم وإشعاع جلجامش،
وإشعاع الأدب إشعاع الشعر، لاإشعاع لوس آلاموس وأمريكا والإشعاع الذري، فنحن لسنا الذين قصفنا هيروشيما وناغازاكي بالقنابل الذرية، وإنما نحن الذين أنرنا الدنيا بإشعاعنا السورياني ذلك،” هذه هي الكلمات التي القاها في إحدى المناسبات، الباحث والملحن والمخترع السورياني إدوار يعقوب شمعون، فمن هذا المخترع السوري؟؟؟.

قراءة المزيد

Matta
جورج اسقف العرب

جورج اسقف العرب

Matta Roham

ولد في ضواحي انطاكيا في منتصف القرن السابع الميلادي عندما كانت الاسلام في اول عهده في بلاد الشام والرافدين.ِ
هو سرياني المنبت ، أتقن السريانية وتثقف بعلومها وبعلوم اليونانيين.
درس في مدرسة قنسرين السريانية الشهيرة على يد عالم الرياضيات السرياني سويريوس سابوخت. كما تتلمذ للبطريرك أثناسيوس الثاني الانطاكي الذي كلّف المطران سرجيس الزوقيني برسامته مطراناً على العرب. وكان ذلك حوالي سنة 686 أو 687 .
هو صديق حميم للعلامة المؤرخ المطران يعقوب الرهاوي.
كان مركز أبرشيته عاقولا ܥܩܘܠܐ ( أي الكوفة ܟܘܒܐ) ، وتعني بالسرياني الشوك. شملت خدمته قبائل عربية كثيرة منها : التنوخيين والطائيين والعاقوليين. وامتدت أبرشيته الى شمال سوريا وبلاد الرافدين العليا. وبالتأكيد كان يتقن العربية لينقل الى أبناء كنيسته من العرب رسالة الانجيل بالعربية. وهذا يعني بأنه على غرار من سبقه في هذه الابرشية ، كان يترجم النصوص المسيحية السريانية الى اللغة العربية لفائدة رعايا ابرشيته من القبائل العربية.
توفي في عام 724 بعد أن ترك أعمالاً أدبية ولاهوتية ونسكية وفلسفية هامة، منها ترجمته الى السريانية كتب الفيلسوف اليوناني أرسطو.
القديس مار فيلكسينس المنبجي 485 – 523 م
القديس مار فيلكسينس المنبجي
العلامة الشهير والملفان اللاهوتي الكبير 485 – 523 م
قد تكون صورة لـ ‏‏شخص واحد‏ و‏نص مفاده '‏القديس مار فيلكسينوس المنبجي أعلام السريان ومفاخر هم وفرسان الكلام‏'‏‏
يوم 18 من آب يمر علينا تذكار هذا القديس العظيم الذي بذل حياته في سبيل كنيسته نأمل أن ينتهج قادة الكنيسة نهجه ويدافعوا عن العقيدة والإيمان ويبقوا راسخين على ما تسلموه ويحافظوا على هذه الوزنات .
مار فيلكسينوس المنبجي، الأديب الكبير، واللاهوتي الشهير الذي لمع في سماء الكنيسة السريانية في أواسط القرن الخامس وأوائل القرن السادس للميلاد، وتبوأ بين أدباء السريان مركز الصدارة لا سيما في كتابة النثر البليغ.
ولد في بلدة تحل في كورة باجرمي ـ محافظة السليمانية ـ بالعراق، قبيل منتصف القرن الخامس للميلاد، واسمه السرياني «أخسنويو» أي «غريب» وسمي فيلكسينوس لدى رسامته مطراناً، وهو اسم يوناني معناه «محب الغربة».
كنيسة آشورية وكلدانية، أم قطسيفون الفارسية؟

كنيسة آشورية وكلدانية، أم قطسيفون الفارسية؟

 

بيان تنحي كوركيس صليوا جاثليق (بطريرك) ساليق وقطسيفون، جاثليق كنيسة المشرق التي سُمِّيت آشورية في 17 تشرين أول 1976م (قبل 45 سنة فقط)، وكذلك انعقاد مجمع الكلدان من 9-14 آب الجاري الذي ألغى اسم بابل من عنوان الكنيسة.

 

ذكرنا بالتفصيل في كتابنا اسمهم سريان، لا آشوريين ولا كلدان، وفي مقالات كثيرة أيضاً أن كنيسة المشرق بفرعيها واسميها الحديثين المنتحلين (آشوريين وكلدان)، هي كنيسة أنطاكية سريانية، تأسس مقرها في المدائن (ساليق، قطسيفون) سنة 310م، وكانوا كثيري التذمر لأن أغلبهم ينحدر من الأسباط العشرة التائهة من اليهود الذين سباهم العراقيون القدماء واعتنقوا المسيحية فيما بعد، لكن النظرة العبرية القومية القوية القديمة بقيت عندهم، ولأن لغتهم وثقافتهم آرامية (سريانية) خضعوا لكنيسة أنطاكية، ثم انفصلت كنيستهم في المدائن عن أنطاكية السريانية سنة 497م واعتنقت المذهب النسطوري تحت تأثير الدولة الفارسية، لكي يقول الفرس ويثبتوا للعالم حينها، إن عاصمتنا أيضاً فيها كرسي كنسي مستقل أسوةً بعواصم العالم آنذاك وهي: روما اللاتينية، القسطنطينية اليونانية، أنطاكية السريانية، الإسكندرية القبطية، وفعلاً  كما يقول الأب الدكتور يوسف حبي من كنيسة الكلدان: سُمِّيت كنيستنا، بكنيسة فارس، في كثير من العهود (كنيسة المشرق الكلدانية-الأثورية، ص197)، ثم انشقت هذه الكنيسة السريانية النسطورية سنة 1553م حيث اعتنق القسم الأكبر منهم الكثلكة، ولأغراض سياسية وطائفية سمَّت روما القسم المتكثلك، كلداناً، وسمَّى الإنكليز القسم الذي بقي نسطورياً، آشوريين.

 

لذلك كان جاثليق كنيسة المشرق في المدائن يُسمّى جغرافياً جاثليق ساليق وقطسيفون، لا آشور، ولا بابل.

 

ملاحظة مهمة: إن لقب البطريرك الحالي للآشوريين والكلدان أيضاً هو لقب مُزوَّر، والصحيح تاريخياً ودينياً هو جاثليق، وليس بطريركاً، والجاثليق رتبة أقل من البطريرك وأعلى من المطران ومعناها مطران عام (كاثوليكوس أو جاثليقوس).

 

ويقول المؤرخ القدير الأب بطرس نصري الكلداني +1917م قبل شيوع تسميتي آشوريين وكلدان المزورتين في كتابه المهم: (ذخيرة الأذهان في تواريخ المغاربة والمشارقة السريان) ج1 ص21، 28، 40، 52-55: كانت الأمة السريانية بكل طوائفها خاضعة لبطريرك أنطاكية في سورية، وكان كرسي المدائن متعلقاً دائماً ببطريرك أنطاكية، ولم ينزع عنه الطاعة إلاَّ بعد أن اعتنق النسطرة، وعندما خلع جثالقة المدائن الطاعة لرئيسهم الشرعي في أنطاكية، أرادوا إقامة كنيسة منفصلة لهم، فشرعوا ينسبون تأسيسها لرسل المسيح لكي لا تظهر أقل شرفاً من الكنائس التي شيَّدها بطرس ومرقس في أنطاكية وروما والإسكندرية، وإن جثالقة المدائن لم يحوزوا قط على شرف ولقب البطريرك بحق قانوني، لكنهم اختلسوا اسم البطريرك والبطريركية واستبدُّوا به.

 

والبطريرك الكلدان عمانوئيل دلي (2003-2012م) أيضاً يُفضِّل استعمال لقب جاثليق ساليق وقطسيفون، فيقول: لقد خلطت روما الحابل بالنابل فأخطأت وسَمَّت كنيستنا كلدانية، ومع أن اسم الكلدانية بدأ يستقر على الكنيسة في التقويم الحبري لروما، لكن في ثلاثينيات القرن العشرين قُدِّمت عدة بحوث واقتراحات من المشتغلين في القانون الكنسي الكاثوليكي أهمها اقترح الأب كوروليفسكي وهو أن يكون لقب رئيس الكلدان هو (مطران ساليق وقطسيفون رئيس أساقفة المشرق جاثليق بطريرك بابل على الكلدان)، لكنه بعد سنتين غيَّرَ رأيه وعرض لقباً آخر هو “جاثليق بطريرك المدن الكبيرة ساليق وقطسيفون رئيس أساقفة المشرق”، ويضيف البطريرك دلي قائلاً: إن لقب البطريرك الحالي ليس جيداً ويجب تغييره لأن مدينة بابل لم تكن يوماً مركزاً للكرسي البطريركي، والمرسلون من كنيسة روما تصوروا خطأً أن مدينة بغداد هي بابل القديمة (البطريرك دلي، المؤسسة البطريركية في كنيسة المشرق، ص5، 146–147).

 

وفي فقرته التاسعة قرر بالإجماع مجمع كنيسة الكلدان الذي أنهى أعماله قبل ثلاثة أيام في 14 آب الجاري إلغاء اسم بابل وتسمية البطريركية الكلدانية فقط، بدل بطريركية بابل على الكلدان، وهو دليل على عدم علاقة الكلدان الحاليين ببابل (سنتطرق للموضع بالتفصيل لاحقاً).

ولكي أثبت صحة كلامي ودقته أن هؤلاء ليسوا بآشوريين وكلداناً، بل (متأشورين ومتكلدنين)، فبالنسبة للمتـأشورين أيضاً فلقب بطريركهم إلى اليوم رسمياً هو جاثليق (بطريرك) ساليق وقطسيفون، والغريب أنهم لا يستعملون اسم المدائن إلاَّ نادراً، بل يفضلون، ساليق وقطسيفون.

وبمناسبة تنحي كوركيس صليوا جاثليق (بطريرك) كنيسة المشرق بسبب مرضه في المجمع الذي سيعقد في 5 أيلول القادم، أنقل لكم نص البيان الصادر في 11 آب الجاري عن الكنيسة وكيف لا تزال إلى اليوم تُسمِّي بطريركها وكرسيها الكنسي باسمه التاريخي الصحيح (جاثليق ساليق وقطسيفون)، وليس آشور.

تود أمانة المجمع المقدس لكنيسة المشرق الآشورية أن تطلع جميع مؤمني الكنيسة، ‏على موعد انعقاد المجمع الخاص الذي دعا إليه قداسة البطريرك مار كيوركيس الثالث ‏صليوا حيث ‏أطلع قداسته أعضاء المجمع المقدس في 23 ‏حزيران 2021م، على تأكيد انعقاد المجمع في مقر الكرسي البطريركي في أربيل بتاريخ 5 أيلول 2021‏‎م.

خلال المجمع سيتنحى قداسة البطريرك مار كيوركيس الثالث رسمياً عن ‏الكرسي البطريركي لأسباب صحية، وسيقوم أعضاء المجمع المقدس ‏بانتخاب الجاثليق- البطريرك 122 لكنيسة المشرق الآشورية على الكرسي الرسولي ‏لساليق قطيسفون‎.‎

صلوا من أجل صحة قداسة البطريرك وآباء المجمع المقدس وهم ينتخبون رئيساً جديداً لكنيسة المشرق ‏الآشورية‎.‎

ملاحظة أخرى:(التسلسل الحقيقي لجثالقة (بطاركة) كرسي المشرق، ليس 122 كما مذكور في البيان، بل الجاثليق (البطريرك) القادم هو رقم 82.

أرفق نص البيان الأصلي بالإنكليزي والسرياني

https://k.top4top.io/p_2055r3apa1.png
https://l.top4top.io/p_2055xyjx82.png

فهل هذا التخبط وهذه التناقضات والتشبث بأسماء تاريخية مشهورة بدون أي إثبات تُثبت ما قاله بطريرك الكلدان عمانؤئيل دلي سنة 2005م: إن اسم كلدو وأشور سيجعلنا أضحوكة للعالم؟.

وشكراً/موفق نيسكو

ŞUMLOYO KAVRAMININ HİKMETİ VE FELSEFİ NİTELİĞİ 

ŞUMLOYO KAVRAMININ HİKMETİ VE FELSEFİ NİTELİĞİ 

Süryani literatüründe ruh sağlığı konusunda kavram sorunsalı yoktur. Aksine bu alana özgü kavramlar oldukça zengin ve derinliklidir. Çünkü yaşamı ve inanç sistemini zehirleyen ruhsal hastalıklara karşı bu literatürde geçmişten günümüze pek çok yazılı ve sözlü önermeler yapılmış, keza bu alanda sayısız eserler verilmiştir. Dolayısıyla yaşayan kadim dil Süryanicenin sahip olduğu kelime ve kavram haznesi sanıldığından çok daha zengindir. Bu dildeki ‘‘Şumloyo/Tekâmül’’ kavramı da, yaşamı hasta eden zihinsel yanılsamalara ve biçimsel patolojiye karşı panzehir işlevi gören kavramlardan sadece bir tanesidir.

Bilindiği üzere sosyal bilimciler, ‘‘Her şeyi kendi başına yapmaya çalışan kişi, başkalarının potansiyelinden yararlanamaz ve başarıya ulaşamaz’’ gerçeğini dile getirir. Türkiye’nin seçkin sosyologlarından/yazarlarından Zülfikar Özkan hoca da konuyla ilgili şöyle der:  ‘‘İnsanlara hizmet ederek, hayata katkı sunarak işe yaradığımız duygusunu hissedebiliriz. Gücümüzü başkaları için kullanarak huzura kavuşabiliriz. Zira kullanmadığımız güç ya da bireysel potansiyelimiz büyük gerginlik doğurur. Kendimizle baş başa geçireceğimiz sınırsız vaktimiz olduğunda, varlık mûcibiyetimizi yiyip bitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız’’ söylemi[1], psikolojik gerçekten öte, Şumloyo mantığının hayati yaklaşımlarına işaret etmektedir. Dahası doğada canlı-cansız hiçbir varlık, salt kendi benliği için yaşamamaktadır. Doğal sistem gereği, her şey birbirinden beslenir. Güneş kendisi için doğmadığı gibi, ağaç da kendisi için meyve vermez. Aynı şey biz insanlar için de geçerlidir. Yıkıcı ve zorlaştırıcı değil, yapıcı ve kolaylaştırıcı olmak insanoğlunun yükümlü olduğu gerçekliklerden sadece birisidir. Karşılıklı ihtiyaç gereği, insan birbirini sevgiyle, minnet etmeden tamamlamalı, geliştirmelidir. Çünkü değersizlik hissiyle başka türlü baş edilemez. Bu sebepledir ki; Şumloyo mantığının anlaşılması, bu meyanda kolaylaştırıcı anlayışların doğmasına neden olacaktır. Öyle ki, yaşadığımız çağın pandemik acılarından sonra, bu bağlamda yeni anlayışların, yeni yaşam formlarının devreye gireceğini düşünüyorum.

Nitekim alışılmış ve bilindik olan her zaman konforlu ve rahattır. Alışılmışın dışına çıkmak ise zihin açısından stres ve gerilim yaratsa da, ötekisi olmayan Şumloyo mantığının geniş anlamında da olduğu gibi, mantıklı ve ahlaklı yaşama kavuşmak için, kemale ve ruhsal tekâmüle yardımcı olmaya götürür. Bunun olması için insanın içindeki mükemmelliğin ve kalitenin ortaya çıkması gerekir. İnsan içindeki çarpık güdüleri, yıkıcı duyguları dönüştürmelidir ki içindeki “ışık” engelsiz ve katıksız şekilde ortaya çıksın. Aydınlansın ve aydınlatsın. Işıl ışıl parıldasın ve her yöne yayılsın.

Bilindiği üzere, stereotiplerden (kalıp yargılardan) beslenen sosyo-kültürel ortamlarda ufuk açan, farkındalık geliştiren yeni kavramların/mantıkların kısa sürede önemsenmesi ve sindirilmesi kolay değildir. Zaman alacak bir iştir. Sabırla birlikte geniş bir anlayış gerektirir. Ancak önemseme ve koşulsuz kabullenme olmadan (önyargı, olumsuz koşullanma, kibir, üstünlük taslama, kendini beğenmişlik, dışlama, ötekileştirme, aşağılık-üstünlük kompleksi, gösteriş, haset, kıskançlık, kin, çekememezlik vs…) ruhsal hastalıkların ve fikirsel enfeksiyonların tedavisi mümkün değildir. Dolayısıyla ruhu kaplayan egosal çamurların temizliği için Şumloyo mantığını önemsemek gerekir. Rasyonel beklentilerin gerçekleşmesi ve ihtiyaç halinde yardım görmenin başka yolu yoktur. Büyük bir dönüşüm enerjisi taşıyan Şumloyo’nun tamamlayıcı ruhu[2], sadece kendimize değil, her şeye, ekosisteme değer vermemizi sağlayan bir sevgidir[3].

‘‘Cehalet eken, sefalet biçer’’ deyişiyle ussal zenginliğe işaret eden, eli kalem, dili kelam tutan Suruçlu Aziz Mor Yakup (MS 451-521), ‘‘Eğitimle alışveriş çoğaldıkça, akıl zenginleşir’’ der. Hakikate dair bilginin sorumluluk olduğunu öngören bu büyük üstad, teselli edici hissiyatıyla şöyle devam eder: ‘‘Doğru olanları konuş, ey konuşan. Seni duyan olsa da olmasa da sen durma, konuş.’’

Güçlü bir akıntıya karşı kürek çekmek gibi algılansa da, yaptığım bu güncellemenin dünya genelinde şekillenmekte olan yeni bilince ve genç kuşaklara düşünsel katkı sunması bakımından anlamlı olduğunu düşünüyorum. Çünkü ‘‘Şumloyo/tekâmül’’ mantığının, ortak yaşamın kurallarına ve ruhsal olgunluğa her daim katkı sunan bir çerçevesi vardır. Bu da, bize bağlı insanlara nasıl davrandığımızla ölçülür. Bizde işlemesine izin verdiğimiz sevgi ile ölçülür.

“İnsan göz ile bakar, dil ile görür” diyen İranlı yazar Anooshirvan Miandji, kişisel düşünme desenlerimizin süzgecinden geçen bilgilerin bizi biz yaptığını vurgular. ‘‘İnsanlık olarak devasa binalar, robotlar yapabilir, hatta başka bir gezegende bir yaşam kurabiliriz. Medeniyet olarak ne üretirsek üretelim, insanlığın üretebileceği en değerli şey düşüncedir. Hayal gücümüzü genişletmek, yaşadığımız dünyayı güzelleştirebilmek, anlamlı bir hayat sürdürebilmek için düşüncelere ihtiyacımız vardır. Düşünmek kendimize, yaşadığımız topluma verebileceğimiz en güzel hediyedir. Düşünmek, sınırları aşmaktır” der.

DİLBİLİMSEL ÇALIŞMALARA GÖRE KAVRAMSAL KİŞİLİK

Bir dile organik yapı bütünlüğü kazandıran yegâne şey, kelime ve bunların kavramsal iç-dengesi ile koşut olarak taşıdığı anlam-değer dünyasıdır. Bu “anlam-değer evreni” şayet aşınma ve anlam kaybı yaşamışsa, o zaman o dil yaratıcı-yapıcı ve anlamlandırıcı etkisini yitirmiş demektir. Zira dilde yaşanan aşınma ve yüklenen anlamı yitirmesi bir nevi hastalıktır. Bu da, zamanla kelimelerin kavramsal kişiliğinin ya yitirilmesi veyahut tamamen ölmesine neden olur.  Bir dilde kelimelerin kavramsal kişiliği, kelimelerin içeriğine, kökenine yani ruhuna vurgu yapar. Dilde kelime adına vurgulanan bu hususlar, kelimelerin yaşamsal-yaratıcı gücü söz konusu olunca, hem anlamı, hem de değeri açıklar mahiyettedir. Çünkü içerik, anlam ve değer, eylemleri, motivasyonları belirleyen oldukça önemli işlevlere sahip senkronlardır. Kavramların anlamsal kişiliği, düşünce kalıplarını geliştirir, idrak yükseltmesiyle mevcut anlamları büyütür. Hatta o kelimelere yeni anlamlar yükler. Bu da, insanların anlamlandırma yetisine, değerlendirme sistemine son derece olumlu etki eder. Anlamlandırma yetisinin zaafa uğraması, bir dilin başına gelebilecek en büyük musibettir. Dildeki kavramsal gelişim, o dilin hayatiyetine, o dili kullanan insanların sosyo-kültürel şekillenmesine ve idrak yükselmesine güç katar. Dilbilimsel çalışmalara göre, bir kavrama ne kadar fazla anlam yüklenmişse, o dil o kadar zengin sayılır. Ayrıca, kavramlardaki anlam zenginliği, o dilin geçmişten taşıdığı anlam yüküyle, ne denli kadim olduğuna işaret eder.

ŞUMLOYO KAVRAMININ ORTAYA ÇIKIŞI

Yitik, kayıp, örtük ve çalınmış anlamlar peşinden koşarken, Süryani literatürünün koridorlarında çokça bulunan aynı zamanda kilise kaynaklarında sıkça kullanılan, eksikliğe, noksanlığa, kemale katkı sunan fakat ‘‘Şumloyo’’nun bir türlü anlaşılmayan çok önemli ve derin anlamını defalarca düşündüm. Güç ve iktidar elde etmenin açık ve gizli gayretleri nedeniyle hakikat krizinin yaşandığı günümüzün koşullarında kimsenin dönüp bakmadığı bu tümel kavramı zihnimde güncelledim ve bir bilinç oluşturması adına da defaatle kullanmaya özen gösterdim.[4] Çünkü “Şumloyo” benim için yaşamın akordu ve iyi niyetin ritmidir. Karşıtlıktan tamamlayıcılığa götüren bilinçli farkındalık/denge yoludur. Bizler akıl edelim, düşünelim, kendimizi tanıyarak, keşfederek yaşayalım diye hakikati bize aktaran birçok Süryani üstattan/yazardan edindiğim esinleri, düşünsel polenleri sezgilerimle sentezleyerek bu yazıyı kaleme aldım. Zira sosyo-kültürel hayatımıza ışık tutan eserleriyle ebedi anlamları yaşatan; hakikatin ve hayatın anlamını kelimelerin büyülü çağrışımlarıyla anlatan; emekleriyle ve ürettikleriyle manevi yaralara merhem olan, o eylem ve teselli üstatlarının, o kelam ve kalem erbaplarının, o gönül doktorlarının hissiyatını anlamaya çalışarak yaptım bunu.  Çünkü zayıflığın ve eksikliğin idraki gelişmezse, kişisel gelişim güdük kalır. Bu nedenle küçük yolları, ana yollara bağlayan Şumloyo mantığıyla zayıflıklarımızı ve eksikliklerimizi güce çevirme cesaretini gösterebilmeliyiz. Cesaretimizi toplayarak kendimize bir iyilik yapabilmeliyiz!

Bu mantık, her şeyi/herkesi birbirine bağlayan gerçeğe karşı gözlerin kapandığı, bilinçlerin sus-pus olduğu popüler kültürün basmakalıp ezberlerini ve dogmatik yargılarını sorgularken;  göze çarpan sorunları düşünürken çektiğim fikir sancılarından doğmuştur. İnanıyorum ki, hizmet ettiğimiz alanda eksikliklerimizle birlikte, bildiklerimizin odağına samimiyetimizi, yüreğimizi, vicdanımızı koyup, düşünce dünyamızda ‘‘şumloyo/tekamül’’ün etkinliğini artırabilirsek, seyr-i kemale hem daha çok katkı sunmuş olur hem de siyasi ve idari tutumların daha çok insani bir karaktere bürünmesine vesile oluruz. Bu bağlamda her insanın birbirini tamamlayan iki görevi vardır. Kişisel görev, insanın kendi tekâmülünü sağlamasıdır. Kolektif ödev de başkalarının tekâmülüne katkı sunmasıdır. Unutulmasın ki, bireysel tekâmül için yaptıklarımız, mutlaka evrensel tekâmüle de faydalı olacaktır.

ŞUMLOYO KAVRAMININ ÇAĞRIŞIMLARI

Yönetmek için tahakküm kurmaya yeltenen egonun sömürücü, istismarcı, yıkıcı ve nobran dünyasında “öze dönüşü, noksanlığı, eksikliği, tamamlamayı, tamamlanmayı, diğerkâmlığı, şefkati, merhameti ve bunların farkındalığıyla insan onurunun ve emeğinin kutsallığını” öğretmeye çalışan bir anlayış ararken, bu tümel kavramın çağrışımları kuşatıcı olmuştur. Eşiklerin öte tarafına ötelenen tevazua, erdeme, samimiyete, sorumluluğa, sadakate, sadeliğe, barışa, disipline, özdenetim ruhuna, güçlü iradeye, uyuma, gayretkeşliğe, çalışkanlığa, hakkaniyete, eşitliğe, özgünlüğe, özgürlüğe, proaktif yapıcı dile, aşırılardan kaçınmaya, dengeye, yüksek frekanslı duygulara ve tutarlı ahlaka çağrı yapan düşünsel bir refleks olarak ortaya çıkmıştır. Ruhumuzdan/ilahi özümüzden türeyen anlamlarıyla cam fanusa hapsedilmiş zihinsel dar kalıpları dönüştüren, insanın madde-mana dünyasını gözeten etik kuralları ve ahlaki değerleri düşünce dünyamızın merkezine alan bir yaklaşımdır. Her insanın yaşam hakkını ve bu hakkın hukukunu koruyan dili hayatın her alanında hâkim kılmaya gayret eden ahlaki bir tutumdur. Kısacası; saf bilinç gibi hiçbir kimliğe ve sıfata sahip değildir. Ancak tekâmül yolculuğunda gerekli bütün anlayışlara sahiptir. Tıpkı bir mıknatıs gibi, insani tutumlar ve yaklaşımlar vasıtasıyla bizi mutlak hakikatin ilahi değerlerine bağlamaktadır.

ŞUMLOYO’NUN ANLAMLARI

Bencilliğin esvabına bürünmeyen, değer vermeyi önemseyen Şumloyo, tamamlanmak için tamamlama anlayışıdır. Işığa doğru tırmanıştır. Türkçede “tekâmül, gerçekleş/me/tirme, olgunlaş/ma/tırma, tamamlama, tamamlanma” anlamına gelir. Evrensel bir yasa olan şumloyo/tekâmül, çoğunlukla dönüşüm yoluyla, ruhun belirli evrelerde yükselmesini, gelişmesini tanımlar. Ahlak ve mantık yönünden zengin içeriklere sahiptir. Aslında egodan arınmış saf özden başka bir şey değildir. Dolayısıyla saf ve temiz yaklaşımdır. Hayata dair sorumluluğun üst düzeyde alınması demektir. Hakikat ve sadakat yolunda neleri yapıp neleri yapmamak gerektiğini öğreten bu anlayış, içsel manada ilahi sevgide köklenmek için, ‘‘Çekil aradan çıksın ortaya Yaradan’’ söyleminin önemini vurgular. İçsel dünyanın teselli kaynaklarına güç katan ruhsal farkındalığı geliştirir. Fiziksel gelişimi sağlayan çeşitli besin, vitamin, protein ve mineraller gibi, insanı sosyal yaşamda canlı, üretken ve proaktif kılar. İçsel manada manevileşmeye ve medenileşmeye dinginlik ve hâkimiyet kazandırır.

Ortak yaşamı özendiren ve yücelten Şumloyo mantığında esas mesele, maddenin alma arzusundan, mananın verme arzusuna yönelmektir. Çünkü madde, ruhun tekâmülü için bir araçtır. Vermek ve tamamlamak ruhun sevincidir. Bilimsel araştırmaların gösterdiği gibi, verme konusunda tamamlayıcı bir anlayışla cömert davranıldığında, beynin haz ve sosyal bağlantı ile ilişkili bölümleri harekete geçer, bu esnada salgılanan endorfinin insanın iç ahengine, ruh ve beden sağlığına pozitif katkı sağlar. Dolayısıyla Şumloyo mantığıyla bencillikten uzak, başkasına yaptığımız/verdiğimiz her şey iç dünyamızı dışarı doğru büyütür. Veren ile alan arasında bir bağ oluşturur. Çünkü yaşamak için oksijene ne kadar ihtiyaç varsa, sevgiyle işleyişe pozitif katkı sunmak, hayatı/dünyayı bulduğumuzdan daha iyi yapmak, devamlılık açısından da o derece hayati öneme sahiptir.

Süryani ruhaniyetinin büyük ismi Nusaybinli Aziz Mor Afrem (MS 303-373) bunu şöyle vurgulamaktadır: ‘‘Bedene ait organların her birinin diğer bir organın ihtiyacını karşılaması gibi, bu evrenin insanları da genel maslahat/yarar için tümel ihtiyaçları karşılamaktadır. O halde bizler, birbirimize muhtaç olduğumuz için sevinelim. Zira aramızdaki ahenk ve uyum bu durumun bir sonucudur. İnsanlar birbirlerine muhtaç oldukları içindir ki büyük olan, ileri gelenler, sıradan insanlara karşı herhangi bir mahcubiyet duymaksızın tevazuu durumuna geçerler. Böylelikle küçükler korkuya kapılmaksızın büyüklere yönelirler. Öyle ki benzer durumu bizler hayvanlarla olan münasebetlerde de görürüz ki, onlara muhtaç oluşumuz, onlara ilgi ve ihtimam içinde yaklaşmamızı gerekli kılmaktadır.’’

Konuya ilişkin Aziz Mor Baselius (MS + 378) da şöyle fikir beyan etmektedir: ‘‘Çünkü hiçbirimiz kendi başına bedensel ihtiyaçlarını karşılayamaz. Bilakis her birimiz söz konusu ihtiyaçları karşılayabilmek adına bir başkasına ihtiyaç duyar ve bu yüzden birbirimizin maslahatlarına/yararlarına önem vermek durumundayız ki, bu durumu uzlete çekilmek ve tek başına yaşamakla gerçekleştirmek mümkün değildir.’’

Evet, gündelik faaliyetler esnasında, vicdan pusulası kaybedilip, insaf terazisi yitirildiğinde Şumloyo mantığını hissetmek, onu anlam dünyamıza katmak, derde deva bir işlev görecektir. Çünkü yaşamın hakikatlerini kimse başkası için öğrenemez, özümseyemez ve uygulayamaz. Asıl mesele, onlara direnmek yerine onlarla birlikte akmaktır. Tekâmül süreci içinde içsel-dışsal farkındalıkla sahte benliği dizginlemek, mümkünse dönüştürmektir. İnsanın beden taşıyan bir ruh olduğunu, bu ruhun ilahi özellikler taşıdığının farkındalığı içinde yaşamaktır. Bu yolla görece tutumları bırakarak, insanın hem kendisine hem de başkasına değer vermesidir. Hizmetkâr güdülerle, tamamlanmak için başkasını imkânlara göre tamamlayabilmektir. Ünlü filozof Epiktetos (MS 55-135)’un yüzyıllar önce dediği gibi; ‘‘Bizler, ruhani deneyim yaşayan insanlar değiliz. Bizler, insani deneyim yaşayan, ruhani varlıklarız.’’

Bu bağlamda kendimize giden yolu bulmak ve kim olduğumuzu öğrenmek için kendimizden dışarı çıkıp dışarıdan kendimize bakmayı öğrenmeliyiz. Bunu başarabilmek için ‘ikinci doğum’ olarak nitelendirilen durumla ruhsal/kalp gözlerimizi açabilmeliyiz. İçsel karanlıklarımızı ışıkla doldurmalıyız ki, kendimize giden yolu o ışıkla bulabilelim, kim olduğumuzu anlayalım ve hayatımızı bu farkındalıkla sürdürelim. Bundan beslenmenin ön koşulunu çamurdan yani egodan arınmaya bağlayan Süryani edebiyatının büyük üstadı Malatyalı Abulfarac/Barebroyo (MS 1226-1286)’nun ‘‘Çamurdan arınmadan, pınardan içemeyiz’’ şeklindeki deyişinde belirttiği gibi, hayatı kategorize etmeyen, ayrılıklara, gayrılıklara, karşıt konumlandırmaya tevessül etmeyen bu yaklaşım, bütün kirlerden, yıkıcı hırslardan, bozuk güdülerden, önyargılardan, olumsuz koşullanmalardan, zararlı yerleşik algılardan, zihinsel ve düşünsel kalıplardan  (stereotipler) azat bir tutumu beslemenin kendisidir. Özdeşleşme ruhundan gelen görünmeyen (ancak zamanla anlaşılan) sahici ve samimi yakınlık, Şumloyo’nun temel davranış tarzıdır. Her şeyin kasvetli göründüğü hal ve durumlarda çıkış yolu sunan bu yaklaşım, eylemleri niyete göre değerlendirir, genele sunduğu faydanın oranına göre onurlandırır. Kendini anlamak ve tanımak isteyenlere -kendilerini ve hizmet ettikleri alanı yönetme konusunda- iyi bir formül sunar. Çünkü ‘‘Şumloyo  mantığı’’, tamamlayıcı anlayışlara sahiptir. Açılımcı ve kucaklayıcı yönleriyle eksikliğin,  değer   vermenin, merhametin, diğerkâmlığın  farkındalığına ve hakiki bilgiye dayanan bir idrak biçimidir.

Bu mantık, gelişimin çok yönlü anlayışlarında olduğu  gibi  gücünü terbiyeden ve kültürden alır. Kendini bilmeye ve nefsi terbiyeye vurgu yapar. Manipülasyon, istismar, sömürü gibi insanın iç dünyasına zarar veren gayri vicdani aldatıcı yaklaşımları ahlaki kötülük ve ruha zülüm olarak görür. Kültürel zenginlik olmadan, maddi zenginliğin, savurganlığa yeni boyutlar kazandırmaktan başka bir amaca hizmet etmeyeceğini öğretir. Dolayısıyla Şumloyo mantığı, terbiyenin ve kültürün değerlerine sahip olunmadan akışta kalmanın zorluklarını ifşa eder. Çünkü toplumun hayrına işleyen terbiye ve kültür yolu, içsel dönüşüme ve gelişime zemin hazırlayan insaniyet yoludur. Maddiyatın/nefsaniyetin/bencilliğin dağı ne kadar yüksek olursa olsun, kültür ve terbiyenin yolu onların üzerinden geçer.

ŞUMLOYO’NUN AMACI

Şumloyo’nun temel amacı arınmak, saflaşmaktır. Sürekli bilinçli farkındalık kazanmaktır. Her hareketi, her davranışı, her konuşmayı tevazu ile yapmaktır. “Dünyada sıkıntınız olacak. Ama cesur olun, ben dünyayı yendim!” (Yuhanna 16:33) diyen Mesih’in sözünden yola çıkarak tekamülün önünü aydınlatır. Tevazu ve erdemin disiplinleriyle dünyevi/nefsani/bencil tutkulara karşı koymayı ve onların dönüşümünü zorunlu görür. Saul’un yıkıcı sertliğini ve saldırganlığını, Pavlus’un yapıcı yumuşaklığına ve kucaklayıcılığına dönüştüren Şam yolunu dikkatlere sunar. Maddi ve manevi sağlığın buna bağlı olduğuna inanır. Ancak bu farkındalıkla içeriye attıklarına (yeme-içme-beslenme) ve içerden çıkardıklarına (niyet-söylem-eylem) dikkat edebilir. Onları kontrol altında tutabilir.

HAKİKAT BİLGİSİYLE UYANAN BİLİNÇ

Günümüzde dünyanın bazı yerlerinde, yetki ve hizmet alanında hala nefret duygularından türeyen hor görme, dışlama, ötekileştirme, çekememezlik, kıskançlık, sömürme, istismar, itibarsızlaştırma, riyakârlık, ikiyüzlülük, kibir, gurur, büyüklük/bilgiçlik taslama gibi farklı tutumlarla ruha zulüm devam etmektedir. Hatta bu yıkıcı hasletler bazı yerlerde ve bazı insanlarda had safhaya ulaşmış durumdadır. Bunun en önemli nedeni de insana ve evrenin işleyişine dair varlık bilincinin gelişmemiş olmasıdır. Çünkü asma ve çubuk örneğinde olduğu gibi kendisini bütünden ayrı bir varlık olarak kabul eden insan kaygı ve korkular nedeniyle kendisine zulüm etmektedir. Ancak kendisini ve evreni düşünmeye, sorgulamaya, melekelerini/yeteneklerini çalıştırmaya başlamasıyla, farkındalıktan uzak olan ölü bilinç dirilmeye ve gelişmeye başlar. Bunun neticesinde, farkında olmasa da değişik kanallar (ibadet, şefkat, kitap, arkadaş, zorluklar, sosyal etkileşimler vb.) yoluyla, mutlak güç dışında ikinci bir gücün olmadığı görülür. İnsan da kendi varlığının o mutlak güçten ayrı ve bağımsız olmadığını anlar ve öyle bir insana, “hakikat bilgisi/evrensel bilgi” gelmeye ve akmaya başlar. Bu şekilde insanın o güne kadar var olduğunu zannederek yaşadığı bireysel, bağımsız sanal ve sahte benliği dönüşerek, tek olan mutlak/ilahi gücün idrakine varır ki, işte orada hakiki/ruhani benlik gelişir. Ve bu noktada da insanın ikinci doğumu başlar. Bu doğumdan sonra, insan artık sahip olduğu inanç sisteminin şekilsel kısmının ötesine geçmeyi arzular.  Burada kast edilen ikinci doğum Mesih’in “Bir kimse yeniden doğmadıkça, Allah’ın melekûtunu göremez” (Yuhanna 3: 3) deyişinin tam gerçekleşmiş hâlidir. Çünkü insan, bir ayağı maddesel dünyada diğer ayağı mana âleminde olan bir varlıktır. Ana rahminden başlayan biyolojik doğumdan sonra farklı gerekçelerle ruh/mana âlemindeki bağlantısından/bütünlüğünden yani geldiği/beslendiği kaynaktan kopmaktadır. Bu kopuşun ceremesini de farklı boyutlarda ödeyen bir varlıktır insan.

İkinci doğum ise özü gerçek manada idrak etmeyi, bilinci uyandırmayı, dirilişe kavuşmayı, ayağa kalkmayı yani kıyam etmeyi gösteren ruhani bir doğum halidir. Bu doğum esnasında ruhsal ebelere/doktorlara ihtiyaç olsa da, ikinci doğumdan herkes aynı derecede sorumludur. Özdenetim ruhuyla ‘‘nefsi terbiye etmek” veya ‘’ihtirasları dizginlemek/tutkuları dönüştürmek’’ diye de tabir edilen bu ikinci doğum ile insan dünyasındaki benlik uykusundan uyanıp, bilinçsel dirilişi ile her şeyi var eden hakikati idrak etmeye başlar. O zaman anlar ki, kâinattaki her şey olması gerektiği gibi birbirine bağlıdır. Doğru bir şekilde ve kusursuz işlev görmektedir. Ve o zaman ünlü filozof Marcus Aurelius (MS 121-180)’un ‘‘İnsanlar birbirleriyle akraba olduklarını, bunun bir kan bağı değil, akıl bağı olduğunu düşünün. Biz birbirimize yardım etmek için dünyaya geldik. Ben bütünün parçasıysam, her şeyi mutlulukla karşılayabilirim. Diğer parçalarla akraba olduğum için, insanlara zarar vermem. Her zaman onların iyiliğini düşünür ve onlar için fedakârlıkta bulunurum. Böyle yapınca, yaşamım düzene girer’’ şeklindeki söylemi daha çok anlamını bulmuş olur.

Mesih’in sözünü ettiği o melekût, insanın içsel âlemindedir. İnsanın ruhani dünyasıdır. Dış dünyada aranan bütün iyiliklerin/güzelliklerin tohumu o dünyadadır. Dolayısıyla, dış dünyadaki huzur, rahat ve istikrar o dünyaya göre şekillenir. Onun için insanın ruhani dünyası (hakiki benliği) ihmal edilemeyecek kadar önemlidir. Günlük rutinler, yeme-içme, beslenme kadar değerlidir. Gelişigüzel keyfi muameleye tabi tutulmamalıdır. Sorumsuz uygulamalara terk edilmemelidir. Bilinmeli ve unutulmamalıdır ki iç dünyada yaşatılmayan hiçbir şey, dış dünyada karşımıza çıkmaz. Barebroyo (MS 1226-1286)’nun konuya ilişkin şu söylemi kayda değerdir: ‘‘Ey bedenindeki elini her gün suyla yıkayan kişi; kusurlarla dolu nefsinin kirlerini neden yıkamıyorsun? Herkes bilir ki, bedenin kiri sadece bedeni kirletir. Ancak nefsin kiri, hem bedene, hem ruha işkence eder; uyanmalısın!’’

ŞUMLOYO’NUN KARŞIT ETKİLERİ

Bütün alanlarda tamamlanmak için tamamlama anlayışını yücelten Şumloyo mantığı, karşıtlıktan tamamlayıcılığa götüren disiplinlere sahiptir. Sözü edilen ruhani doğum esnasında devreye giren bu yaşam anlayışının zıtlıklar/karşıtlıklar dünyasında onun da bir karşıtı vardır.

Her şeyin zıddıyla var olduğu yaşam döngüsünde Şumloyo’nun Süryanicedeki karşıtı Şu’loyo’dur. O da, ruha zülüm eden böbürlenme/kibir, üstünlük taslayan ego sisteme ait tutumları ve nobran davranışları içerir. Popüler kültürün önemsediği bu mantık, arzulanmayan yabancılaşmalara, uzaklaşmalara ve kopuşlara neden olur. İyiliğin dokusuna sızmaya çalışan kötülük gibi, Şu’loyo mantığı da insanın düşünce dünyasına sirayet eder. Nasıl bir parazit sağlıklı bedenden beslenerek yaşıyor ve onu zayıflatıyorsa aynı şekilde ahlaki kötülük anlamına gelen Şu’loyo mantığı da, düşünce dünyasından beslenir, beslendiği yeri kemirir ve zayıflatır. Bu nedenle, bencilliğin esvabını giyinen ve kibrin diliyle konuşan Şu’loyo mantığının kısıtlı anlamlarına ve düşük frekanslı motivasyonlarına takılıp kalındığında bieysel/sosyal gelişim zayıflanmakta, zarar görmektedir. Dolaysıyla bu hastalığın kemirgen yapısından ve savurgan özelliğinden uzak kalmak için evvela Şumloyo mantığını oluşturan kavramları bilmekte fayda vardır. O kavramları ve anlamlarını aklın ve gönlün süzgecinden geçirerek rafine etmek ve onları içselleştirmeye çaba göstermek gerekir. Zira hayatı zenginleştiren bütün iyilikleri ve yardımları barındıran bu mantığın rehberliği ve telkinleri, insanı nefsaniyetten/sahte  benlikten kurtararak öze yaklaştırır. İnsaniyeti/hakiki benliği ortaya çıkarır. Hem çok kolay hem de bir o kadar da zordur. Zorluk, bilinmeyenlerde değil, yanlış bilinenlerdir.

Şumloyo mantığının anlamları[5] düşünce dünyasında etkin olduğunda, ruh ısınır ve esner. İçsel gözler ve iç görüler aydınlanır. Bilinç ve anlayış gelişir, büyür. İmkânlar çoğalır. Farklılıklar ve donanımlar sevimleşir. Böylece her insan, her otorite, her kurum kendi makamında ve konumunda sakin ve dingin olur. Görevinde ve rolünde aktif olur. Vakarını, ağırlığını koruyarak saygın kalır. Çünkü Şumloyo mantığı, akışa yardımcı olunca, beynin endorfin hormonu (bilinen adıyla mutluluk hormonu) salgılamasını sağlar. Bu da insanın kendisini iyi hissetmesine neden olurken,  fiziksel ve zihinsel sağlığa katkı sunar. Dolayısıyla bu mantığı özümseyen kişi, öz sevgisinden, insan onurundan dolayı insanlara değer verir, onlarla ilişki geliştirir.

Öte yandan insanı olumsuz etkileyen Şu’loyo mantığının anlamları[6] devreye girdiğinde beyin kendine özel asidik kimyasallar salgılıyor ve bu salgı kana karışıyor. Bu salgı korkuyla ilgili olursa, tansiyon düşüyor, eğer öfkeyle ilgili kimyasal salgılandıysa tansiyon yükseliyor ve saldırganlık ortaya çıkıyor[7].  Dolayısıyla bu anlamlar insanın düşünce dünyasında etkin olduğunda, ruh soğur ve sertleşir. İçsel gözler ve iç görüler kararır. Bilinç ve anlayış daralır,  küçülür. İmkânlar azalır. Farklılıklar ve donanımlar iticileşir. Böylece her insan, her otorite, her kurum kendi makamında ve konumunda huzursuz ve tedirgin olur. Görevinde ve rolünde edilgen olur. Vakarını ve saygınlığını koruyamaz hâle gelir. Çünkü Şu’loyo mantığında olan insan çıkar odaklıdır. İhtiyaçları, beklentileri, çıkarları oranında insanlara değer verir. Böyle bir insan -içsel boşluklardan ötürü- her an gücenmeye, alınganlaşmaya, yanlış anlamaya müsaittir.

ŞUMLOYO’NUN MANEVİYATI VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ

Şumloyo mantığının tohumları, insani erdemlerin ve değerlerin bizzat kendisidir. Bu tohumlar her yere her türlü yolla ekilir, ama esas mesele bu tohumların çalınmayacağı, kavrulmayacağı veya çürümeyeceği bir yere, içimizdeki derinlere ekilmesi ve ekilmesine izin verilmesidir ki, orada kök salsın, dallanıp budaklansın ve meyve versin. Çünkü gerçek yaşam o tohumların büyüme oranına/gücüne göre şekillenir. Zira bu mantığa göre asl olan birbirimize sevgi-saygıyla hizmet etmeye, var etmeye, tamamlanmaya-tamamlamaya geldiğimiz şu dünyada canlı-cansız bütün varlığa, içten pazarlıklı duygularla değil, değer verme farkındalığıyla, etkin diğerkâmlıkla davranılmasıdır. Böyle olursa yaratıcılık ve üretkenlik aratacak, gereken bolluğa kavuşulmuş olacaktır. Bunun olabilmesi için öncelikle niyetlerimizi, düşüncelerimizi ve tutumlarımızı, hâkimiyet ve tahakküm kurma ve rekabet hırsından arındırıp, bilinçli işbirliği ve ruhsal ortaklık anlayışıyla şekillendirmeye çalışmamız gerekir.

Bilinmelidir ki, yapmak, kavrayışı bilgeliğe taşır; eylem de bilgiyi bilgeliğe dönüştürür. Ünlü düşünür/yazar Goethe’nin dediği gibi, ‘‘Bilmek yeterli değil, uygulamak gerek; İstemek yeterli değil, yapmak gerek.’’ Dolayısıyla bilgiyi eyleme geçirmedikçe, bilginin hiçbir faydası olmaz. Onun için fazilet ve marifeti sözün ötesine taşıyarak onu hayatın odağı haline getirecek Şumloyo mantığıyla hizmet etmek ve bu mantığa pozitif katkı sunmak, görevden öte bir sorumluluktur. Sağduyuyu örten benlik tutulmalarından sıyrılıp her türlü kavrayışı aşan, her türlü büyüklenmeyi, üstünlüğü ve dışlamayı reddeden bir kuşatıcılıkla bunu yapmak, düşünsel aldanmaları bertaraf edecektir. Onun için söylem adamı olmaktan çok eylem insanı olmanın yolları geliştirilmelidir. Bütün sorunların temelinde, bu bakışın eksikliği ve ahlaki donanımların yoksunluğu yatmaktadır. Egosal çatlaklardan ve minnet etmenin kirli gözlüklerinden bakınca, karmaşıklaşan hayat, maalesef yanlış anlamalar yumağına dönüşmektedir.

Sayın Zülfikar Özkan hoca vurgulamak istediğim konuyu çok iyi ifade etmektedir. Konuyla alakalı bir yazısını kısmen alıntılayarak aktarıyorum. Değerli hocamız şöyle belirtir:

‘‘Tekâmül, tam ve olgun olma, olgunlaşma, gelişme, mükemmelleşme, insani kâmil seviyesine ulaşma gibi anlamlara gelmektedir. Dinde ve tasavvufta büyük yer tutan tekâmül kelimesi, evrim, gelişme ve olgunlaşma manalarıyla kullanılmaktadır.

Birini gerçekten seven kimse, davranışlarını o kişinin ruhsal tekâmülüne en çok katkı sunacak  şekilde ayarlar. Gerçekten seven benliğini, öz varlığını genişletir ve benliğini genişlettikçe tekâmül eder. Gerçek sevgi insanı yeniler ve geliştirir. Başkalarının ruhsal tekâmülüne ne kadar katkıda bulunursak, kendimiz de ruhen  gelişmiş oluruz. 

Gerçekten seven kişi, her zaman sevdiğinin eşsiz bireyselliğine ve farklılığına saygı gösterir. Hatta onu destekler. Ayrılık ve farklılıklara saygı göstermeyen kimseler gereksiz yere acı çekerler. Farklılığı ve ayrılığı algılayamamanın en aşırı biçimine narsizm denir.  

Pek çok ailede kadınlar ve erkekler amaçlarını kendileriyle bağlantılı olarak  tanımlarlar. Bu kimseler  eşlerinin  kendilerinden temelde ayrı bir varlık olduğunu düşünmezler. Oysa evlilik işbirliğine dayanan bir  kurumdur. Evliliğin asıl amacı,  her kişinin  kendi ruhsal tekâmülünün  kişisel zirvelerine erişmesi için diğeri tarafından destek görmektir. Gerçekten seven, karşısındakinin  kendine özgü kişiliğine saygı duyar ve onun gelişmesine çaba gösterir.’’[8]

Görüldüğü gibi, Şumloyo/tekâmül mantığının yönetici anlayışı olmadan, güncelin iniş-çıkışlarında, gel-gitlerinde anlam maalesef dağılmakta hatta bazen kaybolmaktadır. Çünkü yaşam, görünen (madde/beden/fizik) ve görünmeyen (mana/ruh/metafizik) dünya üzerine kuruludur. Yaşam, ruhsal boyut olmadan aşikâr biçimde kendi başına bir realiteye, bir gerçekliğe sahip olamaz. Çünkü kâinatın işleyiş sisteminde madde ve mana eşdeğer hareket eder. Görünmeyen ruhani dünyanın gerçeklerine (manaya) vakıf oldukça ve bu dünyanın pozitif gücü arttıkça maddi âlem zenginleşir. Dolayısıyla sanılanın aksine, küçük-büyük herkesi ilgilendiren maneviyat/ruhaniyet, hayatın özü anlamına gelir. Nefsaniyeti dizginleyerek, insaniyeti ve hakiki insanı ayakta tutar. Yaşamın dalgalarında -esnek iradenin tutumlarıyla- daha rahat yüzebilmek, ruhun işbaşında olmasına bağlıdır. Onun için bedenin dizginlerini, rotanın direksiyonunu ruha teslim etmek, rahatlatıcı olacaktır.

Toplu ve bireysel ibadetler, ayinler, törenler ve diğer disiplinler özden/ruhtan uzaklaşmamayı hatırlatan tekrarlamalardır. Ruhu besleyen bu döngü, içsel karanlıkları dağıtmayı; dertlere katlanmayı değil, onları katlamayı ve hatta onlardan kurtulmayı öğretir. Bütün disiplinlerin ve ibadetlerin amacı, Şumloyo mantığının pozitif döngüsünü ve akışını diri tutmak içindir. Ruhsal gelişime (tekâmüle) hizmet etmektir. Gerçek bilgelik kaynağının bulunmasına yardımcı olmaktır. Öze/ruha yakın kılmaktır. O öze/ruha ait ilahi yazılımı ve programı kavratmaktır. Bu bağlamda yüksek bilinç ve sorumluluk yaratmaktır. Çünkü güncelin içinde insaniyeti korumak ve hakiki insan kalabilmek çok zordur. Hakiki insan, öze ait terbiyesini koruyan, başkalarının başarısından keyif alan ve üzüntülerini paylaşan kişidir. Görünen ve görünmeyen kirlenmeleri önlemeye dönük bir çaba içinde olan insandır. Hakiki insanın diğer bir işareti de kişinin, vicdana ve insan haysiyetine aykırı tüm çarpıklıklara yüz çevirmesidir. İnsan onurunu gözetmeyen bayağılıklara karşı tepki duymasıdır.

Bilinmelidir ki makam ve mevki farkı olmaksızın, bu anlatılanların ışığında herkes kendi manevi ve medeni gelişiminden aynı oranda sorumludur. Eksikliğin farkındalığıyla yerine getirilmesi gereken bu prensip, büyükten küçüğe herkesi bağlar. Ahlaklı, sağlıklı, ebedi yaşam bakımından çok önemli olan maneviyat ve medeniyet, insanoğlunun sosyal alanlarına da etki eder. Dolayısıyla, içsel yollar temizlendikçe, genişletildikçe, içsel boşluklar dolduruldukça, içsel soğukluk ısıtıldıkça, dışsal yolculuk daha da kolaylaşır. Bu kolaylık sayesinde hayatımız anlamlı hale geldiğinde, yaşadığımız güçlükler bizi tüketen sorunlar olmaktan çıkar, amacımıza giden yolda atmamız gereken adımlara dönüşür. Bu şekilde hayat bir mücadele ve rekabet alanı olmaktan çıkar, heyecanlı bir keşif ve hizmet yolcuğuna dönüşmüş olur.

Yaşam yolunda düşüncelerimizin ışıldaması, ilahi iradeye olan uyumla ve bağlantıyla doğru orantılıdır. Fiziksel dünyanın mantığıyla, insan ile ilahi irade arasındaki bağlantı, elektrik akımına benzetilebilir. Örneğin bir eve elektrik hattı çekildiğinde, evde elektrik donanımı yoksa o elektriğin eve hiçbir faydası olmaz. Burada ilahi iradeyi elektrik akımı gibi düşünürsek, o zaman biz insanlar da lamba hükmünde oluruz. Lambanın büyüklüğü ya da şekli önemli değildir. Aydınlatması için önemli olan elektriğe bağlı olmasıdır. İnsan olarak bizlerin kim olduğu, hangi makamda oturduğu ya da hangi yeteneklere/becerilere sahip olduğu önemli değildir. Önemli olan ‘‘Abun d-Başmayo/Göksel Babamız’’ duası hakkında geliştirilecek farkındalıktır. Bu duada tekrarlanan, ‘‘Nehve Sebyonoğ/İraden Olsun’’ niyazına sadık kalmaktır.

Özün (ruhun) gürleşip pekişmesini sağlayacak olan bu durum, doğuşla gelen kutsal bir haktır. Hayatın yükünü hafifletir. Tamamlayıcı, geliştirici ve dönüştürücü sevginin hazzını yaşatarak yaşamı kolaylaştırır. Bu da yaşam enerjisine ve sevincine güç katar, ruhsal, zihinsel ve ahlaki gelişime katkı sunarak.

Bir atasözünde denildiği gibi; ‘İnsan bir şeyi severse onu anlamayı öğrenir!’’

Yusuf Beğtaş [9]

Süryani Dili-Kültürü ve Edebiyatı Derneği Başkanı / Mardin

[1] FB Sayfası, Zülfikar Özkan.

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=4232900483465223&id=100002359399602

[2] Süryanicede Kutsal Ruh’ un diğer adı da ‘Ruho d-Şumloyo/Tamamlayıcı Ruh’tur.

[3] Şumloyo mantığına göre, maneviyatın ana kaynağı ruhtur. Ruh, insanda ilahi yazılımın programı gibidir. Yenilenmeyi ve gelişmeyi sağlayan bu yazılım bilinir ve iyi kullanılırsa, her şey daha rahat ve daha güzel olur. Çünkü ruh, insanın özünü oluşturur ve mutlak özgürlüğün kaynağına ulaştırır. Bu özü tanımadan ve öğrenmeden insanın kendini tanıması kolay değildir. İnsan bu özü keşfettiği ve anladığı kadar kendini tanıyabilir. Bu özü anladığı/kavradığı kadar insan özgürlük ve özgünlüğün farkındalığını geliştirebilir. Bilgeliğe kavuşabilir. Aksi halde kendi özüne yabancılaşır. Kendi özüne yabancı yazılımların/programların etkisi altına girer. Bu durum çok rağbet görüyor ve kullanılıyor olsa da, aslında kişiyi huzursuzluğa sevk eder. Çünkü ruhun devrede olmadığı bütün girişimlerin/çalışmaların bir ayağı devamlı surette eksiktir. Aklın ışığı olan bilginin ve ruhun ışığı olan sevginin ortaya çıkması için bütün girişimlerde/çalışmalarda buna dikkat edilmesi hayati önem taşımaktadır. Çünkü fiziksel dünyanın sınırlarını aşarak, metafizik dünyaya (ruhaniyete) açılmayanlar, eninde ya da sonunda bir boşluğa düşmekten kurtulamazlar. Nitekim gerek geçmişte gerekse günümüzde ruhani düşünce ile bilimsel/entelektüel sosyal düşünce arasında bir uçurum meydana gelmiştir. Bu iki kavram, birbirlerine zıt yönde ilerlemiştir. Ancak gelinen noktada artık kuantum fiziği ve onun gerçekleştirdiği bilimsel deneyler sayesinde/sonucunda ruhsal veya maddi yasaların uyuştuğu, tıpatıp aynı olduğu da görülmüştür. Böylece eskiden birbirine karşıt gibi görünen,  birbirinden ayrı olan sosyal düşünce ile ruhani düşünce, birbirleriyle uzlaşarak, yakınlaşmıştır. Aralarında karşılıklı saygı hâsıl olmuştur. Tıpkı beden ve ruh bileşiminde olduğu gibi, anlaşılmıştır ki, biri ötekini göstermekte, biri ötekini kanıtlamaktadır. Madalyonun farklı yüzeyleri gibi bu ikisi de birbirini tamamlamaktadır.

[4] Gözlerimi açtığım Şumloyo mantığı, hayatımın sevincidir. 30 yıllık kilisedeki görevimin ifası sırasında yegâne motivasyonum olmuştur. Sivil alandaki kültürel ve edebi faaliyetlerimi, onun bir yansıması olan, ‘‘Duvarlar yerine köprüler kuralım’’ şiarıyla devam ettirmekteyim. Şumloyo, aynı zamanda İsveç’te yayın yapan Suroyo TV’de Türkçe ve Süryanice (Batı-Doğu lehçesiyle) yaptığımız programa verdiğim isimdir. 2017-2019’de değerli Gazeteci Yawsef Beth Turo’nun Moderatörlüğünde her biri 40 dakikalık olan yetmişe yakın Şumloyo programı ilgi görünce, bu kavramın, daha fazla anlaşılması için zihni, ruhi ve ahlaki gelişime vurgu yapan mantığını yazma gereği duydum.

[5] Şumloyo mantığına ait bazı anlamlar: Ruhsal zeka=havno d’ruho, irade=sebyono, güçlü irade=sebyono aşino, sevgi=hubo, sabro=umut, barış/huzur=şayno, esenlik=şlomo, sevgi gücü=haylo d’hubo, af=husoyo, bağışlama=şubkono, kalp/yürek=lebo, temiz=dağyo, saf=şafyo, temiz yürek=lebo dağyo, fikir/düşünce=huşobo, temiz düşünce=huşobo dağyo, ruh/gönül=ruho, tevazûu=mukoğo/makiğutho, iman=haymonutho, haysiyet=şayo, saygı=ikoro, değer/vakar=yakro, uzlaşma=tarutho, bereket=burktho, hakikat=kuşto, güven=tuğlono, şükür=tavditho, adalet=kinutho, koşulsuz sevgi=hubo lo ksiso/hubo lo tanvoyo, şefkat=havsono, merhamet=rahme, farkındalık=foruşutho, şefkatli farkındalık=foruşutho d’havsono, eksiklik farkındalığı=foruşutho d’absirutho, değer verme farkındalığı=foruşutho d’amyakronutho, sebat/tahammül=humsono, sevecenlik=hnono, emeğe saygı=ikoro d’maksoro, yardım=udrono, empati-sevecenlik=ruhofo, sabır=msaybronutho, cömertlik=şfi’utho, cömert=şfi’o, erdem/fazilet=myatrutho, ilim/eğitim=yulfono, terbiye=tarbitho, kültür=mardutho, etik=ithiki, ahlak=şafiruth znayo, edep/terbiye=tarbitho, çalışkanlık=kaşirutho, özgünlük=hatitutho, özgürlük=hirutho, çalışkan=kaşiro, proaktif=zrizo, büyüten=mrabyono, rehber=mşablono, içsel rehber=mşablono gavoyo, sorumluluk=mşalutho, doğruluk/tutarlılık=trisutho, efendi=kniğo/rmiso, efendilik=kniğutho/rmisutho, rasyonel güç=haylo mlilo, dinginlik=bhilutho, dingin=bhilo, gülümseyen/mütebessim=hviho/fkiho, gülümsemek=bursomo/hvihutho, ısıtma=mahmonutho, kolaylaştırma=madlonutho, hafifleştirme=maklonutho, şükran=tavditho, yapıcı eleştiri=gunoyo mbanyono, övgü/takdir=kuloso, çözüm=şroyo, diğergamlık=enahnoyutho, karakter dönüşümü=şuğnoyo d’yasro, anlam tesellisi=buyoo d’sukolo…

[6] Şu’loyo mantığına ait bazı anlamlar:  Ego=nafşo, bencillik=enonoyutho, güç sevgisi=hubo d’haylo, koşullu sevgi=hubo tanvoyo/hubo ksiso, büyüklük/büyüklenme=rabutho, tembel=hbanono, tembellik=hbanonutho, cimri=kaluto, cimrilik=kalututho, tahakküm=ruşono, fitne=fetno, fesat=hbolo, kompleks=nafşo zu’rto, yükseklik=eloyutho, kıskançlık=hosudutho, haset=hsomo, dayatma=uşumyo, zulüm=tlumyo, sömürü/istismar=şubzozo, hor görme=şitutho, yargı=dino, yargılama=duyono, önyargı=dino kadmo, kalıp yargı=dino amumoyo, dışlayıcı bakış=havro karsono, gösteriş=methzavzyonutho, güzelleme=meştafronutho, yalakalık/dalkavukluk=şufardikutho, alay=bezho/muyoko, emek sömürüsü=şubzozo d’maksoro, iftira=u’şukyo, kıyaslama=fuhomo, rekabet=muroyo, şikayet=kbulyo/kutroğo, itibarsızlaştırma=zulolo d’ikoro, karalama=şuhomo, hile=neğlo, kin=aktho, öfke=ruğzo, hiddet=elmo, nefret=senetho, gurur=şubhoro, kendini beğenmişlik=şufroho, çekişme=heryono, didişme=masutho, küçümseme/hakaret=bsuryo, soğutma=makronutho, zorlaştırma=ma’skonutho, ağırlaştırma=mavkronutho,  rahatsız eden=malzono, rahatsızlık=malzonutho, Zan/sanrı=sebro, kuruntu/evham=maklonutho, şartlanma=maşronutho, ahlaksızlık=sahnutho…

[7]  FB, Entelektüel Bakış, Nevzat Tarhan.

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=10159740517449727&id=683934726

[8] FB Sayfası, Zülfikar Özkan.

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=4209141542507784&id=100002359399602

[9] Bu yazıyı, ruhumun düğmelerini ilikleyerek, zorluklara rağmen Şumloyo mantığıyla ortak yaşama ve kalkınmaya olumlu katkılar sunan, Doğu Hristiyanlığının bir damarı olan Antakya orijinli Süryani Ortodoks Kilisesine, Süryani Katolik Kilisesine, Doğu Havarisel Asur Kilisesine,  Marunî Kilisesine, Keldani Kilisesine, Kadim Doğu Kilisesine; aynı budunsal kökenin ve aynı tarihsel geçmişin evlatları olarak Türkiye, Irak, İran, Suriye, İsrail, Ürdün gibi Ortadoğu ülkelerinden dünyaya dağılan ve Asuri/Arami/Süryani/Maruni/Keldani ismi altında Süryanice dili için uğraşan sivil yapılara ithaf ediyorum!

اللغة الآرامية (السريانية) لغةٌ دولية Lingua Franca لأكثر من ألف عام.
اللغة الآرامية (السريانية) لغةٌ دولية Lingua Franca
لأكثر من ألف عام.
اللغة الآرامية (السريانية) لغةٌ دولية Lingua Franca
لأكثر من ألف عام.
ظهرت اللغة الآرامية القديمة Old Aramaic في القرن الحادي عشر قبل الميلاد في بلاد الشام و بعض أجزاء من بلاد الرافدين . وكانت لغة الممالك الآرامية مثل : آرام دمشق، صوبا في سهل البقاع ، بيت أجوشي التي تضم أراضي منطقة حلب ، حماة الممتدة حتى ساحل البحر المتوسط ، آرام نهرين التي تشمل الاراضي الواقعة بين الفرات والخابور ، وفدان آرام وعاصمتها حرّان.
تعتبر اللغة الآرامية إحدى فروع اللغات السامية . وهي واللغة الكنعانية ( الفينيقية) متطورتان من لغة أم مشتركة ، تدعى اللغة السامية الشمال-غربية البدائية. Proto Northwest Semitic
كان الآراميون بدواً ، وإليهم يُنسب البطاركة ابراهيم واسحق ويعقوب . ويؤكد سفر التثنية 5:26 بأن يعقوب الذي نزل الى مصر مع أولاده كان آرامياً تائهاً. استعاروا الحروف الكنعانية – الفينيقية في كتابة لغتهم الآرامية . ولكنهم طوروا عنها حروفاً خاصة بهم ، فاستعملها اليهود فيما بعد في كتابة أسفارهم المقدسة . وقد عُرفت هذه الحروف بالحروف الآرامية المربعة ، والتى ما زالوا يستعملونها اليوم ، ويسمونها بالحروف العبرية . كما كان للحروف الآرامية الأثر البارز في نشوء الحروف العربية والأرمنية .
بدأت اللغة الآرامية بالانتشار بشكل واسع عندما رَحَّل الآشوريون آلاف الآراميين من ممالكهم الى أجزاء مختلفة من الإمبراطورية الاشورية في أواخر القرن الثامن والقرن السابع قبل الميلاد. لم ينصهر الآراميون في المجتمعات الجديدة التي رُحِّلوا إليها ، بل اصبحت لغتهم الآرامية وسيلة للتخاطب بين الشعوب المختلفة في بلاد الشتات. اعتمدها الاشوريون كلغة ثانية في تعاملهم اليومي ، واستعملها التجار البابليون في معاملاتهم التجارية مما جعلها لغة ان تكون لغة عالمية في الشرق الاوسط. كانت لغة الاشوريين والبابليين اللغة الاكادية ، ولكنهم وجدوا في الآرامية سهولة في التعامل مع الأمم الأخرى. وحالهم هذا يشبه حال الفايكينغ الاسكندنافيين في القرن التاسع الميلادي الذين تعلموا وتحدثوا بالانكليزية أثناء غزوهم لانكلترا، عوضاً عن أن يفرضوا لغتهم Norse على الانكليز .
الحكمة والفلسفة في مفهوم الشوملويو

الحكمة والفلسفة في مفهوم الشوملويو

لا توجد مشكلة مفاهيمية حول الصحة الروحية في الأدب السرياني. على العكس من ذلك، فإن المفاهيم الخاصة بهذا المجال غنية وعميقة للغاية. لأن العديد من المقترحات المكتوبة والشفوية قد تم تقديمها من الماضي إلى الحاضر في هذه الأدبيات ضد الأمراض الروحية التي تسمم الحياة ونظام المعتقدات، وقد تم تقديم العديد من الأعمال في هذا المجال. لذلك، فإن مفردات ومفهوم اللغة السريانية، اللغة القديمة الحية، مثل (الشوملويو– التكامل) هذا المفهوم اللغوي يعمل بمثابة ترياق ضد الأوهام العقلية في علم التشريح المرضي وضد كل ما يجعل الحياة مريضة.

كما هو معروف، يعبر علماء الاجتماع عن حقيقة أن “الشخص الذي يحاول أن يفعل كل شيء بنفسه لا يمكنه الاستفادة من إمكانات الآخرين” ذوالفقارأوزكان[1] Zülfikar Özkan  احد  الكتاب البارزين في تركيا، يقول ما يلي حول هذا الموضوع: “يمكننا أن  نشعر بأننا مفيدون من خلال خدمة الناس والمساهمة في الحياة. يمكننا إيجاد السلام باستخدام قوتنا للآخرين. لأن القوة التي لا نستخدمها أو إمكاناتنا الفردية تخلق توتراً كبيراً. عندما يكون لدينا وقت غير محدود نقضيه وحدنا مع أنفسنا، فإننا نواجه خطر القضاء على وجودنا”، يشير البيان إلى المقاربات الحيوية لمنطق الشومليو، بما يتجاوز الواقع النفسي. علاوة على ذلك، لا يوجد كائن حي أوغير حي في الطبيعة يعيش فقط لذاته. بسبب النظام الطبيعي، كل شيء يتغذى على بعضه البعض. فكما أن الشمس لا تشرق من تلقاء نفسها، كذلك لا تثمر الشجرة لنفسها. نفس الشيء ينطبق علينا نحن البشر. أن تكون بّناءً وميسّرًا، وليس هدامًا وصعبًا، هو مجرد واحدة من الحقائق التي يتحملها البشر. بسبب الحاجة المتبادلة، يجب على الناس أن يكملوا ويطوروا بعضهم البعض بالحب وبدون امتنان. لأن الشعوربانعدام القيمة لا يمكن التعامل معه بأي طريقة أخرى. هذا هو السبب؛ إن فهم منطق الشومليو سيؤدي إلى ظهور تفاهمات تسهل الأمور في هذا الصدد. لدرجة أنه بعد الآلام الوبائية في عصرنا، أعتقد أن مفاهيم جديدة وأشكال حياة جديدة ستلعب دورًا في هذا السياق.

في واقع الأمر، فإن المعتاد والمألوف دائمًا ما يكون مريحًا وملائمًا. على الرغم من أن الخروج عن المألوف يخلق ضغوطًا وتوترًا على مستوى العقل، إلا أنه يؤدي إلى مساعدة الكمال والتطور الروحي للوصول إلى حياة منطقية وأخلاقية، كما في المعنى الواسع لمنطق الشومليو، الذي يحمل هذا المعنى بالضبط ليس إلا. من أجل أن يحدث هذا، يجب أن يظهر الكمال والجودة في الناس. يجب على الإنسان أن يغير غرائزه المشوهة وعواطفه المدمرة حتى يظهر“النور” فيه دون عائق ونقي. دعها تنير لتستنير. دعها تتألق ولتتألق في كل الاتجاهات.ِ

كما هو معروف، فإن المفاهيم / المنطق الجديد الذي  يفتح آفاقًا جديدة ويزيد من الوعي في البيئات الاجتماعية والثقافية التي تغذيها القوالب النمطية ليس من السهل الاهتمام بها واستيعابها في وقت قصير. إنها وظيفة ستستغرق وقتًا. يتطلب فهمًا واسعًا إلى جانب الصبر. ومع ذلك، لا يمكن علاج الأمراض العقلية والالتهابات العقلية دون الاهتمام والقبول غير المشروط بعدم (التحيز، التكييف السلبي، الغطرسة، العجرفة، الإقصاء، التهميش، عقدة الدونية، التفوق، الغرور، الحسد، الغيرة، الحقد، إلخ. .). لذلك ، من الضروري الانتباه إلى لمنطق الشملويو تطهيرالطين الأناني الذي يغطي الروح. لا توجد طريقة أخرى لتحقيق التوقعات العقلانية والحصول على المساعدة عند الحاجة دون الروح التكميلية والتحويلية لـلشوملويو[2] التي لا تتحقق إلامن خلال الحب, الحب الذي يجعلنا نقدرليس فقط أنفسنا، ولكن كل شيء، حتى النظام البيئي.[3]

القديس مار يعقوب السروجي (451-521 م)، الذي يشير إلى الثروة الفكرية بقوله: “من يزرع الجهل يحصد البؤس”، قال: “كلما زاد التعليم زاد العقل ثراء”. هذا المعلم العظيم، الذي توقع أن معرفة الحقيقة هي مسؤولية، يستمر في السرد المريح قائلاً: “تحدث بما هو صحيح، أيها المتحدث. سواء سمعك أحد أم لا، لا تتوقف، تحدث”.

على الرغم من أنه ينظر إليها على أنها تجديف ضد تيار قوي، وأعتقد أن هذا التحديث هو مفيد من حيث المساهمة فكريا في الوعي الجديد الذي يرتسم في جميع أنحاء العالم وإلى الأجيال الشابة. لأن منطق “الشوملويو/ التطور” له إطار يساهم دائمًا في قواعد الحياة المشتركة والنضج الروحي. يتم قياس ذلك من خلال كيفية تعاملنا مع الناس الذين يعتمدون علينا. يقاس بالحب الذي نسمح له بالعمل فينا.

الكاتب الإيراني أنوشيرفان ميانج Anooshirvan Miandji الذي يقول: “ينظر الناس بأعينهم ويرون بألسنتهم”، يؤكد أن المعلومات التي تمرعبرمرشح أنماط تفكيرنا الشخصية تجعلنا ما نحن عليه. “كبشرية، يمكننا بناء مبانٍ ضخمة، أو روبوتات، أو حتى إنشاء حياة على كوكب آخر. مهما كان ما ننتجه كحضارة، فإن الفكرهو أثمن ما يمكن أن تنتجه البشرية. نحن بحاجة إلى أفكار لتوسيع خيالنا، ولتجميل العالم الذي نعيش فيه، ولعيش حياة ذات معنى. التفكير هو أفضل هدية يمكن أن نقدمها لأنفسنا والمجتمع الذي نعيش فيه. التفكير هو تجاوز الحدود. “

الشخصية هي مفاهيم، وفقًا للدراسات العلمية اللغوية

الشيء الوحيد الذي يجلب التكامل البنيوي العضوي للغة هو الكلمة وعالم القيمة والمعنى الذي تحمله بالتوازي مع التوازن الداخلي المفاهيمي. إذا كان هذا “الكون ذي القيمة بمعناه” قد شهد تآكلًا وفقدانًا للمعنى، فإن تلك اللغة قد فقدت تأثيرها الخلاق في البناء والدلالة. لأن تآكل وفقدان المعنى في اللغة نوع من المرض. وهذا بدوره يتسبب في فقدان الشخصية المفاهيمية للكلمات أو موتها تمامًا. تؤكد الشخصية المفاهيمية للكلمات في اللغة على محتوى الكلمات وأصلها وروحها. تشرح هذه النقاط ، التي يتم التأكيد عليها باسم الكلمة في اللغة، كلاً من المعنى والقيمة عندما يتعلق الأمر بالقوة الحيوية والإبداعية للكلمات. لأن المحتوى والمعنى والقيمة هي عمليات متزامنة  مع وظائف مهمة للغاية تحدد الإجراءات والدوافع. الشخصية الدلالية للمفاهيم تطور أنماط التفكير وتوسع المعاني الموجودة من خلال زيادة الوعي. بل إنه يعطي معاني جديدة لتلك الكلمات. هذا له تأثير إيجابي للغاية على قدرة الناس على الفهم ونظام التقييم. ضعف القدرة على التفسيرأكبرمصيبة يمكن أن تصيب اللغة. يعزز التطور المفاهيمي في اللغة حيوية تلك اللغة، والتشكيل الاجتماعي والثقافي للأشخاص الذين يستخدمون تلك اللغة، وزيادة قوة الوعي. وفقًا للدراسات اللغوية، كلما زاد المعنى الذي يُنسب إلى المفهوم، زاد ثراء تلك اللغة. بالإضافة إلى ذلك، فإن ثراء المعنى في المفاهيم يشير إلى مدى قدم تلك اللغة بالمعنى الذي تحمله من الماضي.

ظهور مفهوم الشوملويو

بينما كنت أطارد المعاني الضائعة والمفقودة والضمنية والمسروقة ، فكرت مرارًا وتكرارًا في المعنى المهم والعميق جدًا لمصطلح  “الشوملويو”، والذي يستخدم على نطاق واسع في أروقة الأدب السرياني ويستخدم أيضًا بشكل متكررفي مصادر الكنيسة، مما يساهم في أوجه القصور، عدم الاكتمال والكمال، ولكن لا يمكن فهمهما بأي شكل من الأشكال. لقد قمت بتحديث هذا المفهوم الشامل في ذهني، والذي لا أحد ينظر إليه في ظل ظروف أزمة الحقيقة اليوم، بسبب الجهود العلنية والسرية لاكتساب القوة والسلطة، وقد حرصت على استخدامه بشكل متكررمن أجل إثارة الوعي. لأن “الشوملويو” بالنسبة لي هو وتر الحياة وإيقاع النوايا الحسنة.[4] إنه طريق الوعي / التوازن الواعي الذي يقود من المعارضة إلى التكامل. لقد كتبت هذا المقال من خلال تجميع الإلهام وحبوب اللقاح الفكرية التي حصلت عليها من العديد من الأساتذة / المؤلفين السريانيين الذين نقلوا الحقيقة إلينا حتى نتمكن من التفكير والتدبر والعيش من خلال معرفة واكتشاف أنفسنا.ِ لأنه، من خلال أعماله التي تلقي الضوء على حياتنا الاجتماعية والثقافية، فإنه يجعل المعاني الأبدية حية؛ شرح معنى الحقيقة والحياة مع الدلالات السحرية للكلمات؛ لقد فعلت ذلك من خلال محاولة فهم مشاعرهؤلاء السادة في العمل والعزاء، وخبراء الكلام والقلم، وأطباء القلب، الذين يملأون الجروح الروحية بجهودهم ومنتجاتهم. لأنه إذا لم يتطور الوعي بالضعف والنقص، فإن التطورالشخصي يظل بطيئًا. لهذا السبب، يجب أن نتحلى بالشجاعة لتحويل نقاط ضعفنا وأوجه قصورنا إلى قوة باستخدام منطق الشوملويو الذي يربط الطرق الصغيرة بالطرق الرئيسية. يجب أن نكون قادرين على تقديم خدمة لأنفسنا من خلال حشد شجاعتنا!

لقد نشأ من مخاض الفكرالذي عانيت منه أثناء التفكيرفي مشاكل بارزة. أعتقد أنه إذا تمكنا من وضع إخلاصنا وقلوبنا وضميرنا في قلب ما نعرفه ، جنبًا إلى جنب مع أوجه قصورنا في المجال الذي نخدمه، وزيادة فعالية “الشوملويو/ التكامل” في عالمنا الفكري، فسنكون معًا نساهم بشكل أكبرفي مسيرة التقدم ويجعل المواقف السياسية والإدارية أكثر إنسانية، ونساعده في اتخاذ شخصية. في هذا السياق، لكل شخص مهمتان تكمل كل منهما الأخرى. الواجب الشخصي هو ضمان تطورالمرء. الواجب الجماعي هو المساهمة في تطور الآخرين. لا ينبغي أن ننسى أن ما نقوم به من أجل التطورالفردي سيكون بالتأكيد مفيدًا للتطورالعالمي.

دلالات مفهوم الشوملويو

أثناء البحث عن فهم يحاول تعليم “العودة إلى الجوهر، والقصور، والنقص، والإكمال، والإكتمال، والإيثار، والرحمة، والشفقة، وقدسية كرامة الإنسان والعمل بوعيهم” في عالم استغلالي، مسيء، مدمر ومنحرف. الأنا التي تحاول الهيمنة من أجل الحكم ، كانت دلالات هذا المفهوم محيطة وشاملة لكل الركائز. التواضع، الفضيلة، الإخلاص، المسؤولية، البساطة، السلام، الانضباط، روح ضبط النفس، الإرادة القوية، الانسجام، الاجتهاد، الإنصاف، المساواة، الأصالة، الحرية، اللغة البناءة الاستباقية، تجنب التطرف، التوازن، وبإحساس مرهف قد ظهر كرد فعل فكري يدعو إلى عكس المشاعر والأخلاق المتسقة. إنه نهج يحول الأنماط العقلية الضيقة المسجونة في جرة زجاجية بمعاني مشتقة من روحنا / جوهرنا الإلهي، ويضع القواعد الأخلاقية والقيم الأخلاقية في مركزعالمنا الفكري، مع الاهتمام بالعالم المادي والروحي. من البشر. إنه موقف أخلاقي يسعى إلى جعل اللغة التي تحمي حق كل شخص في الحياة وقانون هذا الحق هو المسيطر في جميع مجالات الحياة. باختصار؛ ليس له هوية أو سمات مثل الوعي الصافي. ومع ذلك، لديه كل التفاهمات اللازمة في رحلته للتطور. تمامًا مثل المغناطيس، فهو يربطنا بالقيم الإلهية للحقيقة المطلقة من خلال المواقف والمقاربات البشرية.

معاني الشوملويو

الشومليو، هو الذي لا يرتدي ملابس الأنانية ويهتم بالتقييم، هو فهم الكمال من أجل الإنجاز. هو تسلق نحو الضوء. وتعني “التطور، الإدراك، النضج، الإكمال” باللغة التركية هو: الشومليو/ التطور، وهو قانون عالمي، يحدد صعود الروح وتطورها في مراحل معينة، في الغالب من خلال التحول. لديها محتوى غني في الأخلاق والمنطق. في الواقع، إنها ليست سوى جوهرخالص خالٍ من الأنا. ومن ثم، فهو نهج خالص ونظيف. إنه يعني تحمل المسؤولية عن الحياة على مستوى عالٍ. هذا الفهم، الذي يعلّم ما يجب فعله وما لا يجب فعله في طريق الحق والولاء، يؤكد على أهمية خطاب “فلننزع عنا ثوب الأنانية حتى يتجلى لنا الخالق” لكي تتجذر في الحب الإلهي بالمعنى الداخلي. إنه يطور الوعي الروحي الذي يمكّن مصادر العزاء في العالم الداخلي. مثل العديد من العناصر الغذائية والفيتامينات والبروتينات والمعادن التي توفرالنمو البدني، فإنه يجعل الناس نشيطين ومنتجين ونشطين في الحياة الاجتماعية. بالمعنى الداخلي، يجلب الهدوء والسيطرة على الروحانية والحضارة.

إن القضية الأساسية في منطق الشومليو، الذي يشجع ويمجد الحياة المشتركة، هو التحول من الرغبة في المادة إلى الرغبة في إعطاء المعنى. لأن المادة هي أداة لتطور الروح. العطاء والكمال هو فرح الروح. كما يظهر البحث العلمي، يتم تنشيط أجزاء من الدماغ مرتبطة بالمتعة والتواصل الاجتماعي عندما تكون كريمًا مع فهم تكميلي للعطاء. لذلك، مع منطق الشومليو، يتم  نكران الذات ، كل ما نقوم به / نقدمه لشخص آخر يوسع عالمنا الداخلي إلى الخارج. يخلق رابطة بين المانح والمتلقي. لأنه بقدر ما توجد حاجة للأكسجين للعيش، توجد حاجة  للمساهمة بشكل إيجابي في العمل بالحب، لجعل الحياة / العالم أفضل مما وجدناه، وهذا أمرحيوي للغاية من حيث الاستمرارية.

ويؤكد الاسم العظيم للروحانية السريانية، القديس مار أفرام النصيبيني (306-373 م)، على ما يلي: “مثلما يلبي كل عضو من أعضاء الجسم احتياجات عضو آخر، يلبي الناس في هذا الكون أيضًا الاحتياجات العامة للمنفعة / المنفعة العامة. فلنفرح إذن أننا بحاجة إلى بعضنا البعض. لأن الانسجام والتناغم بيننا نتيجة لهذا الوضع. لأن الناس يحتاجون إلى بعضهم البعض، فإن الشيوخ والكبار يصبحون متواضعين تجاه الناس العاديين دون أي إحراج. بهذه الطريقة، يلجأ الصغار إلى كبار السن دون خوف. لدرجة أننا نرى وضعًا مشابهًا في علاقتنا مع الحيوانات لدرجة أن حاجتنا إليها تتطلب منا التعامل معها باهتمام ورعاية”.

حول هذا الموضوع ، يعبر القديس مار باسيليوس (+378) عن رأيه أيضًا على النحو التالي: “لأن لا أحد منا يستطيع تلبية احتياجاتنا الجسدية بمفرده. على العكس من ذلك، يحتاج كل منا إلى الآخر من أجل تلبية هذه الاحتياجات، وبالتالي علينا أن نولي أهمية لمصالح / منافع بعضنا البعض.”

نعم، خلال الأنشطة اليومية، عندما تضيع بوصلة الضمير ويضيع مقياس الرحمة، فإن الشعور بمنطق شومليو وإضافته إلى عالمنا المعنى سيكون بمثابة الدواء الشافي. لأنه لا يمكن لأحد أن يتعلم ويستوعب ويطبق حقائق الحياة لشخص آخر. الهدف هو التدفق معهم بدلاً من مقاومتهم. هو تقييد الذات الزائفة بالوعي الداخلي والخارجي ضمن عملية التطور، وتحويلها إن أمكن. هو أن نعيش في إدراك أن الإنسان روح له جسد وأن هذه الروح لها خصائص إلهية. بهذه الطريقة، ترك المواقف النسبية وتقدير كلاً من نفسه والآخرين. بدوافع الخادم، يجب أن تكون قادرًا على إكمال شخص آخر وفقًا للإمكانيات لكي يكون كاملاً. كما قال الفيلسوف الشهير إبيكتيتوس (Epiktetos (55-135 منذ قرون. “نحن لسنا أشخاصًا نتمتع بتجربة روحية. نحن كائنات روحية لدينا خبرة بشرية”.

في هذا السياق، يجب أن نتعلم كيف نخرج وننظر إلى أنفسنا من الخارج لنجد الطريق لأنفسنا ونتعلم من نحن. من أجل تحقيق ذلك، يجب أن نكون قادرين على فتح أعيننا الروحية / القلبية من خلال ما يوصف بـ “الولادة الثانية”. يجب أن نملأ ظلامنا الداخلي بالنور حتى نتمكن من إيجاد الطريق لأنفسنا بهذا النور، ونفهم من نحن ونعيش حياتنا بهذا الوعي.

بصفته المعلم العظيم في الأدب السرياني، ابن العبري من ملاطية (1226-1286 م)، الذي يربط الشرط المسبق للتغذية مع هذا التطهر من الوحل، أي الأنا، في بيانه، “لا يمكننا أن نشرب من النبع بدون التطهر من الوحل” لا يصنف الحياة؛ هذا النهج، الذي لا يسبب أي ضرر، هو في حد ذاته يغذي موقفًا خالٍ من كل الأوساخ والطموحات المدمرة والدوافع الفاسدة والأحكام المسبقة والتكييف السلبي والتصورات المؤذية والذهنية والعقلية. الأنماط الفكرية (الصور النمطية). إن العلاقة الحميمة غير المرئية (ولكن المفهومة بمرور الوقت) الصادقة والصميمة التي تنبع من روح التعريف هي السلوك الأساسي للشوملويو. هذا النهج ، الذي يوفر مخرجًا في المواقف والمواقف التي يبدو فيها كل شيء قاتمًا، يقيم الإجراءات وفقًا للنية ويكرمها وفقًا لمعدل الفائدة التي يقدمها لعامة الناس. إنه يقدم صيغة جيدة لأولئك الذين يريدون أن يفهموا ويعرفوا أنفسهم -لإدارة أنفسهم والمجال الذي يخدمونه. لأن “منطق الشوملويو”  له تفاهمات تكميلية. مع جوانبها الافتتاحية والاحتضان، فهي شكل من أشكال الفهم القائم على الوعي بالنقص، والتقدير، والرحمة، والإيثار والمعرفة الحقيقية. يستمد هذا المنطق قوته من الانضباط والثقافة، كما هو الحال في الفهم متعدد الأوجه للتنمية. يؤكد على معرفة الذات والانضباط الذاتي.

إنه يرى المناهج غيرالواعية والمخادعة التي تضر بالعالم الداخلي للناس مثل التلاعب وسوء المعاملة والاستغلال على أنها شرأخلاقي وقسوة على الروح. إنه يعلم أنه بدون الثراء الثقافي لن تخدم الثروة المادية أي غرض آخرسوى إضافة أبعاد جديدة للإسراف. لذلك، يكشف منطق الشومليو عن صعوبات البقاء مع التيار دون امتلاك قيم التربية والثقافة. لأن طريق التنشئة والثقافة الذي يعمل لصالح المجتمع هو طريق الإنسانية الذي يمهد الطريق للتحول والتطورالداخليين. بغض النظرعن ارتفاع جبل المادية / التمركز حول الذات / الأنانية، فإن طريق الثقافة والتنشئة يمر فوقهم.

الغاية من الشوملويو

والغرض الرئيسي من الشوملويو هو النقاء  والتطهير. انها تكتسب باستمرارالإدراك الواعي. ذلك من خلال جعل كل خطوة، كل سلوك، كل حوار يتم بشكل متواضع. “قَدْ كَلَّمْتُكُمْ بِهذَا لِيَكُونَ لَكُمْ فِيَّ سَلاَمٌ. فِي الْعَالَمِ سَيَكُونُ لَكُمْ ضِيقٌ، وَلكِنْ ثِقُوا: أَنَا قَدْ غَلَبْتُ الْعَالَمَ” (يوحنا 16:33). بناءً على كلام المسيح الذي يقول إنها تنير طريق التطور. مع قواعد التواضع والفضيلة، من الضروري مقاومة المشاعر الدنيوية / النفسية/ الأنانية وتغييرها. وهو يسلط الضوء على طريق دمشق التي حولت القسوة المدمرة لشاول وعدوانه إلى بولس المليء بالوداعة والحنان. يعتقد أن الصحة المادية والروحية تعتمد عليه. ومع ذلك ، مع هذا الوعي، يمكن الانتباه إلى ما يقدمه (الأكل والشرب والتغذية) وما يخرجه (النية – الكلام – الفعل). يمكن إبقائه تحت السيطرة.

إيقاظ الوعي بمعرفة الحقيقة

اليوم، في بعض أنحاء العالم، تستمرالقسوة على الروح بمواقف مختلفة مثل الازدراء، والإقصاء، والتهميش، والحسد، والغيرة، والاستغلال، والاستثمار، وتشويه السمعة، والنفاق، والرياء، والغطرسة، والكبرياء، والغرور. تنبع من مشاعر الكراهية في مجال السلطة والخدمة. في الواقع، وصلت هذه السمات المدمرة إلى ذروتها في بعض الأماكن وفي بعض الناس. السبب الأكثر أهمية لذلك هوأن وعي الوجود فيما يتعلق بعمل الإنسان والكون لم يتطور. لأنه، كما في مثال الكرمة والعصا، الشخص الذي يقبل نفسه ككيان منفصل عن الكل، يضطهد نفسه بسبب القلق والمخاوف. ومع ذلك، عندما يبدأ التفكيرفي نفسه والكون، ومساءلة نفسه واستخدام قدراته / مهاراته، يبدأ الوعي الغافي الميت، وهو بعيد عن الإدراك، في الإحياء والتطور. ونتيجة لذلك، يتبين أنه لا توجد قوة أخرى غير القوة المطلقة، من خلال قنوات مختلفة (العبادة، والرحمة، والكتب، والأصدقاء، والصعوبات، والتفاعلات الاجتماعية، وما إلى ذلك)، على الرغم من أننا لا ندرك ذلك. يدرك الإنسان أيضًا أن وجوده ليس منفصلاً ومستقلاً عن تلك القوة المطلقة، وتبدأ “معرفة الحقيقة / المعرفة العالمية” في التدفق والانسياب إلى مثل هذا الشخص. بهذه الطريقة، تتحول الذات الفردية والمستقلة والافتراضية والكاذبة التي عاشها الشخص حتى ذلك اليوم إلى تحقيق القوة المطلقة / الإلهية الوحيدة، حيث تتطور الذات الحقيقية / الروحية. وعند هذه النقطة، تبدأ الولادة الثانية للإنسان. بعد هذه الولادة، يرغب الإنسان في تجاوز الجزء الرسمي من نظام معتقداته. الولادة الثانية المشار إليها هنا هي الإتمام الكامل لقول المسيح “إِنْ كَانَ أَحَدٌ لاَ يُولَدُ مِنْ فَوْقُ لاَ يَقْدِرُ أَنْ يَرَى مَلَكُوتَ اللهِ” (يوحنا 3: 3). لأن الإنسان كيان له قدم في العالم المادي والأخرفي العالم الروحي. بعد الولادة البيولوجية التي بدأت من رحم الأم، تنفصل عن ارتباطها / سلامتها في الروح / العالم الروحي، أي من المصدر الذي أتت / تغذت منه. الإنسان كيان يدفع ثمن هذا التمزق بأبعاد مختلفة.

أما الولادة الثانية، من ناحية أخرى، فهي حالة ولادة روحية تدل على تحقيق الجوهر، وإيقاظ الوعي، وتحقيق القيامة، والوقوف. على الرغم من الحاجة إلى القابلات / الأطباء الروحيين أثناء هذه الولادة، فإن كل شخص مسؤول بنفس القدر عن الولادة الثانية. مع هذه الولادة الثانية، والتي تسمى أيضًا “تدريب الذات” أو “تقييد المشاعر / تحويل المشاعر” بروح ضبط النفس، يستيقظ الإنسان من نوم الذات في العالم ويبدأ في إدراك الحقيقة التي تخلق كل شيء بقيامته الواعية. ثم يدرك أن كل شيء في الكون مترابط كما ينبغي. يعمل بشكل صحيح ومثالي. ثم قال الفيلسوف الشهير ماركوس أوريليوس (121-180) Marcus Aurelius: “تخيلوا أن الناس مرتبطون ببعضهم البعض، وأن الأمر ليس قرابة دم، بل رابط عقلي. لقد ولدنا لمساعدة بعضنا البعض. إذا كنت جزءًا من الكل، يمكنني أن أرحب بأي شيء. لأنني مرتبط بأجزاء أخرى، فأنا لا أؤذي الناس. أفكر دائمًا في رفاههم وأقدم التضحيات من أجلهم. عندما أفعل هذا، ستكون حياتي في حالة جيدة “ يجد المرء المزيد من المعنى في ذلك . المملكة التي تكلم عنها المسيح هي في عالم الإنسان الداخلي. إنه العالم الروحي للإنسان. إن بذرة كل الخير / الجمال المنشود في العالم الخارجي موجودة في ذلك العالم. لذلك ، يتشكل السلام والراحة والاستقرار في العالم الخارجي وفقًا لذلك العالم. بالنسبة له ، العالم الروحي (الذات الحقيقية) للإنسان أهم من أن تهمل من خلال الروتين اليومي الذي له نفس قيمة الأكل والشرب. لا يجوز أن يتعرض لمعاملة تعسفية جائرة. لا ينبغي تركها للممارسات غير المسؤولة. يجب أن يكون معروفًا وتذكر أنه لا يوجد شيء غير موجود في العالم الداخلي لا يظهر في العالم الخارجي. وتجدر الإشارة إلى البيان التالي لابن العبري  (1226-1286)  حول هذا الموضوع: “أيها الشخص الذي يغسل جسده بالماء كل يوم؛ لماذا لا تغسل قذارة روحك المليئة بالعيوب؟ يعلم الجميع أن أوساخ الجسد تلوث الجسم فقط. ومع ذلك ، فإن قذارة الروح تعذب الجسد والروح. يجب أن تستيقظ! “

الآثار المضادة للشومليو

منطق الشوملويو، الذي يمجد فهم الإنجازفي جميع المجالات، لديه ضوابط تؤدي من المعارضة إلى التكامل. هذا الفهم للحياة، الذي يلعب دوره أثناء الولادة الروحية المذكورة، له نقيض في عالم التناقضات / الأضداد. في دورة الحياة حيث يوجد كل شيء مع نقيضه، فإن الجانب السرياني لشوملويوܫܘܡܠܝܐ هوالشوعليو ܫܘܥܠܝܐ. إنه يشمل أيضًا الغطرسة / الغطرسة التي تضطهد الروح، ومواقف نظام الأنا الذي يضطهد، والسلوكيات الشقية. هذا المنطق، الذي تهتم به الثقافة الشعبية، يتسبب في اغتراب وتغريب وتمزيق غيرمرغوب فيه. مثل الشرالذي يحاول التسلل إلى نسيج الخير، يتغلغل منطق الشوعليو أيضًا في عالم الفكرالبشري. مثلما يعيش الطفيلي من خلال التغذية على جسم سليم ويضعفه، فإن منطق الشوعليو، الذي يعني الشر الأخلاقي، يتغذى على عالم الفكر، ويقضم ويضعف المكان الذي يتغذى فيه.. لذلك تضعف التنمية الاجتماعية وتتضررعندما يتمسك المرء بالمعاني المحدودة ودوافع التردد المنخفض لمنطق الشوعلويو، الذي يرتدي ملابس الأنانية ويتحدث بلغة الغطرسة. لذلك، من أجل الابتعاد عن طبيعة القوارض والطبيعة المهدرة لهذا المرض، من المفيد أولاً معرفة المفاهيم التي يتكون منها منطق الشومليو [5]. لا بد من صقل تلك المفاهيم ومعانيها من خلال ترشيحها في العقل والقلب، والسعي لاستيعابها. لأن التوجيهات والاقتراحات لهذا المنطق، الذي يحتوي على كل الخير والمساعدة التي تثري الحياة ، يقرب الناس من الجوهر بتحريرهم من الرغبة الشديدة / الذات الزائفة. يكشف الإنسانية / الذات الحقيقية. إنه سهل وفي نفس الوقت صعب. الصعوبة ليست في المجهول، ولكن في سوء الفهم. عندما تنشط معاني منطق الشومليو في عالم الفكر، تدفأ الروح وتتثاءب. العيون الداخلية والرؤى مستنيرة. الوعي والفهم يتطوران وينموان. تتكاثر الفرص. الاختلافات و تتحسن الترسانات الداخلية. وهكذا، سيكون كل شخص، كل سلطة، كل مؤسسة هادئة ومتوازنة في مناصبهم ومواقعهم. سيكونون نشيطين  في مهامهم  وأدوارهمى. تبقى محترمة من خلال الحفاظ على كرامتها ووزنها. لأن منطق الشوملويو يساعد على التدفق فإنه يجعل الدماغ يطلق الإندورفين (المعروف باسم هرمون السعادة). في حين أن هذا يجعل الناس يشعرون بالرضا، علاوة على ذلك أنه يساهم في الصحة البدنية والعقلية. لذلك، فإن الشخص الذي يستوعب هذا المنطق يثّمن الناس ويطورالعلاقات معهم بسبب حبهم لذاتهم وكرامتهم الإنسانية. من ناحية أخرى، عندما تدخل معاني منطق الشوعلويو[6] ، التي تؤثر على الناس سلبًا، يفرز الدماغ المواد الكيميائية الحمضية الخاصة به ويدخل هذا الإفراز إلى الدم. إذا كان هذا الإفراز مرتبطًا بالخوف، ينخفض ​​ضغط الدم، وإذا تم إطلاق المادة الكيميائية المرتبطة بالغضب، يرتفع ضغط الدم ويظهر العدوان[7]. لذلك، عندما تنشط هذه المعاني في عالم الفكرالبشري، تصبح الروح باردة وقاسية. العيون الداخلية والرؤى القاتمة. الوعي والفهم يتقلص، ينكمش. الفرص تتضاءل. الاختلافات والأدوات الداخلية تصبح مثيرة للاشمئزاز. ويصبح قلقا وغيرمستقر في وضعه. يصبح سلبيًا في مهمته ودوره. يصبح غير قادرعلى حماية كرامته وموقعه. لأن الأشخاص الذين لديهم منطق الشوعلويو يهتمون بأنفسهم فقط. يتم تقديرالناس بما يتناسب مع احتياجاتهم وتوقعاتهم واهتماماتهم. يكون هذا الشخص دائمًا عرضة للاستياء والشبهة وسوء الفهم بسبب الفراغ الداخلي.

معنويات الشوملويو  وواجباتها

إن بذورمنطق الشوملويوهي الفضائل والقيم البشرية نفسها. تُزرع هذه البذور في كل مكان بكل الوسائل، ولكن الشيء الرئيسي هو زرع هذه البذور في أعماقنا ، حيث لن يتم سرقتها أو حرقها أو تعفنها، والسماح بزراعتها، حيث يمكن أن تتجذر وتتفرع، و تؤتي ثمارها. لأن الحياة الحقيقية تتشكل من خلال معدل نمو / قوة تلك البذور. لأنه وفقًا لهذا المنطق، فإن الشيء الأساسي هو معاملة جميع الكائنات الحية وغيرالحية بوعي بالتثمين والإيثار النشط في هذا العالم ، حيث نأتي لنخدم، ونخلق، ونكمل بعضنا البعض بالحب والاحترام. إذا حدث هذا، فسيتم البحث عن الإبداع والإنتاجية، وسيتم تحقيق الوفرة اللازمة. ولكي يحدث هذا، يجب علينا أولاً أن نحاول تشكيل نوايانا وأفكارنا ومواقفنا من خلال فهم التعاون الواعي والشراكة الروحية، ومن ثم التحرر من طموح الهيمنة والسيطرة والمنافسة. واعلم أن الفعل ينقل الفهم إلى الحكمة. العمل يحول المعرفة إلى حكمة. كما قال المفكر / المؤلف الشهير جوته،”المعرفة لا تكفي، من الضروري التطبيق؛ لا يكفي أن نريد، من الضروري أن نفعل”.

لذلك، لا فائدة من المعرفة ما لم يتم تفعيلها. بالنسبة لنا، إنها مسؤولية تتجاوزواجب الخدمة بمنطق الشوملويو الذي سيحمل الفضيلة والبراعة إلى ما وراء الكلمات ويجعلها محور الحياة، وتقديم مساهمة إيجابية لهذا المنطق. والقيام بذلك بغلاف يتجاوز كل الفهم المتعارف عليه وبرفض كل أنواع الغطرسة والاستعلاء والإقصاء، وبالتخلص من كسوف الأنا الذي يحجب الفطرة السليمة، يتم القضاء على الأوهام الفكرية. لذلك، يجب تطوير طرق لتكون شخصًا فاعلًا بدلاً من شخص خطابي. يكمن أصل كل المشاكل في عدم وجود هذا الرأي ونقص المعدات الأخلاقية. بالنظر إلى التصدعات الأنانية ونظّارات الامتنان القذرة، يزداد تعقيد الحياة و تتحول الحياة  للأسف إلى كرة متشابكة  من سوء الفهم.السيد ذو الفقار أوزكان يعبرعن هذا بطريقة جيدة جدأ اقتبس جزءاً من كلامة وأنقله لكم يقول معلمنا المحترم: “التطور يعني الكمال والنضج، والوصول إلى مستوى الكمال البشري. تستخدم كلمة التطور، التي لها مكانة عظيمة في الدين والتصوف، مع معاني التطور والتكامل  والنضج. الشخص الذي يحب شخصًا ما حقًا يعدل سلوكه بطريقة تساهم أكثر في التطور الروحي لذلك الشخص. من يحب حقًا يوسع نفسه وكيانه ويتطور بينما يوسع نفسه. الحب الحقيقي يجدد الناس ويطورهم. كلما ساهمنا في التطور الروحي للآخرين، كلما تطورنا نحن أنفسنا روحياً. الشخص الذي يحب حقًا سيحترم دائمًا الفردية الفريدة والاختلاف الذي يتمتع به من يحبه. بل إنه يدعمها. أولئك الذين لا يحترمون الانفصال والاختلاف يعانون بلا داع. يُطلق على أكثر أشكال عدم الإدراك الاختلاف والانفصال تطرفاً النرجسية. في العديد من العائلات، يحدد الرجال والنساء غرضهم فيما يتعلق بأنفسهم. لا يعتقد هؤلاء الأشخاص أن زوجاتهم كيان منفصل جوهريًا عنهم. ومع ذلك، فإن الزواج مؤسسة تعاونية. الغرض الرئيسي من الزواج هو أن يدعمه الآخر حتى يتمكن كل شخص من الوصول إلى القمم الشخصية لتطوره الروحي. من يحب حقًا يحترم الشخصية الفريدة للآخر ويسعى لتطويرها.”

كما يمكن رؤيته، بدون الفهم الإداري لمنطق الشوملويو/ التطور، للأسف، المعنى يتفكك ويفقد أحيانًا حتى في فترات الصعود والهبوط والمد والجزر في اليوم. لأن الحياة تقوم على العوالم المرئية (المادة / الجسد / الفيزياء) وغير المرئية (المعنى / الروح / الميتافيزيقيا). من الواضح أن الحياة لا يمكن أن يكون لها حقيقة خاصة بها بدون البعد الروحي. لأنه في نظام عمل الكون، تعمل المادة والمعنى بالتساوي. يصبح العالم المادي أكثرثراءً عندما ندرك حقائق (المعنى) للعالم الروحي غيرالمرئي وعندما تزداد القوة الإيجابية لهذا العالم. لذلك، وخلافًا للاعتقاد السائد، فإن الروحانية التي تهم الجميع، كبيرها وصغيرها، تعني جوهر الحياة. من خلال كبح الرغبة الشديدة ، فإنه يحافظ على الإنسانية والإنسان الحقيقي. لتكون قادرًا على السباحة بسهولة أكبرفي موجات الحياة – مع توجهات الإرادة المرنة – تعتمد على الروح في العمل. بالنسبة لنا، سيكون من المريح تسليم مقاليد الجسد، عجلة القيادة للطريق إلى الروح. العبادة الجماعية والفردية والطقوس والاحتفالات والبرامج الأخرى هي مناسبات تذّكرالمرء بالابتعاد عن الجوهر/ الروح. هذه الدورة التي تغذي الروح تبدد الظلام الداخلي. لقد تعلموا ألا يتحملوا المتاعب، بل عليهم  أن يتحملوها بل ويتخلصوا منها. الغرض من جميع المناسبات  والعبادات هو الحفاظ على الدورة الإيجابية وتدفق منطق الشوملويو للبقاء على قيد الحياة. إنها لخدمة التطور الروحي (التطور). إنها للمساعدة في العثورعلى مصدر الحكمة الحقيقية. هو جعلها قريبة من الجوهر/ الروح. هو جعل البرنامج الإلهي والبرنامج من هذا الجوهر/ الروح يفهمان. في هذا السياق، من أجل خلق وعي ومسؤولية عالية. لأنه من الصعب جدًا الحفاظ على الإنسانية والبقاء إنسانًا حقيقيًا في العالم المعاصر. الإنسان الصادق هو الذي يحافظ على نشأته الأساسية، ويتمتع بالنجاح، ويتشارك الأحزان. إنه الشخص الذي يبذل جهدًا لمنع التلوث المرئي وغير المرئي. علامة أخرى للإنسان الحقيقي هي أنه يدير ظهره لكل التشويهات التي تتعارض مع الضمير والكرامة الإنسانية. إنه رد فعل ضد الابتذال الذي لا يحترم كرامة الإنسان.

يجب أن يكون معروفًا أنه بغض النظرعن الرتبة والموقع، في ضوء ما قيل، فإن الجميع مسؤولون على قدم المساواة عن تطورهم الروحي والمدني. هذا المبدأ، الذي يجب الوفاء به مع إدراك النقص، يربط الجميع من الكبيرإلى الصغير. الروحانية والحضارة، اللتان لهما أهمية كبيرة من حيث الحياة الأخلاقية والصحية والأبدية، تؤثران أيضًا على المجالات الاجتماعية للبشر. لذلك، تصبح الرحلة الخارجية أسهل حيث يتم تنظيف المسارات الداخلية وتوسيعها وملء الفراغات الداخلية وتدفئة البرودة الداخلية. بفضل هذه الراحة، عندما تصبح حياتنا ذات معنى، تتوقف الصعوبات التي نواجهها عن كونها المشاكل التي تستهلكنا، ولكنها تتحول إلى الخطوات التي نحتاج إلى اتخاذها في الطريق نحو هدفنا. بهذه الطريقة، تتوقف الحياة عن أن تكون ميدانًا للنضال والمنافسة، وتتحول إلى رحلة مثيرة للاكتشاف والخدمة.

إن إشراق أفكارنا على طريق الحياة يتناسب طرديًا مع الانسجام والاتصال بالإرادة الإلهية. يمكن مقارنة العلاقة بين منطق العالم المادي والإنسان والإرادة الإلهية بالتيار الكهربائي. على سبيل المثال، عندما يتم سحب خط كهرباء إلى منزل، إذا لم يكن هناك معدات كهربائية في المنزل، فلن يكون لهذه الكهرباء أي فائدة للمنزل. إذا فكرنا في الإرادة الإلهية كتيار كهربائي هنا، فسنكون نحن البشرمثل المصباح. لا يهم حجم أو شكل المصباح. المهم في إنارتها أنها موصولة بالكهرباء. كبشر، لا يهم من نحن أو المقام الذي نحتفظ به أو المواهب / المهارات التي نمتلكها. الشيء المهم هو الوعي الذي يجب تطويره حول صلاة “أبون دي بشمايو/ أبانا السماوي”. ما يتكرر في هذه الصلاة هو أن تبقى مخلصًا لصلاة “نهوي سيبونوخ/لتكن إرادتك”.

هذا الوضع الذي سيمكن الجوهر (الروح) من أن يصبح أقوى وأقوى، هو حق مقدس يأتي بالولادة. يخفف عبء الحياة. إنه يجعل الحياة أسهل من خلال تجربة متعة الحب التكميلي والتطور والتحويل. وهذا يضيف قوة إلى طاقة الحياة وفرحها، من خلال المساهمة في التطور الروحي والعقلي والأخلاقي.

كما يقال في المثل؛ “عندما يحب شخص شيئًا ما، يتعلم أن يفهمه!”

 

ملفونو يوسف بكداش [8]

رئيس جمعية الثقافة واللغة السريانية / ماردين

 

 

[1] FB Sayfası, Zülfikar Özkan.  ف ب صحيفة ذو الفقار أوزكان

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=4232900483465223&id=100002359399602

[2] الاسم الآخر لروح القدس باللغة السريانية هو “ܪܘܼܚܳܐ ܕܫܘܼܡܠܳܝܐ روحو د-شوملويو / الروح التكميلية”

[3] وفقًا لمنطق الشومليو، فإن المصدرالرئيسي للروحانية هو الروح. الروح مثل برنامج البرمجيات الإلهية في الإنسان. إذا كان هذا البرنامج ، الذي يتيح التجديد والتطوير، معروفًا ومستخدمًا جيدًا، فسيكون كل شيء أكثر راحة وأجمل. لأن النفس تخلق جوهرالإنسان وتقوده إلى مصدر الحرية المطلقة. ليس من السهل على الشخص أن يعرف نفسه دون معرفة وتعلم هذا الجوهر. يمكن للإنسان أن يعرف نفسه بقدر ما يكتشف ويفهم هذا الجوهر. يمكن للمرء أن يطور وعيًا بالحرية والأصالة بقدر ما يفهم هذا الجوهر. يمكنه اكتساب الحكمة. وإلا فإنه ينفصل عن نفسه. يقع تحت تأثير البرامج / البرامج الأجنبية. على الرغم من أن هذا الموقف شائع جدًا ومستخدم، إلا أنه في الواقع يجعل المرء يشعر بعدم الارتياح. لأن جميع المبادرات / الأعمال التي لا تعمل فيها الروح تفقد ركيزتها باستمرار. من الضروري الانتباه إلى هذا في جميع المحاولات / الأعمال لظهور المعرفة، وهي نور العقل، والحب الذي هو نور الروح. لأن أولئك الذين لا ينفتحون على العالم الميتافيزيقي (الروح) بتجاوز حدود العالم المادي لا يمكنهم تجنب الوقوع في الفراغ في النهاية. في واقع الأمر، كانت هناك فجوة بين الفكر الروحي والفكر الاجتماعي العلمي / ال فكري في الماضي واليوم. ذهب هذان المفهومان في اتجاهين متعاكسين. ومع ذلك، في هذه المرحلة، فقد لوحظ أن القوانين الروحية أو المادية تتطابق وتتطابق تمامًا، وذلك بفضل فيزياء الكم وتجاربها العلمية. وهكذا، اقترب الفكرالاجتماعي والفكرالروحي، اللذان كانا يبدوان متعارضين ومنفصلين عن بعضهما البعض، من خلال التصالح مع بعضهما البعض. كان هناك احترام متبادل بينهما. من المفهوم أنه تمامًا كما في تكوين الجسد والروح، يظهر أحدهما الآخر، ويثبت الآخر الآخر. مثل الجوانب المختلفة للعملة، هذان الاثنان يكملان بعضهما البعض.

[4]  منطق الشوملويوالذي فتحت عيني عليه هو بهجة حياتي. لقد كان هذا هو حافزي الوحيد خلال إتمام رسالتي التي استمرت 30 عامًا في الكنيسة. أواصل نشاطي الثقافي والأدبي في المجال المدني تحت شعار “لنبني الجسور بدلاً من الجدران”، وهو انعكاس لذلك. الشوملويو هو الاسم الذي أعطيته للبرنامج الذي صنعناه باللغتين التركية والسريانية (باللهجة الغربية والشرقية) على قناة Suroyo TV ، والذي بث  أيضًا في السويد. في  عام 2017-2019، كانت على مدار سبعين حلقة  من برنامج الشومليو مدة كل منها 40 دقيقة، والتي يديرها الصحفي المحترم يوسف بيث تورو، شعرت بالحاجة إلى كتابة المنطق الذي يؤكد التطور العقلي والروحي والأخلاقي من أجل فهم أفضل لهذا المفهوم.

[5] شوملويو ܫܘܡܠܼܝܐ تعني التكامل. المفاهيم الرئيسية لثقافة الشوملويوهي: الذكاء الروحي=هونو دروحو ,الإرادة = صيبيونو, الحب = حوبو، الأمل = صبرو، السلام / الهدوء = شينو، الرفاهية = شلومو، قوة الحب = حيلو دحوبو, العفو = حوصويو، التسامح = شوبقونو، القلب = ليبو، نظيف = دخيو، نقي / شافيو، قلب نظيف = ليبو داخيو، فكر= حوشوبو، فكر نظيف = حوشوبو دخيو، روح / قلب = روحو، تواضع = موكوخو / ماكيخوثو، إيمان = هايمونوثو، الكرامة = شايو، الاحترام = ايقورو، القيمة / الكرامة = ياقرو، المصالحة =تارعوثو، البركة= بوركثو، الحقيقة = قوشتو، شكرًا = تاوديثو، العدالة = كينوثو، الحب غير المشروط = حوبو لو قصيصو- حوبو لو تنويو، الشفقة = حاوسونو، الرحمة = الرحم، الوعي = فوروشوسو، الوعي الرحيم = فروشوثو دحاوسونو، الوعي الناقص = فروشوثو دبصيروثو، تقدير الوعي = فوروشوثو داميقرونوثو، اللطف = حنونو، احترام العمل = ايقورو دمكسورو، المساعدة = عودرنو، اللطف التعاطفي / روحوفو، الصبر= مصيبرونوثو، الكرم = شفيعوثو، السخي = شفيعو، الفضيلة = مياتروثو، العلم / التعليم = يولفونو، التنشئة = تربيثو، الثقافة = ماردوثو، أخلاق = إيثيكي، أخلاقي = شرفيروت زنايو، اللياقة = تاربيثو، الاجتهاد = كاشيروتو، الأصالة = حاتيتوثو، الحرية = هيروتو، المجتهد = كاشيرو، استباقي = زريزو، التكبير= مرابيونو، دليل = مشبلونو، دليل داخلي= مشبلونو كويو، المسؤولية = مشالوتو ، الحقيقة = تريسوثو، السيد = كنيجو / رميسو، القوة العقلانية = حيلومليلو، الصفاء = هيلو، الابتسام = حويحو/ فقيحوثو، ابتسامة = بورسومو، الود = ماحمونوثو، التيسير= مادلونوثو، الخفة = ماكلونوثو، الشكران= تاوديثو، النقد البناء = كونويو.

[6] شوعلويو ܫܘܥܠܝܐ تعني التباهي. المفاهيم الرئيسية لثقافة الشوعليو هي: الأنانية = اينونيوثو، الذاتوية: نفشو. حب القوة = حوبو دحيلو، الحب الشرطي= حوبو تانويو, حوبو قصيصو، العظمة = رابوثو، الكسول = حبانونو، قلوثوثو = البخل: قالوتو، الهيمنة = روشونو، فتنة = فتنو. الفساد = حبولو، المعقد = نفشو زوعرتو، التكبر= عوليوثو، الغيرة= حسودوثو، الحسد = حصومو، الفرض = عشوميو، الظلم= ظلومو، الاستغلال / سوء المعاملة = شوبزوزو. الازدراء = شيتوثو، الحكم = دينو ، المحاكمة = دويونو، التحيز = دينو قدمو، الصورة النمطية = دينو عمومومويو، النظرة الفوقية الاحتقارية = حورو قرصونوو، التباهي = ميتحزوزيونوثو، التظاهر = مشتفرونوثو ، تهكم ، سخرية = بزهو,مويوكو، استغلال العمالة = شوبزوزو دعماكسورو، الافتراء = عشوقيو، المقارنة = فوحومو، الرقابة = مورويو ، شكوى = قوبوليو / قوتروغو، تشويه السمعة = زولولو دايقورو، التشهير = شوهمو، الغش = نيغلو، الحقد = اكثو، الغضب = روغزو، الحدة=ايلمو، النفرة: = سينيثو، الغرور= شوبهورو، الاعجاب بالذات = شوفروحو، الازدراء / التحقير = بصوريو، البلادة = ماقرونوثو، الصعوبة = معصكونوثو، التفاقم = موقرنوثو، الانزعاج = مالزونوثو، الظن= صيبرو، الوهم / القلق = ماكلونوثو، المشارطة = ماشرونوثو، اللاأخلاقية = ساهنوثو…

[7]  FB, Entelektüel Bakış, Nevzat Tarhan. ف ب صحيفة نوزت ترهان

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=10159740517449727&id=683934726

[8] أهدي هذا المقال من كل روحي إلى الكنيسة السريانية  الأرثوذكسية ، والكنيسة الشرقية الرسولية الآشورية، والكنيسة المارونية، والكنيسة الكلدانية ، والكنيسة السريانية الكاثوليكية، والكنيسة الشرقية القديمة التي جميعها من الأصل الأنطاكي . كأبناء من نفس الأصل العرقي والخلفية التاريخية نفسها، أهديها إلى الحواضر المدنية التي انتشرت إلى العالم من دول الشرق الأوسط مثل تركيا والعراق وإيران وسوريا وإسرائيل والأردن وأهدي هذا المقال لأبناء هذه اللغة لحثهم على العمل تحت راية اللغة السريانية  سواء كان  تحت مسمى  الاسم الآشوري / الآرامي / السرياني / الماروني / الكلداني!

 

 

Warum Aramäisch niemals ganz aussterben wirdDie Sprache Jesu

Warum Aramäisch niemals ganz aussterben wirdDie Sprache Jesu

Es ist die älteste gesprochene Sprache der Welt – durch Kriege und politische Konflikte ist sie als Alltagssprache vom Aussterben bedroht. Einige Christen in Israel versuchen eine Neubelebung. Sie sind stolz auf ihre „Muttersprache“, die Teil ihrer nationalen und religiösen Identität ist.

Von Lissy Kaufmann

Dayroyo Boulus sitzt an einem Tisch und beschreibt ein Lederstück mit dickem Filzstift auf Aramäisch (Deutschlandradio / Lizzy Kaufmann)
Dayroyo Boulus beschreibt ein Lederstück auf Aramäisch (Deutschlandradio / Lizzy Kaufmann)

 

قراءة المزيد